İyi okumalar..
''Peki bu nasıl?'' oflayarak kabinden çıktım.
Kıyafet denemekten nefret ediyorum.
İki buçuk saattir bu mağazada tıkılıp kaldım. Annem ve Balım'ın beni zorla kabine sokmasından sıkılmaya başladım. Hemde 2 kez kaçmaya çabalamama rağmen. İstemiyorum işte. İS-TE-Mİ-YOR-UM.
''Bence bunun tülü çok uzun. Ya sen ne diyorsun Cansın teyze?''
Balım'ın elini çenesine koyup beni deney faresi gibi izlemesi de komikti ama gülücek halim yoktu.
''Aslında güzel ama biraz sade çok daha dikkat çekici olmalı sonuçta partiye gitmeyecek, gelinlik giyecek değil mi?'' dedi annem bilmişliğiyle
Evet, Şu an bunu okuyorsanız bu kız kim ve ne yapıyor diye merak edebilirsiniz. Ben Defne, Nasıl resmi olsam.. Yakınlarda olacak bir düğün için gelinlik seçmekteyim ya da annem ve en yakın arkadaşım benim yerime seçmekte mi demeliyim? Aynen düşündüğünüz gibi düğündeki değerli kişilerden olan o şanslı (!) gelin benim.
Neden mi bu kadar huzursuzum. Çünkü benim babaannem ve 'müstakbel eşimin (!)'' anneannesi tarafından tongaya düştükte ondan. İlk okuduğunuzda klişe bir olay gibi gelebilir ama bizim anlaşmalı evliliğimiz biz tarafından bile anlaşılmamış durumda. Bu anlaşma olurken zaten bizim nerelerde olduğumuzu da bilmiyorum. Muhtemelen boyama kitabına taşırmadan yaptığımız resimlerle gurur duyuyorduk, kim bilir? Neyse lafı uzatmıyorum ve şu gelinlik işine el koyuyorum
''Bence sade olmalı. Sonuçta bir kağıt üzerinde değil mi? Neden bu kadar kendinizi yırtıyorsunuz ki? Daha doğrusu beni neden böyle öldürüyorsunuz?'' dedim sakin ama sıkkın bir şekilde. Balım gözlerini devirdi.
''Defne?! Olur mu öyle şey?! Sen hiç sade, pasaklı bir gelin gördün mü?! Bak bu düğünde birsürü kişi olacak ve onlar bunun sahte bir evlilik olduğunu bilmiyorlar.''
''Görmedim, ben doğru düzgün düğüne bile gitmem ki Balım! Hem al işte ne güzel tarihe de geçerim.'' Bu sefer annem de bize katıldı.
''Kızım orada birsürü kişi olacak. Kağıtta da olsa susup birazcık özen gösteremez misin?'' dediğinde ofladım.
''Anne evleniceğim insanı bile tanımıyorum sen ne diyorsun?!'' İyice bunalmıştım artık. Bir an önce bitse de kurtulsak. Şu ''kocam'' olucak insanı da görürdüm biterdi. Herşey ayrı olarak ayarlanmıştı zaten. Gerekte yoktu böyle işlere.
''Hadi boşver atara gelme de git. Şu gelinliği giy bu güzel gibi.'' dedi Balım'da benden bunalarak.
Sinirden dişlerimi gıcırdatarak kabine girdim. Bana göre aynı gelen başka bir gelinliği üzerime geçirdim. Kabarık bir şeydi. Rahat da oturamam ben bununla ya. Defne'yi düşünen kim ki? Defne kim ki?!
''Üf oldu mu? Bıktım denemekten ya seçin artık.'' diyerek annemlerin olduğu tarafa gittiğimde ikiside gözlerini pörtletip bana baktı.
''Oha! Defne çok güzel oldun.'' dedi Balım ellerini birleştirip.
''Ay prenses gibisin.'' dedi annemde anlamsızca bir duygulanma ile.
''Sinirli bir prensesim ben. Hadi artık eve gidelim.'' dedim geçiştirircesine onları.Artık uyumak istiyordum. Ne prensesmiş arkadaş ya.
''Daha ayakkabı filan var ne gitmesi?!'' diye uzattı uzattı. Bu işin hiç kaçarı yoktu çok denedim ama olmadı. Yani aslında bu kadar sakin değildim bu fikirde ilk. Zaten böyle bir olayda kimin sakin durucağı pek tartışılır bence.
Ağlamak istiyorum, bir kez daha kaderime ağlamak istiyorum. Ya da bana araba çarpsın şöyle süper bir uyku çekerim. İlaçlar da uykumu getirir filan. Of ya ne diyorum ben. Beynim eridi burda resmen. İyicene saçmalamaya başladım.Hem içimden söylenip hem de kabine girdim. Arkamı döndüm ve solgun tenime baktım. Yüzüm asık, gözlerim baygın bakıyor, gözlerimin altı ise gerginlikten biraz şiş. Tanımadığım biriyle evleniceğime inanamıyorum..
Üstümü değiştirdim ve en sonunda rahat kıyafetlerimin içine girdim. Oh be. Bu iş gerçekten can sıkıcı olmaya başlamıştı. Annemle Balım'ın beni sürüklemesine sesimi çıkartamayacak kadar yorgundum.
"Peki bu ayakkabı nasıl Cansın teyze?" deyip elindeki kocaman gelin ayakkabısını anneme gösterdi Balım. Fiyonklu birşeydi. Pekte çirkindi ya bu.
"Kızım ne bu böyle? Gelin ayakkabısını çıkartıp altına isim yazıcaksınız. Zarif bişey olmalı. Şuna ne dersin?" deyip o da ona boyum kadar topuğu olan sivri bir ayakkabı gösterdi. Allah'ım o nasıl bir topuktur ...
"Oha Cansın teyze! Defne'nin boyu cüce değil ki. Şu topuğa bak!" dedi abartarak Balım.
"Aman yüksek topuğu sadece kısa boylula mı giyiyor Balımcığım? Defne sen ne diyorsun?"
İkisine de sırayla baktıktan sonra patladım. "Ay yeter sabahtan beri sizin istediklerinizle uğraşıyorum! İzin verirseniz, bari istediğim ayakkabıyı alıyım. Gidin kapıda bekleyin siz hadi."
"Ay olmaz sana kalsa bu ayakkabılarla gidiceksin." diyip kafasıyla botlarımı gösterdi annem. Aslında bot dikkat çekerdi ama daha iyi bi fikrim vardı. Bunlardan kurtulursam kesinlikle onu alacaktım.
"Üff ne alırsanız alın ya ben dışardayım." diyerek dışarıya trip atarmış gibi çıktım. Niyetim başka ayakkabıcıdan ayakkabı almak zaten. Ne halt yerseniz yiyin, ben o koca topukluları hayatta giymem.Ayakkabı mağazasına girip direkt boş bir yer bulup oturdum ve görevliye seslendim.
"Pardon! Rica etsem bana herhangi bir Converse'inizin 38 numarasını verebilir misiniz? Pardon sen de bir bakar mısın?Şu karşıdaki cilt bakımı mağazasından bir poşet ve herhangi bir krem getirir misin bana? " dedim ufak bir çocuğa
"Ş-şey tamam abla." dedi tereddütle
"Al bakalım parayı da. Koş koş koş! hadi acil diyorum." Elimi hafifçe savurarak. Ben ayaklarımı ovalayıp gelen geçene bakıp ahlarken görevli elinde ayakkabı kutusuyla bana doğru yürüdü.
"Heh getirdiniz mi? Ben tekini denerken siz de onu karttan geçirir misiniz?" dedim sabırsız bir tavırla.
Hızlı hızlı kaptığım ayakkabıyı giydim ve... Bingo! Kasaya koşup şifreyi girdim ve ayakkabıları çıkartıp resmen görevlinin kafasına fırlattım. Botlarımı giyerken ayağa kalkıp zıplayarak kapının oraya gittim.
"Hanımefendi ayakkabılarınız ve kartınız?" diyen şaşkın görevliye dönüp gülümsedim.
"Teşekkürler hayatımı kurtardınız. Oh sende geldin çok teşekkürler" deyip çocuğa gülümsedim. Elinde kalan paraları bana uzatırken elini nazikçe geri ittim.
"Üstü kalsın git kendine birşeyler al. Hadi kendine iyi bak maviş. Baybay!! " dedim neşeyle. Nasıl koştuğumu bilmeden fırladım ve annemlerin olduğu mağazanın karşısındaki oturağa kendimi attım. Ayakkabı kutusunu da yanımdaki çöp kutusuna attım ve kırmızı ayakkabıları bakım kremi aldırdığım poşete attım.
"Ohh aldık ayakkabılarını bebişim. Bayıldım !!" dedi annem ellerini neşeyle çırparak.
"Sağolun..." Çok da iyi bir şeymiş gibi yapmacık bir gülüşle Balım ve anneme baktım.
"O elindeki ne kızım?" deyip elimdeki poşeti gösterdi annem.
"Şey ya şu dükkandan bakım ürünü filan aldım. Sonuçta cildimin iyi durması lazım dimi?" diyerek ağzımda bir şeyler geveledim.
"Niye uğraştın profesyonelce cilt bakımı yaptırırdık sana?" dediğinde içimdeki siniri bastırarak Balım'a baktım.
"Olsun en azından heves etmeye başlamış Balım, o da birşeydir." deyip göz kırptı Balım'a annem.
"Hıı ne demessin ya..." diye söylenerek Balım ile annemin yine planlarını dinlemiş gibi yapıyordum.
Hadi ama! Bu gün hiç bitmeyecek mi ?!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ
HumorO tamamen zamansız biriydi. Zamansız bir şekilde hayatıma zorla girmişti. Soğuktu fakat üşütmüyordu da. Bu anlaşma klişeliği nereye kadar giderdi?