Ruhumdan gelen izinle, hayallerimi astığım yaşlı bir ağaç vardı. Ömrünü idame ettirdiği bahçeye her girişimde, beni görür görmez güler yüzüyle karşılar; düşlerimin dallarına asmamı istediğini gösterircesine ılımlı rüzgârını bedenime itelerdi.
Yıllar sonra, yanına ilk defa bir kadının dileğiyle yaklaştığımda; ayağımın altındaki toprak çoraklaştı. Bahçesine dahi girememem için tahtadan kapısını sıkıca kapattı; açmamak adına direndikçe direndi, onun amansız inadıyla birleşen öfkem depremleri doğurdu. Kapıyı zorladım, bacaklarım kanlar içinde kalana kadar tekmeler attım; işlevini kaybedince yumruklar savurdum. Açılana kadar elimden gelenin en iyisini yaptım, yaptığımı sandım. Ağacın Erikah olduğunu, benimse onun ruhunun kapılarını kırıp hislerini yok ettiğimi attığım ilk adımda ayağımın altında kalan çiçeklerin soluşundan anladım.
Yakarışlarını dinlemedim. Yıllarını harcayarak bakıp büyüttüğü dostlları her adımımda solarak ölürken çığlıklarını dinlemedim. Bana yalvardı, gitmemi hiç söylemese de durmamda diretti.
Bana inatla hiç git demedi, dur dedi. Dayanamıyorum. Hissedemiyorum. Parçalanıyorum.
Her yanını saran çatırdayışlar kulaklarımı doldurduğunda, ayaklarıma sarmaşıklar sarındı. Ona ulaşamam için, ondan sevgisini dileyememem için beni onlarca adım ötede durdurdu ve kalbime saldığı köklerini de toplayarak terk etti. Bahçesini önemsemedi, geçen yıllarına acımadı; sadece gitti. Pes etti.
Avucumda sıkıştırdığım fotoğrafa düşen gözyaşımla birlikte vücudum irkildiğinde dikleştim ve gözlerim ikimizin fotoğrafından dalgalarını sertçe kayalıklara vuran denize kaydı. Birkaç dakikadır omzumda hissettiğim incecik, soğuk ellere karşın başımı soluma çevirme cesaretine sahip değildim. Hemen yanımda dikildiğini, bana veda edeceğini ve bir daha karşıma hiçbir şekilde çıkmayacağını bilirken; güzelliğini göremezdim.
''Nox,'' diye seslendi, benden çok denize doğru bakarak. Kendimi toplayıp gözlerimi ona yönelttiğimde hamleme karşılık verdi ve suratına yayılan acı tebessümle birlikte birkaç saniye sessiz kaldı.
Dudaklarım titriyordu. Ona tek kelime dahi edemiyordum, bana verdiği anılar yüreğimi sızlatırken ve ellerinin altında tir tir titrerken yarattığı etkiye anlam veremiyordum. ''Gelmeyecektim fakat yüzünü görmek istedim. İlk ve son kez, en saf hâlinle.''
''Ben güce âşık bir kız çocuğuydum,'' Onun da aynı benim gibi titreyen dudakları, sözlerinin birkaç saniye kesilmesine sebep olsa da omzumdaki elini çekip kucağına bıraktığında toparlandı. ''Kimseye karşı kalkanlarımı indirmez, duygularımın kontrolünü başkalarına vermekten her zaman sakınırdım.''
''Sen beni birçok gece ağlattın. Ben sana ulaşamazken dokunamadığım kelimelerle buz gibi duygularımla sarılı bıraktın, derdimi ve aşkımı hiç anlamadın. Kıymetsiz gördün, özel hayatıma dahi saygı duymadın.'' Parmağını yüzüme doğrulttu. Artık titremiyordu. ''Sen benim asıl âşkımı elimden aldın, gücümü.''
Tutmak için eline uzanmak istediğimde benden uzaklaşarak ayağa kalktı. Tek kelime edecek yüzüm olmadığı gibi, gözlerine bile zor bakıyordum. Kalbim ağrıyordu ve korkuyordum. ''Gücümü geri alıyorum.''
''Eli-'' Boğazımdan kaçan hıçkırığa mâni olamadığımda utançla başımı ona doğru kaldırdım. Çattığı kaşlarının ardından tepkilerimi ölçüyor, keskin hatlarına düşen gölgelerde beni boğuyordu. ''Elini bir kez tutabilir miyim?''
Onaylayarak elini bana doğru uzattığında, yüzüme istemsizce yayılan titrek gülümseyişle ona yöneldim fakat parmaklarım parmaklarını dahi bulmadan elini tekrar kendine çekti. ''İşte senin bana yaptığın da tam olarak buydu.''
Omuzlarım üstüne binen hayal kırıklığıyla çöktü.
Ve gitti.
Bir daha gelmemek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERNANDES ↬ TEXTING
Short Story(Hikâye tamamlanmıştır.) +1850*******: Bir Oğlak erkeğini etkilemek istiyorsanız, asla basit yöntemlere başvurmayın. Onu sıradan cinsel numaralarla kandıramazsınız. Sadece eğlencelik bir macera olarak hayatından gelip geçersiniz. O ayakları yere bas...