Okuma tarihi ve saatinizi alalım kır çiçeklerim🌺🌺
Küçücük bir kız çocuğuyken bile, içimde koca bir umut yaşatan bedenim, üzerinde uygulanan geçmişi sırlarla kaplı, bilinmezliklerle, içimdeki kocaman yeni yeşeren mum çiçeğinin, sarmaşıklarını da bir kıvılcım edasıyla söküp almıştı.
Neydi bu hikayede benim suçum? Tanrının beni sınadığı bir ceza mıydı?Yoksa kader zincirlerin tutsak ettiği, geçmişin cezası mı?
✨✨
8 saat 29 dakika 18, 19... saniye yere yüzüstü uzanmış zeminin soğukluğunu aldırış etmeden, elimdeki dijital saate hipnotize olmuş gibi bakıyordum. Bu dünyada insanların tek elde edemedikleri, ne zaman öleceklerini bilmemeleri ve zamanındı galiba ne geçmişi geriye alabiliyorlar nede zamanı durdurabiliyorlardı. Birde zamanın onlara oynamış olduğu oyunları kestirememeleri...
Yine her zamanki gibi rüyamdan kabus görerek uyanmıştım. Uyanır uyanmaz acı feryatlarımı tek duyan bu koca odada bana eşlik eden duvarlar ve koca bir sessizlik. Ne olmasını bekliyordum ki, annemin gelip gözyaşlarımı silip beni avutacağını mı? Gözümden bir kez daha gözyaşlarımın zeminle buluşmasını izin verdim. Nefret ediyordum, ağlamaktan gözlerimin hemen dolmasından. Kendimi güçlü sanıyordum ama bu düşüncem kendime kandırmaktan başka hiçbir şey değildi. Peki güçlü olmam gerekmez miydi? Kendi iyiliğim için insanların kirli geçmişimi öğrenmemeleri, bu kötü dünyada, beni incitmemeleri için, daha hırslı olmam gerekmez miydi? Ama değildim, çocukluğumu yaşayamadan, anne sevgisine muhtaç aç bedenimle nasıl olgunluğa adımımı atabilirim ki. Benim temelim bile sağlam değilken nasıl omuzlarım dik, adımlarım sert basabilirdim. Gözyaşlarım bana ihanet ederek bir kez daha zeminle buluştu. Sevmişlerdi herhalde birbirlerini, bu komik düşüncemi tebessüm ederekten burnumu çektim. Artık ultra konforlu ve beni hasta edecek zeminden, bedenimi kaldırmalı ve biran önce duşa girmeliydim. Bugün tekrardan yeni bir koleje başlayacaktım. Aslında diğer okulumu seviyordum ama bazı dilimlenmiş, kaşar peynirler yüzünden okuldan atılmıştım. Anlayamadığım babam nasıl izin vermişti? Sonuçta bu ilk vukuattım değildi, galiba bu sefer o paracı okul müdürüne para yedirmek istememişti. Ama en çok üzüleceğim nokta kardeşim dediğim insanı orada tek bırakmaktı. Kardeş kelimesi ne büyük kelime demi ben ona kan bağım olmadan kardeşim diyordum... Zaten bu dünyada sahip olduğum iki kardeşim olmuştu, diğeri ise her neyse...
İnsanların birbirine girmiş saçlarımdan, şişik ve etrafında hafif mor halkalar oluşacak göz altlarımdan, korkmamaları için biran önce duşa girmeli kendimi toparlamalıydım. Uyuşmuş bedenimi hafif hareketler ederek, uzandığım yerden bedenimi doğrultmaya çalıştım.
Ah! Her yerim tutulmuştu ve dün geceki izler, kabuklarını saracak bir anne şefkati, elleri gerekliydi. Omurgalarımda oluşan ağrı hareket ettikçe, görünmez bir el, bıçağı omurgalarımın arasını deşercesine saplıyordu. Sarsak adımlarla odamdaki banyoya girdim.
Peki bugün aynada yüzüme bakmaya cesaretim var mıydı? Bakmalı mıydım? Yine her zamanki manzara, ela renkli gözlerimin içleri kızarık, göz kapakları şişik, solgun tenimle karşılaşmayacak mıydım? Bu fikri kafamdan savup direk küvete yöneldim. Saat sabahın beşine gelmesine yarım saat vardı, en güzeli küveti sıcak suyla doldurup zamanımı orada geçirmeliydim...
***
Yaklaşık iki saatimi banyoda sıcak suyun içinde geçirmiştim. Sıcak su kaslarımı gevşetmişti ama ellerim buruşuk buruşuk olmuşlardı. Şimdi okul için üstüme giyecek bir şeyler bakıyordum. İlk gün serbest gidecektim. Zaten okul hakkında, bilgilerde pek okul kıyafetini takan okullardan değilmiş. Nede olsa işin ucuna para olunca öğrenci milletinin konforu çok önemli oluyordu. Gardırobumdan bordo renginde belimi açık bırakacak kazağı ve siyah pantolon giyecektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
Teen Fiction"Kalbimin ortasındaki gizli günahların saklı olduğu siyahi benek karanlığıma hoşgeldin kelebeğim..."