Evde duvarlar üzerime doğru geliyordu. Üzerime gelen duvarlar mı yoksa jennie mi tartışılır.
"Sana inanamıyorum... Sana inanamıyorum!!" Derin nefesler alıyordu. Eline geçen şeyi kafama fırlatmasından korkuyordum. "Senin bu ergen triplerin yüzünden o çocuk ne halde biliyor musun?"
"off tamam özür dilerim" dedim bıkkınlıkla.
"Özür dileyince geçmiyor ki lili. Sen şuan resmen gelecekle oynadın" Yanıma oturdu. Gözlerinde ciddi bir ifade vardı. Ciddi jennie beni korkutuyordu.
"Lisa, aşk böye bir şey değil ki.. Yeri geldiğinde sen onu kollayacaksın, alttan alacaksın. Sevgi budur. Rose haklı.. Ben hiç aşk görmedim ve aşk ne demek bilmiyorum ama sevginin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Bu sevgi değil" parmaklarıyla oynadı. "sen istiyorsun ki her şey benim istediğim gibi olsun. Bu süreçte jungkook'a bir kez bile nasılsın diye sordun mu? Yada ne yapmak istiyorsun diye? Evimizin halıları ne renk olsun veya Banyoda neler olsun diye?"
Başımı iki yana salladım ve bunu yaparken deli gibi utandım. Sormamıştım..
"Her şeyi kendin yapmaya çalışıyorsun ona fikrini bile sormamışsın baksana"
"Jungkook böyle şeyleri sevmez ki" dedim kendimi koruma edası ile. Gülümsedi. Hayır gülümsemedi. Yoksa gülümsedi mi?
"Lisa nereden biliyorsun sormamışsın bile" Güldü. Evet bu kez cidden güldü ama alay edercesine. Elimi bıraktı ve başını dikleştirdi. "Küçük prens gül bahçesinde milyonlarca gül olduğunu görünce 'Ne yani benim gülüm sıradan bir gül müydü' diyor. Tilki ise ona şöyle cevap veriyor 'O sıradan bir gül değil ki o senin gülün. Gülünü senin için önemli kılan ona harcadığın zamandır'. Yani ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş o gülün kokusunu alırsın lisa.." Daha bir şey demeden kalktı ve yukarı çıktı. Zaten diyeceği her şeyi demişti. Beni uyandırmış ve ortadan kaybolmuştu. Sindirellayı, akıllı bir prensese çevirmişti jennie.
Jungkooku aramam gerekiyor. Gerekiyorsa kapısında yatmam gerekiyor. Beni affetmesi gerekiyor çünkü ben gülüm olmadan yaşayamam. Küçük prens gülünü bulmak için gezegenleri dolaşmıyor muydu? Evet bende bunu yapacağım.
.
.
.
100 aramanın (abartmıyorum gerçekten 100 kez aradım) ardından telefonuma yoongi cevap verdi.
- Lisa sen misin?
-Yoongi? Evet benim.. Şey jungkook yok mu?"
-Yok!
-Peki..
Bir süre bekledi. Telefonu kapattığını düşünmüşken konuşmaya devam etti
-Aslında sana bunu söylemeyecektim ama.. Sanırım söyleyeceğim
-Lütfen yoongi 1 şans daha istiyorum
-Sanırım o şansı yanlış kişiden istiyorsun.. Jungkook busan'a gitti.
-Ne?!
-Duydun işte gitti. Sen ararsın diye telefonunu bile almadı. Ama şimdi sana bir adres vereceğim. Büyük ihtimalle oradadır.
-Ama gitti demiştin