2 Ay Sonra.
Gözlerimi yeni bir sabaha açtığımda geride bıraktıklarımı düşünmeyi de bırakmak istiyordum. Fakat zihnim geride bıraktıklarım gerçeğini asla unutmuyor, sürekli çakıl taşları gibi önüme çıkarıyordu. 2 ay öncesinde, babamın beni yaka paça dışarı atması, benim Akif'i aramam ve sonrasında gelişenler...
O günden sonra babamı hiç görmemiş, duymamıştım. Bizim eve epey uzak olan Akif'in ailesinin evine gitmiştik. Ailesi, babasının işi gereği yurt dışında yaşıyormuş. Eve ilk geldiğim gün Gizem Abla ile tanışmıştım. Akif'in ablasıydı ama bana Akif'ten daha çok ablalık yaptı geçen iki ayda. Onlara olan vefa borcumu nasıl ödeyeceğimi her defasında dile getirsem de Akif dilime biber sürmekle tehdit ediyordu beni.
Asıl konuya gelecek olursak... İlk geldiğim zamanlar kendime bile inandıramasam da Akif'e tutulduğumu er ya da geç kabul etmiştim. İlk başta o kadar utanıyordum ki aynı masada yemek bile yiyemiyorduk. Zamanla bunların da üstesinden gelmiş, beraber mesafeler kat etmiş ve düzlüğe çıkmıştık.
Gözlerimi sıkıca yumup gülümseyerek arkamı döndüm. Akif sanki bıraksak iki gün daha uyurmuşcasına derin bir uykudaydı. Bu duruma son ana bıraktığı yıllık ödev ve sabaha karşı son sezonunu bitirdiği dizinin de etkisi vardı tabii... Yavaşça yatakta ileriye kayıp kollarımı boynuna doladım. İrkilse de alışıp kafasını göğsüme yaslamış ve uykusuna devam etmişti. Ben de gözlerimi huzurla kapayıp tekrar uykuya dalacaktım ki çalan zil ile bu hayalim duman oldu. Akif'ten ayrılıp ayağa kalktım ve sarsak adımlarla kapıya doğru gittim. Bir elimle de karışan saçlarımı düzeltiyordum. Kapı tekrar çalmıştı ki hızla kapıyı açıp vücudumun yarısını kapının arkasına saklamıştım. Karşımda bir adam duruyordu.
"Kime bakmıştınız?" diye sordum. Ah! Daha aptalca bir soru olamazdı herhalde.
Adam gülümseyerek "Yanlış daire..." diyerek hızla merdivenleri inip gözden kaybolmuştu. Kaşlarımı çatıp kapıyı kapatmıştım. Yatak odasına gidip kalın koyu renk perdeleri çekerek güneş ışığının odayı doldurmasına izin vermiştim. Aynı anda Akif'ten bir homurtu işitmiştim ki bu beni güldürmüştü.
"Kalk uykucu!"
Akif beni takmayarak sırtını dönüp tekrardan uyumaya başlayacaktı ki elime aldığım yastığı kafasına atmamla bu isteği son bulmuş, söylenerek ayaklanıp banyoya gitmişti. Ben de yatağı toplayıp mutfağa geçmiştim. Kahvaltıyı hazırlamaya başlayacakken Akif, ''Hazırlama şimdi, dışarıda edelim kahvaltıyı.'' şeklinde bir teklifte bulunmuş, ben de hevesle kabul etmiştim. Beraber hazırlanıp çıkmamız yarım saati bulmamış, onun sayesinde edindiğim arkadaşlarımızla en sevdiğimiz kafeye doğru yol almıştık.
---
Kahvaltıdan sonra taksiye binmek yerine yürümeyi teklif etmiştim ısrarla. Hem kırtasiyeden okul için almam gerekenler vardı, uğrayıp alacak ardından eve geçecektim. Şuan için çalışmamı gerektirecek bir durum yoktu. Ailem bozulmadan önce annem ve babam benim adıma bir banka hesabı açmış, her ay okulum için oraya para yatırmıştı. Her ne kadar üç yıl önce ortada bir ailem kalmasa da, bana bir yarar sağlamış, kısa süreli olsa da beni iş sıkıntısından kurtarmıştı.
Kolunu omzuma atmış, beni iyice kendine çekmişti Akif. Bu şekilde yürümem zor olsa da karşı gelmeyip ayak uydurmaya çalışmıştım. Bu his yeniydi, hiç dokunulmamış saf bir duyguydu benim için. Öylece kaybetmek de istemiyordum...
"Uykum var..." diye sızlandı Akif.
"Ne vardı sabaha kadar dizi izleyecek Allah aşkına!"
"Zevk meselesi güzelim..."
Başıma kondurduğu öpücükle gülümseyerek ona bakmış, onun da gülümseyerek bana baktığını görünce daha bir mutlu olmuştum. Kısa sürede hayatım oluvermişti... Bundan epey memnundum tabii.
Akif'in çalan telefonu ayrılmamıza vesile olmuş, cevaplandırarak konuşmaya başlamıştı. Kısa sürede biten konuşması ve değişen yüz ifadesiyle kötü bir şey olduğunu anlamıştım.
"Tuna... Bizimkilerle maç yaparken bacağını kırmış. Beni çağırıyorlar."
Endişelenmiştim. Tuna arkadaş grubumuzun en samimi üyesiydi. Akif'in endişesi de yüzünden okunuyordu. Ailesinin yokluğunda arkadaşları onun ailesi olmuştu. Onlara verdiği değeri anlayabiliyordum.
"Git sen. Bana haber vermeyi unutma."
"Olmaz. Gel seni eve bırakayım sonra geçerim ben."
"Akif sakin, kırtasiyeye gidecektim kendim geçerim eve git sen bir şeye ihtiyaçları vardır."
Önce kararsız kalmış fakat sonrasında alnımdan öperek yoldan geçen taksiyi durdurup binmiş, kısa sürede gözden kaybolmuştu. Ben ise yavaş adımlarla kırtasiyeye doğru yürümeye devam etmiştim. Kırtasiyenin bulunduğu sokağa girdiğim sırada arkamdan gelen ses ile korkuyla yerimde durmuştum.
"Ooo, kimleri görüyorum kimleri!"
Şunu bilmeliydim ki, geçmişim bir leke gibiydi ve beni asla bırakmayacaktı.
---
Uzun bir aranın ardından yazıldığı için, hatalarımız varsa mazur görün.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sizi seviyoruz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sillage | Yarı Texting
Teen FictionBeste mutlu sonları hiç sevmezdi veya mutlu sonlara pek alışık değildi...