Giriş

662 65 64
                                    

"KQ Airlines'ı tercih ettiğiniz için teşekkürler. Umarız ki konforlu bir uçuş gerçekleştirmiş..."

Tanıdık anonsun duyulması ile yattığım yerden sıçrarken yan koltuğumun boş olduğunu gördüm.

  Uçak hostes eşliğinde yavaştan boşalmaya başlarken rahatlamayla derin bir nefes aldım. Saatlerce koltuğumda yemiş içmiş tv izlemiş veya uyumuştum. Bunun yanı sıra yanımdaki kişi uçuşun bitişiyle kalktığından ayrı sevinmiştim.

Seul'e gelirken yaşayacağım şeylerin hayalini kurmuştum. En iyi fakülteyi bitirip mezun olmak, yemin töreninde bir elimde diplomam ile resmi olarak doktor oluşum.

Ama her hayal ettiğimde hayalim yanında çoraplarını çıkarıp uyuyan adamın kokusuyla bölünüyordu.

Ekonomi sınıfında uçmanın en büyük zararlarından biriydi...

Merdivenlerden zar zor inip elimi gözlerime siper ederek üstümde parlayan güneşi gördüğüm vakit, tekrardan her şeyin iyi olacağına kendimi inandırdım. Bagajdan valizimi alıp havalimanının içine ulaştığımda ise sırada hiç bilmediğim Seul'ün havalimanında kalacağım yeri bulabilmekti.

Incheon Havalimanı. En büyük merkezi havalimanlarından biri olan bu yer, her ırktan olan birbirine özlemle sarılan  insanları ağırlarken ortalık yerde durmuş elime ülke çıkışı öncesinde tutuşturulmuş adres kağıdına göz gezdiriyordum.

Senelerce ülkemin en iyi fakültesinde okuyup 5. Senemin girişinde gelen teklif ile nakil şansımı Seul Fakültesinden yana kullanmayı seçmiştim. Fakat sıkıntı şuydu ki, ülkemdeki 6 senelik tıp burada sadece 4 senede bitirilebiliyordu ve bu bana seçim  esnasında söylenmemişti.

Adres kağıdından sıkıntıyla gözlerimi çekip etrafta gezdirirken yavaştan pişmanlık hissiyle dolmaya başlamıştım. Daha iki gün önce kendime güvenim tamken, yavaştan söndüğünü hissediyordum. Hayal gibi bir hayata adım atarken, ingilizcem ve korecem beni yarı yolda bırakacak diye endişe etmeye bile başlamıştım.

Havaalanından birkaç çıkış hattı karıştırdıktan sonra çıkmayı başarıp taksi çevirmiş ve adresi bilmesini -ve tabii ki bana çok paraya patlamaması umuduyla- umarak vermiştim. Neyse ki bildiğini kırık bir ingilizce ile söyleyerek bana uzattığı vakit biraz olsun içim ferahlamıştı.

  İsmim Kang Yeosang. Doğduğum vakitten beri Japonya'da yaşıyorum ve bir kez olsun Kore'ye gelmeyi bile düşünmemiştim. Nakil şansımı burda denemeyi tercih eden evet bendim fakat havalimanında ani karar değişikliği ile geri kaçmaya çalışmıştım. Eğer fakülte rektörü işlemlerde yanımda olup kolumdan sürükleyerek uçağa bindirmeseydi şu an hâlen Japonya'da olacaktım.

Şoföre adrese vardığı vakit korece olarak iyi günler dileyince bana ters ters baktı ve beklemeden taksiden çıktım. Adamı korece bilmeme rağmen ingilizce ile zorladığım için oldukça sinirlenmiş gibiydi.

Arkasında toz bulutu bırakarak gözden uzaklaşan taksiden odağımı çekip sağ tarafımda kalan yurda göz gezdirdim ve derin bir nefes alır almaz zaten işlemleri önden halledilmiş yurda girip telefondan bana verilen odayı bulmaya koyuldum.

  Günün bu saatleri pek çok öğrenci için tatil vakti olmalıydı. Gelmeden önce yurtta benim gibi birkaç tıp öğrencisinin bulunduğunu duyar duymaz elimdeki tek avantajın bu olduğunu düşünerek kabul etmiştim fakat yurdun kapasitesini, çoğunluk olarak hangi alanın öğrencilerinden oluştuğunu öğrenmeme gafletine düşmüştüm ne yazık ki.

  Uzun bir uğraş sonucu karşımda sonunda telefondaki 24-32 koduyla eşleşen oda kapısıyla karşılaşınca midem burkulmaya başlamıştı. Telefonu cebime attıktan sonra iki taraflı gözetlediğim koridordan tekrar kapıya dönmüştüm.

Derin bir nefes alıp gümüş kulba elimi değdirmeden derin nefes alıp vererek baktım. Böyle şeylerde aşırı panik atak geçirirdim çünkü yeni biriyle tanışıp oda paylaşmak pek benlik değildi. Üstelik kapının arkasından ne çıkacağını bilmiyordum; bir keş -pek sanmıyorum tamamen kendi hayal ürünüm- çok sessiz biri veya tam tersi. Ya da bir punkçı daha da kötüsü bana sene sonuna kadar kötü davranacak biri...

Kafamdaki düşünceleri uzaklaştırıp ne kadar çabuk girersem oda arkadaşımı o kadar çabuk göreceğime karar verdim. Uzattıkça zorlaşacaktı üstelik çocuk belki de benim gibi birisiydi.

Hızla odanın kapısını açtım ve gözlerimle arkadaşımı tam bulup kendimi tanıtacakken  konuşmam "mer-" der demez geri kalan tüm heceler yarı yolda boğazıma dizilmesiyle son buldu.

Kocaman gözlerle onu izlerken çoktan kapı kulbundan çektiğim elim buz kesmiş, bir yanlışlık olmasını içimden sürekli tekrar ediyordum.

Odada görmeyi beklediğim şey, bornozu ve dağınık ıslak saçlarıyla oturduğu mutfak tezgahında üzüm yiyen mavi saçlı bir 'erkek' değildi...

Hehe

Witness § SeongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin