Soğuk bir gün. Rüzgar yüzüme çarpıyor. Saçlarım uçuşuyor. Bu kasabaya gelmeyi hiç istememiştim zaten. Arkadan bir ses, annem sesleniyor;
"Keyiflen biraz, vardık sayılır."
Çokta umrumda. Kardeşim arabaya bindiği gibi kulaklığını taktı. Hiçbir şeyi taktığı yok. Yolda giderken burada yaşayan insanlara baktım. Kafelere , parklara ve caddelere... 'Ne kadar sıkıcı bir yer' dedim. Sanırım bunu yüksek sesle söyledim, annem hemen cevap verdi.
"Sadece sakin bir yere geldik. Ve bence olumsuz düşünme, kardeşinle birlikte yeni okulunuzda hemen arkadaşlar edineceğinize eminim. Bence çok eğleneceksiniz ve burayı çok seveceksiniz."
Bu sefer içimden;
"Evet, kesin öyle olur."
Kardeşim, "Huysuzluğu ne zaman bırakacaksın? Arkadaş demişken, burada yaşayan en zengin aile ile aynı okula gideceğiz. Kızlarıyla tanışmak için sabırsızlanıyorum ahahah. Gerçi abisi de çok iyi bir tip. Neyse anne, şu ilerideki markette durur musun?"
Bir şey demedim. Araba durunca kardeşim Cenk ve ben arabadan indik. İnmemle beraber tuhaf bir kuş yanıbaşımdan geçti. Aramızda birkaç cm kaldığına yemin edebilirim. Sanırım buranın kuşları da tuhaf.
Yaklaşık 15 dakika markette dolandıktan sonra bir şeyler alıp marketten çıktık. Arabaya binmeden önümüzde yaşlı bir adamın elektrikli motoruyla yolumuzda durduğunu fark ettim. Yanına gidince öylece önüne baktığını gördüm.
"Şey, yardıma ihtiyacınız var gibi duruyor, sorun nedir?"
Adam bana bakıp,
"Çalıştıramadım şu zımbırtıyı. Birden durdu." dedi.
Anahtarı çevirdiğimde motor çalışmaya başladı.
"Evlat, merak etme bunamadım. Kendi kendine dönüyor." dedi anahtarı taktığı yeri göstererek. Bir şey demedim. Gülümseyip arkamı döndüğümde annemle kardeşimin homurdandığını gördüm. O sırada yanıma yaşlı bir kadın geldi.
"Kocama yardımın için teşekkürler." dedi. Sonra ellerimi tuttu. Bir elimi bıraktı ve boşta kalan elini alnıma götürdü. Elini yüzümde gezdirdi. Çok tuhaf bi andı. Kendimi çekince kadın,
"Korkma, uzun zaman sonra ilk defa senin gibisini görüyorum. Seçilmiş çocuk, sen doğru kişisin."
Dediklerinin hiç birine anlam veremedim. Bir şey söylememe fırsat vermeden iki elinide kafama koydu gözlerini kapatıp bir şeyler mırıldandı. O an çok tuhaf hissettim. Sanki birden her şey değişmişti. Bütün hayatım, yapacaklarım ve geleceğim. Sanki elimde olan güç bile değişmişti. O an içimde yayılan bir his, enerji beni ürpertti. Kendime gelince annem ve kardeşimin yanına gidip arabaya bindim.
"Öf ne çok oyalandın Nil. Neler oldu orada?" dedi kardeşim.
"Hi-hiç bir şey."
O da konuşmadı. Aslında hepimiz eve varana kadar sustuk. Eve girer girmez odama çıktım. Gerçi belli bir odam yoktu. Cenk'ten önce kaptım diyelim. Odadaki koltuğa oturdum ve olanları düşünmeye başladım. Uyuyakalmışım. Annemin sesiyle uyandım. Alt kattan bana sesleniyordu.
"Yemek hazır canım. Gelde yiyelim."
Elimi yüzümü yıkayıp yanlarına gittim.
"Ziyafet hazırlamışsın yine." diyip öptüm annemi. Cenk'in saçını okşayıp yerime oturdum.
"Köpek miyim lan ben?!" diye çıkıştı.
"Sadece sevesim geldi kardeşimi, olamaz mı? Buna da yaranılmıyor he."
"Hadi ama çok konuşmayın yiyin yemeklerinizi."
Yemekten sonra herkes ayrı bir yere çekildi. Ben salona geçtim. Henüz bütün eşyaları yerleştiremediğimiz için bazı kutular hala duruyordu ortalıkta. Merak edip bir tanesini açtım kutulardan. Kasetler vardı. Bu zamanda bu kasetleri niye sakladığını merak ettim annemin. Bizde de bunları oynatabileceğim kasetçalar olduğu için taktım ve oynata bastım. Babam çıktı karşıma. Sesini özlemişim sanırım duyunca çok şaşırdım. Babamın anneme mektupları vardı küçükken bana okumuşlardı ikisi beraber. Burada da babam onlardan birkaçını okuyordu. Kaç yılındaydı merak ettim. Sesi öyle genç geliyordu ki... kasetlerin hemen hemen hepsini dinledim. Hepsi annem ve babam ile ilgiliydi. Kapıya doğru baktığımda annemin gözleri dolmuş beni izlediğini gördüm. Yanına gidip ona sarıldım. Babam bir kaç yıl önce ortadan kaybolmuştu. Bizi terkettiğini sanmıştık fakat ölüm haberi gelmişti bir süre sonra... Annemle çok kavga ederlerdi, çok bağırışma olurdu evde ama severlerdi birbirlerini...
Annemle kardeşim uyuyorlardı ben de evden çıktım sessizce. Öylece yürümeye başladım, zaten tanıdık değildi buralar nereye gidebileceğimi bilmiyordum. Biraz daha yürüdüğümde harabe bir bina gördüm. İçeri girdiğimde dışarıdan farklı bir görüntüyle karşılaşmadım. Çok eskiydi her yer... Yıkık dökük... Ortalığa bakıldığında eski olmayan tek şey kitaplıktı. Kitaplar tozdan görünmüyordu desem yeridir. Rastgele bir kitap seçtim raftan. Çok kalındı. Tuhaf semboller, notlar, resimler, fotoğraflar ve anlatımlar vardı. Neyin anlatımı bilmiyorum. Hepsini inceleyemedim. Diğer kitaplara baktığımda farklı dillerden de olduklarını gördüm. Daha önce görmediğim harfler... Buraya neden yetkililerin müdahale etmediğini düşündüm. 2 tane kitabı alıp binadan çıktım. Kalın oldukları için diğerlerini sonraya bıraktım. Eve girdiğimde ortalıkta görünmüyorlardı bizimkiler. Ben de odama çıkıp kitapları masama bıraktım. Saat 11.25'i gösteriyordu. Sabah erken kalktığım için hafiften uykum gelmişti. Yarın kardeşimle okulumuzun ilk günü. Bakalım Erdemir'lerle anlaşabilecek miyiz?Ertesi gün okulda
Nasıl oldu bilmiyorum, iki kardeşle de aynı sınıftayız. Cenk benden 2 yaş küçük ama erken başladığı için o da bizimle. Erdemir'ler... Ders boyunca İskandinav mitolojisinden bahsettiler. Devler, çağlar öncesinden savaşlar, tuhaf olaylar... ve tanrılar... Efsaneye göre devler ve tanrılar anlaşamazmış. Devler bozgunluk çıkarmak istermiş yeryüzünde. Tanrılar dünyayı korumakla yükümlülermiş. Beril Erdemir'in dediğine göre, devlere haksızlık ediliyormuş. Sinan Erdemir (ağabeyi) ragnarok gününden bahsetti."Ragnarok günü geldiğinde, fenrir odin'i öldürecektir." İskandinav mitlerine göre Ragnarok kıyamet günü anlamına geliyormuş... Bana biraz saçma geldi o kadar çok konuştular ki dinlemeyi bıraktım bir süre sonra. Zil çaldığında çıktım sınıftan. Ve birden karşıma Sinan çıktı. Sinan Erdemir.
"Vay vaay. Yeni kız. Nil Kaya." Yoklama alınırken adımı ve soyadımı öğrenmiş olmalı.
"Ben Sinan Erdemir. Memnun oldum." Arkasından kardeşi geldi.
"Ha bu da kardeşim Beril. Gel de sana okulu gösterelim."
Tam cevap verecekken Cenk geldi.
"Bu da benim kardeşim, Cenk." Dedim ve gülümsedim. El sıkıştılar. Bize iyi davranmışlardı ama garip bir şeyler seziyordum. Isınamamıştım nedense.
"Neyse, ben kantine gidiyorum. Sonra görüşürüz." Dedim.
"Biz de gelelim ben de açım." Dedi Beril.
Sinan onayladı. Birlikte kantine gittik. Boş olan masaya yerleştik. Sanki herkes bize bakıyor gibi hissettim. Birinin 'bunlar yeni gelmedi mi okula? Nasıl hemen Erdemiler'le kaynaştılar?' dediğini duydum. Düşüncelerimi Sinan böldü.
"Ee ne yiyoruz? Ben hamburger alacağım. Başka bir şey isteyen yoksa hepimize alıp geleyim?"
"Soğuk çayla alır mısın?" Dedi Beril.
"Fark etmez size değil mi?"
Başımla onayladım bir kaç dakika bekledik ve geldiğinde yemeye başladık. Hepimiz bitirdikten sonra kimse bir şey konuşmadı. Tam Sinan "Ee napıyoruz?" Dedi, bir çığlık koptu. Ardından elektrikler kesildi. İçimden söylendim;
"Evet ya, napıyoruz şimdi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğru Kişi
FantasyBir gencin yeni bir kasabaya yerleşmesiyle hayatının bir anda nasıl değiştiğinin hikayesi.