Yoğun bir gün geçirmiştim, yorgundum ve gözlerim artık açılmayacak durumdaydı. Başım önümdeki masaya düşmüş, elimi bile kıpırdatamayacak haldeydim. Kalemin yere düşmesiyle sessiz oda yankılandı. Tek başımaydım, sanırım bir ben uykumdan çalıp ders çalışmaya razı gelmiştim.
Sandalyede doğrulup yere eğildim. Kalem ortalarda yoktu. İç çekip ayağa kalktım. Sonra bir takım sesler duydum. Saat sabahın 5'iydi,görevliler olmalı diye düşündüm. Masanın altına giden kalemi gördüğümde sandalyeyi tekmeleyip yere devirdim. Aynı anda kütüphane kapısı aralandı.
"Kim var orada?", melodik bir ses merakla ve belki de biraz telaşla içeri girdi. Masanın altındaydım ve dışarı çıkmadım. Görevli öğretmenlerden biri ya da müdür olabileceğini düşündüm; her kimse ağır adımlarla masaya yaklaştı ve bir klik sesiyle cebinden çıkardığı kalemle, seslerden anladığım kadarıyla bir şeyler karaladı. Sonra elini cebine sokup geldiği gibi gitti. Arkasından gördüğüm kadarıyla hademelerden biriydi, fakat hademe olamayacak kadar genç bir yapısı vardı. Kulaklarının altından ensesine uzanan sarı saçlarını farkettim, onu ilk kez görüyordum, yeni olmalıydı.
~~~
Ertesi gün okula geç kalmıştım, elimde defterlerim aceleyle 5 dakika sonra başlayacak olan derse yetişmek için aceleyle merdivenleri tırmanıyordum. Son basamağı da geçtikten sonra köşeyi döndüm ve Fizik Laboratuvarına doğru hızlı adımlarla ilerledim. Tam kapının önüne gelmiş açmaya yeltenecektim ki, kapı aniden açıldı ve yüzümde patladı. Sonuç olarak revirde 2 saat geçirdim ve o günkü derslerim iptal edildi.
Hemşirenin dediğine göre şanslıymışım; en azından burnum kanıyormuş ve başımda bir morluk varmış. Ben böyle şansın...
Revirden sabah saat 10 gibi çıktım. Derse geç kalacağım diye kahvaltı bile etmemiştim, kantinden de mis gibi kokular geliyordu. Girip biraz atıştırabilirim diye düşündüm, ortada bir masaya oturup söylediğim iki tostu afiyetle yemeğe koyuldum. Arada da yeni aldığım kitabı okuyordum.
Kendimi kitaba öyle kaptırmıştım ki, sesleri duymuyordum. Masaya bir şeyin çarpmasıyla irkildim. Yanımdan koşarak geçen bir öğrenci defterlerimi yere saçmıştı. Toplamak için eğildim. Not kâğıtlarım her yerdeydi. Sonra, daha önce gördüğüm ayakkabıları yine gördüm. Yere eğilip kâğıtlardan birini aldı ve bana uzattı; şık bir el yazısıyla 'Merhaba ^^',yazıyordu. Bu bana ait bir şey değildi. Hiç konuşmadan kâğıtlarımı toplamama yardım etti, sonra yine tanıdık bir melodik ses "Demek sendin.", dedi. Başımı yerden kaldırdım ve onu gördüm. Yüzü bembeyaz dudakları kıpkırmızıydı. Açık mavi gözlerine kadar inen sarı saçları, yüzünün yarısını gölgede bırakıyordu.
Karışık bir ifadeyle "Anlayamadım?", dedim.
Rahat bir şekilde masama oturup defterlerimi işaret etti, " Dün sabah kütüphanedeki kişi.", dedi. Evet anlamında başımı salladım, demek duyduğum kalem sesi doğruydu, notu o yazmıştı.
Masama geri oturdum ama o kalkmadı. Defterlerimi karıştırıyordu, onu izledim. Bir an dudakları yukarı kıvrıldı ve bana baktı, "Ne var?", dedi sırıtarak.
"Aradığını buldun mu?", dedim ciddi bir sesle.
Defteri kapatıp gözlerimin içine baktı, "Aradığım şey defterde değil.", dedi. "Yardımcı olabilir misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy~
Hayran KurguTeru, kendisinden 3 yaş büyük erkek kardeşiyle birlikte yaşamaktadır. Talihsizliklerin üst üste geldiği bir gün; hayatının dönüm noktası sayılacak olan, ufak bir karar vermesi gerekir. Dengeki Daisy mangasından esinlenilerek yazılmıştır.Ana karakter...