iki

911 107 92
                                    

gözlerini acıtan ışığa karşı gözleri ovuşturdu. büyük beden gri bir gömlek ve yürürken paçaları yere sürünen çizgili bir pantolon giymişti.

donghyuck, onu her zaman hedeflerini araştırdıkları 'toplantı odası'na götürdü. ten, sabahki deri sandalyeye oturdu, bacaklarını kendine çekti ve onlara sarılarak donghyuck'un konuşmasını beklemeye başladı. "çok fazla para teklif eden bir müşterin var."

ten parmaklarıyla oynamaya başladı, donghyuck'un söyledikleri pek umrunda değildi, o sadece işin öldürme kısmına bakardı, "ne kadar veriyor?"

donghyuck, bilgisayar ekranında bir dosyaya tıklayarak yeni kurbanın bilgilerini ve resmini açtı, "yedi yüz bin dolar."

ten ekranda beliren adama baktı, bu kadar çekici birini beklemiyordu. ipeksi siyah saçları ve dolgun dudakları vardı. göründüğü kadarıyla yapılı bir vücudu vardı, geniş omuzları onu daha mükemmel gösteriyordu. ve bacakları. bacakları gerçekten uzundu. ten, birkaç dakika yeni kurbanını inceledikten sonra iç çekti, neden yakışıklılar ve güzeller her zaman kötü olmak zorunda?

dirseğini masaya, yanağını da avcuna yaslayarak donghyuck'a baktı, "pekala. neden bu kadar büyük bir miktar vermişler?"

boğazını temizledi donghyuck, "bu ne zamandan beri seni ilgilendiriyor?"

ten alayla güldü, "her zaman bana hedefleri neden öldürdüğümüzü söylerdin, şimdi n'oldu?"

donghyuck, arkasındaki duvara yaslanarak kollarını göğsünde birleştirdi, "bu sefer bilmen gerekmiyor." insanı sinir eden gülümsemesini yine yüzüne yerleştirmişti.

"her neyse. ben hazırlanmaya gidiyorum."

ten odadan çıktığı anda, donghyuck'un yüzü normal hale geldi, onu neden öldürmek zorunda olduğunu öğrenmen sadece işini zorlaştırırdı.

----

ten, gerilerinde bıraktıkları bulutları izlemeye başladı. uçak motorunun çıkardığı sese donghyuck'un sesi de eklenmişti, "yeni bir silahı-"

donghyuck'a dönmedi, uçağın küçük penceresinden bakmaya devam etti, "silah kullanmayı sevmediğimi biliyorsun."

donghyuck iç çekti ve tekrar önüne döndü, "biliyorum. belki fikrini değiştirirsin diye düşünmüştüm."

----

altı saatlik uzun bir uçuştan sonra, ten sonunda uyanmıştı ve şimdi, elleri cebinde donghyuck'un arkasından siyah tesla'ya doğru yürüyordu. uyuşan kollarını ve bacaklarını tekrar esnetti.

onları bekleyen lüks arabanın önüne geldiklerinde alayla konuştu, "sonunda limuzinlerden vazgeçebilmişsin."

"kapa çeneni. fazla dikkat çekmeyecek bir araca ihtiyacımız vardı."

----

araba bir otelin önünde durdu. ten, derin bir nefes alarak araçtan indi, işte yine başlıyoruz.

girişe geldiğinde, altın kapmalı yüksek cam kapılar açıldı. otelin üst sınıf için yapıldığı bariz belliydi; tavanda büyük ve ihtişamlı avizeler asılıydı, yerler ayna gibi parlayan mermerlerle kaplıydı, her otel odasının önünde bir güvenlik görevlisi vardı, otelde bulunan her insan görünüşleriyle 'ben zenginim' diye bağırıyordu. ten yutkundu, bu sefer biraz gergin hissediyordu. labirente benzeyen zemin katı dolaşarak hedefindeki kişiyi aradı. ardından on ikinci kata, otelin bar kısmına çıktı. dans müziğinin yüksek sesi yerleri titretiyordu, kulakları şimdiden acımaya başlamıştı. boş bulduğu bir bar taburesine oturdu, "bir tane kokteyl."

arkasından yabancı bir ses duydu, "onu iki yapalım."

ten, sesin sahibine baktı. ilk bakışta kim olduğunu önemsemedi, fakat yüzünü incelediğinde onun aradığı kişi olduğunu anladı.

siktir, gerçekten yakışıklı.

hedefi, yani johnny yanına oturmadan önce gülümsedi. ten gözlerini johnny'e sabitlemişti. onu okumaya çalışmıyordu, sadece görünüşünden etkilenmişti. barmen içeceklerini getirmiş olmasaydı, dikkatini johnny'den çekemeyecekti.

johnny ten'e döndü, "böyle güzel birisi tek başına burada ne yapıyor?"

ten, aşina olduğu cümleyi yine duymuştu. ama bu sefer neden suikast yaptığı diğer erkeklerden farklı hissettirmişti?

parmakları bardağın kenarında daireler çiziyordu, "sanırım yeni bir şeyler arıyorum," diyerek içkisini yudumladı, gerginliğini azaltmaya çalışıyordu. cebinden bir kutu çıkardı ve johnny'e doğrulttu, "sigara?"

"hayır, teşekkürler. başka bir yere gitmek ister misin? biraz gergin gözüküyorsun."

ten yerinden kalktı ve karşısındakinin kucağına oturdu, kalçalarını johnny'e sürttü, gözlerine gelen saçlarını düzelterek göz göze gelmelerini sağladı, "buna hayır demem."

----

ten, johnny'nin odasına girdiği anda johnny arkalarından kapıyı kilitlemişti. ten ahşap karyolaya uzandı, johnny de yanına geldi ve iki yanına ellerini yaslayarak ona bakmaya başladı. ten, johnny'nin kendisine yaklaşmasıyla yutkundu, sigara kokmuyor.

johnny, ten'in bileklerini sıkıca tutarak hareket etmesini engelledi ve kulağına eğilerek fısıldadı, "seni buraya kim gönderdi?"

ten'in gözleri şokla açıldı. biraz debelendikten sonra elini kurtarmayı başararak cebindeki bıçağını çıkardı ve johnny'nin karnına yasladı, sadece kendisine daha fazla yaklaşmasını önlemeye çalışıyordu. johnny, ten'i bırakarak biraz uzaklaştı. bu sefer de ten, kendisine hamle yapacağını zannederek bacaklarını johnny'nin beline sararak onu tekrar yatağa çekti. buna karşılık johnny kollarını tuttu, şimdi ikisi de hareket edemiyordu.

ve ilk kez, ten birini tek seferde öldüremedi.

----

ten, otelden çıktı ve bir sokak aşağıda onu bekleyen arabaya doğru yürüdü. kapıyı açıp arabaya bindi. şaşırtıcı bir şekilde, donghyuck onu sakin karşılamıştı. "neler oldu?"

kafasını cama yasladı ve donghyuck'la göz temasından kaçındı, "orada değildi."

duyduklarıyla kaşlarını çattı donghyuck, "bu imkansız-"

"orada değildi dedim, tamam mı?"

donghyuck daha fazla konuşmadı, ten'in sinirli olduğunu ve ona daha fazla cevap vermeyeceğini biliyordu.

----

johnny, yatağın karşısındaki kırmızı kadife koltuğa oturdu. kollarını göğsünde çaprazlayarak yatakta duran ten'e baktı.

"şimdi soruma cevap verirsen sevinirim. senin hakkında bir şey bilmiyorum ama bana suikast yapmaya geldiğine eminim."

ten sessiz kaldı.

johnny iç çekti, "ne için burada olduğunu nasıl bildiğimi merak ediyorsan eğer, söyleyeyim; ben diğer yaşlı insanlardan daha dikkatliyim, amacını anlayabilirim."

ten alt dudağını ısırdı, "beni kimin gönderdiğini ve seni öldürmemi istediğini bilmiyorum."

bir şey öğrenemeyeceğini anlayan johnny oturduğu yerden kalktı ve ten'e yaklaştı. ayak ucuna oturdu ve ten'in üzerinde gözlerini gezdirdi, "gayet güzelsin."

ten hâlâ ona bakmıyordu. utanmış mıydı? yoksa etkilenmiş miydi? bunu nasıl açıklayacağını bilmiyordu. tek bildiği şey, bu hissin yanaklarını ısıttığı ve kalbinin gereğinden fazla çarpmasına neden olduğuydu.

johnny, ten'in çenesinden tuttu ve kendisine dönmesi için zorladı. birkaç saniye sonra da dudakları buluşmuştu.

"beni öldürmek için geri döneceğini varsayıyorum. ve seni tekrar görmek için sabırsızlanıyorum."

impassive::johnten Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin