on

680 80 99
                                    

ten, evden çıkmak istemediği için yatağında yatmış yeni telefonuyla uğraşıyordu. yatakta biraz oyalandıktan sonra sıkıldı ve yavaşça yatağından kalktı, pikesini etrafına sardı. ayaklarını sürüyerek mutfağa gitmeye başladı. bu sırada elindeki telefon gelen bildirimle titremişti.

johnny💞: dışarıda bekliyorum 

okuduğuyla pikeyi üstünden attı ve dışarıyı görmek için mutfak pencerelerine yanaştı. johnny'yi görünce biraz önce düşen pikeyi alarak sandalyeye koydu ve hemen kapıyı açtı.

kapıyı johnny'nin geçebileceği kadar açtı, "burada oturduğumu nereden biliyorsun?"

johnny bu sırada evi inceliyordu. ten'in sorusunu yanıtsız bıraktı, "hmm, çirkin bir eve benziyor."

"neden bahsediyorsun? çirkin değil. seninkine çok benziyor."

johnny ellerini kotunun ceplerine koyarak omuz silkti, "bilmiyorum. çirkin gözüküyor."

onu onaylamadığını belli etmek için başını iki yana salladı ve nefesini seslice dışarı verdi. sonra johnny'nin elini tuttu. ne yaptığını bilmiyordu, bir içgüdü gibi parmak uçlarında yükselerek çenesine küçük bir öpücük kondurdu. 'hoş geldin' der gibiydi. johnny gülümsedi ve ten'in tutmadığı eliyle kısa çocuğun saçlarını eliyle arkaya doğru taradı.

johnny bugün buraya geldiyse, evi hakkında birkaç şeyi de bilmeliydi, "bu arada, televizyonumuz ve yiyecek hiçbir şeyimiz yok."

"pekala. benimle yiyeceksiz ve televizyonsuz ne yapmayı düşünüyorsun?"

ten yaramazca gülümsedi, "hmm, yanında kondom getirdin mi?"

johnny önceden tahmin ettiği soruyu duyunca güldü, "vay canına. etkime bu kadar çabuk mu kapıldın?" 

----

johnny sıcaktan ve yorgunluktan yanakları kızaran ten'in yanına bıraktı kendini. biraz soluklanıp dinlendikten sonra ten yattığı yerden kalktı, kirlenen vücudunu temizledi ve küçük kaçamaklarından önce çıkardığı kıyafetlerini geri giydi.

odasına geri döndüğünde johnny çoktan giyinmişti ve yatakta oturmuş onu bekliyordu. yanına geldiğinde, johnny uzun parmaklarını ten'in yeni kuruduğundan dolayı kıvırcıklaşan siyah tutamlarında gezdirdi. bu ten'in hoşuna gitse de, ayakta kaldığından dolayı yatağa çıktı, kollarını arkasından johnny'nin boynuna dolayarak kafasını geniş ve rahat omuza yasladı. johnny de boynundan sarkan ellerden birisini tutmuş, baş parmağıyla yavaşça üzerini okşamaya başlamıştı. çok geçmeden bu güzel anı açılan kapı ve ardından gelen donghyuck'un sesi bozmuştu.

ten, aşina olduğu sesi duyar duymaz yataktan indi, "siktir, donghyuck dönmüş."

"bana bir hafta evin boş olduğunu söylediğini hatırlıyorum."

"ben de öyle sanıyordum. çabuk yatağın altına gir." hâlâ oturmakta olan johnny'yi çekerek yere indirdi. ne kadar uğraşsa da, johnny'nin koca cüssesi yatağın altına girmiyordu, "lanet kıçın çok büyük olduğundan sığmıyorsun."

zor da olsa johnny'yi yatan altına saklayarak odadan çıktı. odaya girmemesi için donghyuck'un dikkatini dağıtmaya karar vermişti. hemen kapıyı kapamış ve koridora döndüğü an gördüğü görüntüyle olduğu yerde kalmıştı. çünkü onun yaşlarında bir oğlan donghyuck'u duvara yaslamıştı ve oldukça yakın duruyorlardı, çocuğun görünüşünden yabancı olduğu kolaylıkla anlaşılıyordu.

donghyuck ten'e döndü, "burada n'apıyorsun?"

ten aldığı mantıksız soruyla gözlerini devirdi, "ben de burada yaşıyorum donghyuck. hem bu soruyu sorması gereken benim. bana bir hafta boyunca gelmeyeceğini söylemiştin."

"evet ama son birkaç haftadır dışarı çıkabilmek için yalvarıyordun, ben de evde olmayacağını ve ihtiyaçlarını gidermek için birilerine gideceğini falan düşündüm."

söyledikleri kısmen doğruydu.

"ah, pekala." ikili bir süre birbirlerine baktı. bakışmalarını ilk bitiren, ten'in onları yalnız bırakmayacağını anlayan donghyuck olmuştu.

yanındaki çocuğun da elinden tutarak evden çıktı. giderken ten'in duyamadığı bir sesle yanındaki çocuğa bir şeyler mırıldanmıştı, "hadi mark, kendimize bir otel bulalım."

ten gittiklerinden emin olmak için biraz daha olduğu yerde bekledi. bu sırada diğer odadan ses gelmişti, "ten, burada sıkışıp kaldım!"

geldiği odaya aceleyle geri döndü. johnny'nin kolundan çekerek saklandığı yerden çıkmasına yardım etti, bunun için büyük çaba sarf etmişti. yedi dakika sonra, sonunda johnny'yi olduğu yerden çıkarabilmişti.

johnny, rahat bir nefes alarak yorulan ve kısa süreliğine de olsa sıkışan bedenini esnetti. kendini ten'in rahat ve yumuşak yatağına sırt üstü bıraktı.

"aptal olduğunu biliyor musun?"

johnny alayla gülerek cevap verdi, "yarım saat önce altımda adımı inleyen kişi mi bunu söylüyor? hem de iki kez deneyip ikisinde de beni öldürmeyi başaramayan kişi. ikincisinde bir şey yapmayı denemedin bile."

ten buna cevap veremedi, bunun yerine yatakta johnny'nin yanına yattı ve kapüşonlusunun ipleriyle oynamaya başladı; başlattığı sözlü savaşta johnny galip gelmişti. sıska vücuduyla johnny'nin üstüne çıktı, şimdi sakince koca oğlanın üzerine uzanmış ve kalbinin atışlarını dinleyerek kendini sakinleştirmeye başlamıştı. johnny de kollarını sıkıca ten'in beline sararak gözlerini kapamıştı. ve bu, ten için muhteşem bir andı.

"johnny?"

"hmm?"

"bana neden silah kullanmayı sevmediğimi sormuştun, hatırlıyor musun?"

johnny onu daha iyi dinleyebilmek için kapattığı gözlerini tekrar açtı,"evet, neden?"

"bunu daha önce kimseye açıklamadım," anlatıp anlatmamakta tereddüt etti, "onları kullanmıyorum çünkü ilk öldürdüğüm kişiyi bir silahla öldürmüştüm. asla yaşamak için birilerini öldürmem gereken bir hayata sahip olacağımı düşünmezdim. ama o silah bana bunu öğretmişti. bu yüzden, o günden sonra silahla ilgili her şeyden nefret etmeye başladım."

sonuna doğru sesi titremeye başlamıştı. johnny, ten'in sırtında öylesine gezdirdiği ellerini duyduklarından sonra onu rahatlatmak ister gibi gezdirmeye başlamıştı.

"tamam, hepsi geçti." böyle dese de, ses tonu kendisi hakkında önemli bir bilgi verdiği için ten'in kötü hissetmesine sebep olmuştu. 

impassive::johnten Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin