donghyuck, elini önlerinde bulunan siyah masaya sertçe vurdu, "sen delirdin mi? görevini hiçe saymanın iyi bir fikir olduğunu sana ne düşündürdü?"
ten, sandalyesine iyice sindi, "onu öldürmek o kadar kolay değil."
"doğruyu söyle, seni gönderdiğimiz ilk gece orada mıydı?"
ten gerilmişti, bu adam kimdi de onun için bu kadar sorgulanıyordu? "hayır."
"hm," donghyuck dili ağzının içinde gezdirmeye başladı, sinirlenmişti, "yalan söylemen hiçbir şey değiştirmeyecek, ten. ister sen ol, ister başka birisi; johnny er ya da geç öldürülecek."
ten'in cevap vermesine fırsat vermemiş ve konuşmaya devam etmişti donghyuck, "hazırlan, başka bir işin daha var."
derin bir nefes verdi ve koltuktan kalktı, "pekala."
ten hatalı olduğunu biliyordu, bu yüzden donghyuck'a herhangi bir itirazda bulunmadı. johnny'e hissettiği bu tarifsiz duygunun daha fazla büyümesine ve severek yapmasa da, sahip olduğu işini tehlikeye atmasına izin veremezdi.
ellerini eşofmanının ceplerine soktu, sadece kendi nefes alış-verişlerini duyduğu boş koridorda yavaşça odasına ilerledi.
----
ten arabadan çıkmadan önce donghyuck'un son komutlarını dinledi. "bu sefer fazla uğraşmana gerek yok, adam evinde tek başına yaşıyor, hemen öldür ve bitsin."
"söyleyeceğin başka bir şey var mı?"
"ah, evet. adam yakın dövüş konusunda oldukça iyi. onunla yüz yüze dövüşmeye çalışma."
"peki ama neden önemli ayrıntıları bu kadar geç söylüyorsun?" kapıyı sertçe kapattı ve biraz önce yağan yağmur yüzünden kayganlaşan yerlerde dikkatlice hedefine yürümeye başladı.
yürürken etrafına göz gezdirmeyi de unutmadı. her döndüğü köşede lüks evler ve pahalı bir yaşam sürdüğü belli olan insanlar görüyordu. güvenli ve mutlu birer hayat sürüyor gibi görünüyorlardı. ten'in aksine.
yerde gördüğü çakıl taşlarını tekmeledi, gördüğü her insanla daha fazla sinirleniyordu. sinirleniyordu, çünkü burası ten'e olmadığı bir şeyi hatırlatıyordu; iyi ve mutlu bir insan.
sonsuzluğa gidiyormuş gibi gelen yürüyüşün ardından sonunda aradığı eve varmıştı ten. tereddüt etmeden kapıya yürüdü ve zile bastı.
birkaç saniye sonra kapıya yaklaşan ayak sesleri duyunca, ayakkabısının ucuyla hafifçe yere vurmaya başladı. derin bir nefes aldı, biraz sonra birinin hayatına son vereceği gerçeği bu sefer rahatsız etmişti.
bu işi hızlıca halletmeliyim.
kapı yavaşça açıldı ve ten aradığı adamı karşısında buldu. asla yanından ayırmadığı bıçağını hiç beklemeden adamın karnına, kasıklarının tam üstüne sapladı. kan damlaları bıçağın saplandığı yerden verandaya damlıyor ve rahatsız edici bir ses çıkarıyordu. ten bıçağı çekti ve yere düşen adama son kez baktı. adam acıyla inlerken, ten eğildi ve hiçbir duygu barındırmayan sesiyle fısıldadı, "birisi bedenini bulduğunda, kan kaybından çoktan ölmüş olacaksın." hiçbir şey olmamış gibi geri kalktı, arkasına bile bakmadan caddeye çıktı ve biraz önce bir adamı bıçaklayan kendisi değilmiş gibi sakin bir şekilde geldiği yere doğru yürümeye başladı. cebine attığı ellerini çıkardı ve kan lekelerine baktı, "ne kadar berbat..."
----
ten, görüş açısına giren araca hızlıca bindi, kapıyı kapatıp başını cama yasladı ve sakince nefes aldı. donghyuck, bir şey söylemeden önce birkaç dakika ten'e baktı, iyi gözükmüyordu, "bir sorun mu var?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
impassive::johnten
Hayran Kurguhedefini bul, baştan çıkar ve öldür. all rights belong to @jaegersbf