"Oyun istiyorum."
Bir hafta.
Tam bir hafta olmuştu bu bok çukurunun içerisinde kalalı.Yediğim dayaklar sayesinde kendimi pek iyi hissetmesem de o Jeon denilen orospu çocuğunun bacağımdaki kurşunu bir doktor yardımıyla almışlardı.
Canım acıyordu, yüzümün ne durumda olduğunu bilmiyordum ama bir haftadır ne yıkanmama ne de bir şey yapmama izin veriyorlardı.
Önüme attıkları yemekleri yiyor sesimi gün boyunca çıkarmıyordum.İki gündür iplere bağlı olan ellerimi çekiştirsem de hiçbir şekilde iplerin ellerime verdiği acıdan dolayı hiçbir şey yapamıyordum.
Taehyun'un ne durumda olduğunu bilmiyordum, kesinlikle olmayaşımdan dolayı deliye dönmüştü.
Zaten yokluğumda beni özleyecek ve arayan tek kişi olurdu Taehyung.Bay Park'ın sikinde bile olmadığını düşünüyordum açıkçası ama bir şey yapmalıydım.Buradan kurtulmalıydım, ya da en azından kurtulamasam bile Taehyung'a haber vermeliydim.
Aklıma gelen fikirle sırıttım.Jungkook bir haftadır yanıma gelmiyordu, asıl avım o'ydu.Onu bu odaya çekmeliydim.
Ellerimle canımın acısını umursamadan destek altım ve asılı olduğum yerde edenimi arkaya doğru ittirdim.
Ayaklarımda ayakkabılarımın olmamasından yararlanıp bir balet gibi elimle demiri tutarak kendimi yukarıya çektim ve bacaklarımı ayırarak tam demiri üzerinde oturmuştum.
Sonunda deli gibi kahkaha atmaya başladığımda burda oturmanın ellerimi biraz da olsa acıtmadığıın farkına varmıştım.Bunun üzerine yan tarafımda uyuyan kedi görünümlü Yoongi ismi verdikleri çocuk uyandığında, beni görmesiyle mırıldandım.
''Canım çok sıkıldı, oyun oynamak istiyorum.'' dediğim şeylerle gözü açılırken hızla eli telefonuna gitmişti.Benim rahat durmadığımı karşı tarafa söyleyip bu işin onu aşacağınıda belirtirken sırıttım.
Evet, planım yavaş yavaşbaşlıyordu.
Odaya giren NamJoon'un gözleri bana döndüğünde arkasındaki bedenlerde beni görerek kısa bir 'oha' demiş, önüme yaklaşmıştı.
''Jimin in şu siktiğimin demirinden.'' sevimli olmaya çalışarak kafamı iki yana salladım.İşime yarayacak olan sen değilsin seni aptal çocuk, bana lazım olan patronun.
Diğer günlerin aksine benimle uğraşmamak istemiş, eli telefonuna giderken sırıtmamı genişlettim.Birkaç gündür bu adamın sınırlaırnı zorladığımdan olsa, hemen istediğimi yerine getirmişti.
Telefonunu çıkarıp Jungkook'u aradığında sinirle;
''Ben bu çocukla uğraşamıyorum amına koyayım!'' diye bağırmıştı.Tahminim üzerine Jungkook'un sorduğu sorularla cevaplarını vermiş telefonu kapatmıştı.Deponun kapısını kapatıp giderken artık dayak yemediğim için sevinmiştim.
Önümde duran, pembe saçlı çocuğa ithafen konuştum.
''Saçların sana çok yakışmış açıkçası, pembeyi severim bana yakışır mı dersin?'' gözlerindeki ışıltıyı görürken bu adama içimin kaynadığını fark etmiştim.
''Harbi mi? Beğendin mi gerçekten?'' önüme gelip bana doğru kalktığında gülümsedim.
''Evet, çok beğendim.Buradan çıkıp hepinizin yüzünü deştiğimde boyatmayı düşünüyorum.'' ortayı kahkaham doldurduğunda yüz ifadesinin düşmüş olduğunu fark etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We'r Not Broken ℘ JiKook
Fanfiction"O halde.." diye başladı cümlesine.Daha sonrasında gözlerimiz aynada kesişti. "Neden, bana sevgiyi, değeri.." "Âşkı." her bu kelimeye geldiğinde kulağıma fısıldıyordu. "Vermek ister gibi bakıyorsun gözlerime? Ellerimin altında titriyorsun." Hayır...