"Sen de daha 18 yaşında küçük bir
çocuksun güzelim."Dün yaşadıklarımdan sonra gözüme adam akıllı uyku girmemişti.Jungkook'u ise dünden sonra etrafta hiç görmemiştim.Bugün Taehyung'u görmem neyseki izin vermiştiler ama durumu hakkında pek fazla bilgiye sahip değildim.Yattığı serumlarla dolu odaya girdiğimde gözleri kapalıydı ve sanki yaşamıyor gibiydi, zaten daha fazlasını görmeme Jin hyung izin vermemişti.
Şimdi ise mahkum olmaktan oldukça uzak bir şekilde ikimizde kahvelerimizi yudumluyorduk.
''Buradan kurtulduğuda hala görüşmeye devam ederiz değil mi Hyung?'' dediğim şeye gülümseyerek bakmış, kocaman sarılmıştı.Sarılışına karşılık verirken kapının çalma sesiyle Jin hyung hızla benden ayrılmıştı.Koşarak kapıyı açtığında kesinlikle kaşlarımın çatılmasına sebep verecek bir şey olmuştu.
Jungkook gelmişti ve onu böyle sinirli görüşümün ilk seferiydi.
Üzerindeki ceketi koltupa fırlatıp kafasını iki elleri arasına aldığında Jin hyung elini omuzuna koymuştu."Neyin var Jungkook?" Jungkook derin bir nefes alıp ona cevap verecekkem gözleri yavaşça beni buldu.
Sonrasında sanki daha çok sinirlenebilirmiş gibi çenesi kasıldı.Elleri kafasından inerken, gözleri gözlerimi delmek ister gibiydi.
"Burada ne sikim yapıyor bu?" Gözleri benim üstümdeydi ama bana sormuyordu.
"Odada durmaktan bunalmıştı ve ben-" Jin hyungun ne diyeceğine izin vermezken hızlı adımlarla yanıma ulaşıp elimdeki kahve bardağını masaya fırlatıp masanın kahve olmasını sağlarken, bileğimden tuttuğu gibi beni ayağa kaldırmıştı.
Küçük bedenim bedenine çarparken derin bir nefes aldım.
Sinirlenmeye başlyordum, ne hakla bana böyle kolayca dokunabilirdi ki?"Depoya geri dönüyorsun." Bedenimi bir eşyaymış gibi sürüklerken Jin hyungun sözlerini bile işitmiyordu kulaklarım.
"Çek o elini." dedim kendimi ondan kurtarmaya çalışırken ama öyle sıkı tutuyordu ki bileğimi, çoktan acımaya başlamıştı.
"Çek o elini sikik herif!" Beni inatla götürmeye çalışırken sonunda durduğunda, gözleri yavaş yavaş bana döndü.
Bir kaşı havalanmıştı.
"Sakın bana baş kaldırayım deme Jimin." Jin hyung aramıza girmekten korkar bakışarla ikimize bakarken gelecek olan kavga için kendimi hazırladım.
"Siktir git Jeon, rahat bırak beni." Elini bileğimden çekmeye çalışsamda asla bırakmıyor, sınırlarımı zorluyordu.
Daha çok acıtmak ister gibi canımı, sıktı bileğimi.Dudaklarımdan acı dolu bir inleme dökülmüştü."Sana bu kadar izni ben verdim değil mi? Ama öğreneceksin."
Neden kendini bir imparator ve etrafındakileride kendine itaat edecek olan köleleri olarak görüyordu ki?
Bir sikim dahi değildi benim gözümde.
Kocaman odayı kahkaham doldurduğunda, aynı gözlerime baktığı gibi karşılık verdim ona.
"Kendini ne sikim zannediyorsun?"
Bu sözlerim üzerine daha çok sinirlenebilirmiş gibi sinirlendi.Diğerleri odaya doluşurken Jin hyung aramıza girmek için atıldı ki elimle onu durdurdum.
Bu benimle onun arasındaydı.
"Yalvaracaksın bana Park, yaşaman için o dudaklarından duyacağım yalvardığın sözcükleri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We'r Not Broken ℘ JiKook
Fanfiction"O halde.." diye başladı cümlesine.Daha sonrasında gözlerimiz aynada kesişti. "Neden, bana sevgiyi, değeri.." "Âşkı." her bu kelimeye geldiğinde kulağıma fısıldıyordu. "Vermek ister gibi bakıyorsun gözlerime? Ellerimin altında titriyorsun." Hayır...