''Jimin, günlerdir yemek yemiyorsun bebeğim.Hadi bak lütfen.'' Jin hyungun ısrarla bana uzatmaya devam ettiği yemek dolu tepsiyi sertçe ittirdim.
Bunun üzerine hyungun elindeki tepsi yerle buluşup yemeklerde yeri bulduğunda evdeki çalışanlar çoktan toplamak etrafımıza ilişmeye başlamıştı bile.
''Sakın.'' dedi bir ses,
''O toplayacak.'' kaşlarım yavaş yavaş çatılmaya başlarken, sakince döndüm arkamı orada olduğunu bilerek.
''Jungkook..'' dediğini duydum Jin hyungun.Oturduğum yerden kalkıp gözlerinin önüne dikildiğimde uzun zamandır görmediğim bedeni bir anlık ürperti hissettirmişti bedenimde.Her zamanki gibi simsiyahtı.
''Peh.'' dedim önce onu süzerken.Sonrasında yavaş yavaş kahkaha atmaya başlamıştım.Bu ani ruh değişimim salondaki herkesin tufaklıkla bakmasını karşılarken,
''Öyle mi?'' demiştim, önünde eğilip yerdeki tabağın parçasını elime alırken.
''Ben mi toplayacağım?'' bir adım attım.
''Senin kırıp durduğun her şeyi ben mi toplayacağım?'' bir adım daha.
''Yakıp geçtiğin, kırdığın, mahvettiğin her şeyi ben mi toplayacağım?'' son bir adım.
''Ne için? tekrar tekrar yakıp geçmen, mahvetmen için mi?'' şimdi aramızda mesafeler kalmıştı.Bir adım daha atsaydım sınırı geçerdim.
''Ben neden senin beni hapsettiğin kafeste yaşayarak her şeyimi kaybetmeliyim? İstediğin her dakikasında beni aşağılamaya iznin varken ben neden senin yüzünden her şeyimi kaybettim?'' sırıttı.Öyle bir sırıtmaydı ki bu, bana bütün aldığım nefesleri yutturan, bildiğim bütün her şeyin yanlış olduğunu ifade eden bir sırıtmaydı.
''Ama ben böyle olsun istiyorsam,'' aramızdaki saniyelik mesafeyi bir karışa indirdi.
''Böyle yaşayacaksın.'' gülümsedim dediğine.Elimdeki tabağın parçası yavaş yavaş Jungkook'un boynuna doğru çıkarken yeltenen çalışanları eliyle durdurduğunu fark ettim.
''Yaşanmıyor.'' dedim, parça tam boynundayken.Yapsaydım sahi biter miydi her şey?
''Ölünüyor böyle.'' birazcık bastırdım ve boynundaki kanın görüş açıma girmesine izin verdim.
Jin hyung elini kollarıma koymuş beni kendisine çekerken siyahlığın abidesi olan bu adamdan uzaklaştım.
''Canım yanarsa, sınırı geçmiş olursun.''
elimdeki parçayı yere savurup son kez olarak arkamı döndüm ona doğru.Hala aynı yerindeydi ve pasifini bozmuyordu, sikik herifin tekiydi.Siyah tamda onun gibi bir adam içindi.
''Ve sınırı geçersen, düşman kesiliriz.''
****
Jungkook'u en son görmemin üzerinden neredeyse 1 ay geçmişti.O günki o atışmamızdan sonra 1 haftalığına tekrar o depoda kalmıştım ama sonrasında Jin hyung bana Jungkook'un uzun süre olmadığını söyleyerek beni depodan çıkartmıştı.Şimdi kocaman siyahların kapladığı odada tek başımaydım.Jin hyung bütün odalar dolu olduğu için beni buraya göndermişti.
Aslında Jungkook'a göre Jin hyung beni serbest bırakır diye gidecekleri yere Yoongi'yi almayıp onuda bizimle bırakmayı tercih etmişti.
2 ay öncesine kadar hayatımın ne kadar normal geçtiğini hatırladım.Gösteri hayatım dışında, her şey yerli yerindeydi ve 18 yaşında bir çocuğun yaşaması gereknlerdi yaşadıklarım.
Ama şimdiye bakarsak, olduğum bu hal de normal bir 18 yaşında çocuk olmadığımı kanıtlıyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We'r Not Broken ℘ JiKook
Fanfiction"O halde.." diye başladı cümlesine.Daha sonrasında gözlerimiz aynada kesişti. "Neden, bana sevgiyi, değeri.." "Âşkı." her bu kelimeye geldiğinde kulağıma fısıldıyordu. "Vermek ister gibi bakıyorsun gözlerime? Ellerimin altında titriyorsun." Hayır...