"Ruhsuz prens."
''Bay Park sizi yemeğe çağrıyor efendim.'' odamın kapısını açıp içeriye giren çalışanla gözlerimi devirmem bir olmuştu.Bu adamın emirlerinden usanmıştm, bunalmıştım.Kafamı sallayıp kısa bir onaylama mırıltıları çıkarırken hızla akşamki gösterim için kıyafetlerimi çantama yerleştirdim.Kıyafetlerin yanında birkaç gerekli eşyamıda koyduktan sonra aşağıya inerek çantamı masamın kenarına bıraktım.Bay Park'ı görmemle sandalyeyi çekerek oturdum.Gözlerim önce gözlerinde dolaşmış, daha sonrasında kısa bir sırıtış yollamıştım.
''Nereye gidiyorsun Jimin?''
''Akşama Taehyung ile buluşacağım Bay Park.'' kafasını kısaca salladığında size bir özet geçmem gerektiğini fark etmiştim.
Bay Park benim babamdı, yani bana göre öyleydi.O ona baba diye seslenmemi istemezdi hatta ve hatta ona birkaç kez baba dediğim için beni ölesiye dövmüş, geceleri karanlık bir odaya hapsedip birkaç gün yemek vermemişti.
Her çarşamba akşamları balet olarak gösteriye çıktığımı bilmiyordu, bilseydi iyi şeyler olmayacağı için söylememeyi seçmiştim.Bu yüzden onun iğrenç suratına daha fazla katlanmamak adına yemeğimi yiyerek ayaklandım.
''Ellerine sağlık noona.'' kısa bir selamlamayla masadan ayrıldığımda arkamdaki bakışlarını hissedebiliyordum ama dönüp bakmaya tenezzül bile etmeden hızla askılıktaki ceketimi giyerek saray gibi olan evden çıktım.Ne bu eve dair herhangi bir şeyi seviyordum ne de o adamı.Küçüklüğümden beri yediğim dayaklar sayesinde vücudumun her yerinde morluklar vardı, hatta bir keresinde vücudumu bıçaklarla çizdiği için boşluğumun oralarda oluşmuş yaranın izini kapatmak için de dövme yaptırmıştım.
Bugün benim doğum günümdü, 18 yaşıma girmiş olmamın mutluluğuyla adımlarımı hızlandırdım.Bay Park evi dağın bir ucuna yerleştirmişti, onu kimse bulamasın diye ama benim açımdan çok zor oluyordu.Her gün birkaç saat yol çekiyordum.
Öncelikle Taehyung ile buluşup, sonrasında onun arabasıyla gösteri yapacağım saraya gidecektik.
18 olmamdan dolayı istediğim şeyi yapabileceğimi düşündüğüm için mutluydum aslında.Artık bana eskisi gibi vurmuyordu, vuramıyordu daha doğrusu.Birkaç senedir aldığım eğitim sayesinde gerçekten çok iyi olmuştum ve balet olmamdan kaynaklı olarak bana vurmaya her kalkıştığı anda onun açısından iyi şeyler olmuyordu kısacası.
Onun gibi bir babaya sahip olmaktan nefret etsem de yapacak bir şeyim yoktu, sadece bu yaşımdan sonra yapacak bir şeyim vardı.
Evden gitmek.
Evet, aklıma koymuştum hatta gösterilere de bu yüzden katılıyordum ya.Evden gitmeme yetecek kadar param olunca bırakacaktım ama birkaç gün önce paralarımı sakladığım yeri o adamın bulmuş olduğunu fark edip evde saatler boyunca sinir krizi geçirip her yeri kırmış olsam da bunu ona belli etmemiştim.Biriktirdiğim bütün parayı oradan almıştı orospu evladı, üstelik gösteriden sonraki aldığım parayı oraya yerleştirmek için gittiğimde paranın orda olmadığını görmüştüm.
Küçükken ondan bu kadar nefret etmezdim, hatta bana ne yaparsa yapsın onu severdim ama artık öyle değildi.Sırf o bana zarar veremesin diye birkaç sene eğitim almıştım ve gerçekten iyiydim.En azından yoluma çıkınca kendimi savunabilecek kadar.
Çok önceden bana soracak olsaydılar babanı seviyor musun diye, evet der ve ne olursa olsun onun babam olduğunu söylerdim.Oysa şimdi o kadar değişmiştim ki, yeraltı dünyasının korkulan adamlarından olmuştum.
Ruhsuz prens derlerdi bana.
Yeraltı dünyasındaki işlerimi hiç kimse görünüşümü bilmeden halletsem de, bu isim kısa bir sürede mafya babalarının arasında yayılmıştı ve şu ana kadar en çok aradıkları o kişi ben olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We'r Not Broken ℘ JiKook
Fanfiction"O halde.." diye başladı cümlesine.Daha sonrasında gözlerimiz aynada kesişti. "Neden, bana sevgiyi, değeri.." "Âşkı." her bu kelimeye geldiğinde kulağıma fısıldıyordu. "Vermek ister gibi bakıyorsun gözlerime? Ellerimin altında titriyorsun." Hayır...