10.Bölüm: KELEPÇE

59 11 18
                                    

Lavinya'nın ağzından...

Polislerin sesiyle beraber Elis ve Ateş' de kapıya doğru yönelmişlerdi. Polislerin biri sessizliği bozdu.

"Ege Akay'ın evi burası mı ?''

"Evet. Buyurun." diye karşılık verdi Ege.

"Hakkınızda ihbar var. Bizimle beraber karakola geliyorsunuz."

"N-ne nasıl? Ne ihbarı memur bey? Ne yapmış olabilir Ege?" şaşkınlık içinde polislere söylendim.

"Bunları karakolda konuşuruz Hanımefendi. Lütfen zorluk çıkarmayın ve bizle karakola gelin Ege Bey."

"T-tamam. Ateş sen arabanla gel. Kızlar hiç bir yere gelmesin burada dursunlar."

"Tamam Ege, git sen geliyorum ben."

Ege polislerle birlikte polis arabasına doğru ilerliyordu. Şok içinde birbirimize bakıyorduk. Elis "Nasıl olur böyle bir şey. Hiç bir şey yapmadı ki Ege" diyordu. Bir yandan Ateş bizi sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Bizde geliyoruz Ateş. Hiç bir yere tek gitmiyorsun." diye yükseldim. Öyle hiç bir yere gidemezdi. Bizde gidecektik.

"Ortalıkta hiç bir şey yokken Ege'yi gelip polisler alıyor ve biz burada bekleyeceğiz. Asla olmaz Ateş." diye devam ettirdim.

"Hayır siz burada duruyorsunuz. Hiç bir yere gelmiyorsunuz Lavinya."

"Hayır geliyoruz Ateş. Geleceğiz. Hiç bir yere gidemezsin bizsiz."

"Evet Ateş bizde geliyoruz. İtiraz istemiyorum." diye söze devam etti Elis.

"Tamam. O zaman hadi. Çabuk olun!" dedi Ateş.

O sırada biz ceketlerimizi giyiyorduk. Ateş de oradaki hizmetlilerden birine "Arabamın anahtarını verir misin Suzan Hanım?" dedi. Alıp hep beraber bahçeye doğru yürüdük. Arabaya bindik.

Dışarıda yağmur yağıyordu. Sonbahar yağmurları. Yağmurlar bana onu hatırlatıyordu. Hep hüzünlüyken yağmur yağıyordu sanki. Ama onlayken de birden bire güneş açıyor gibi geliyordu. Ne olmuş olabilirdi. Neden alıp götürmüş olabilirlerdi onu. Bir şey yapmış olabilme ihtimali öldürüyordu beni. Ama o, benim tanıdığım Ege bir karıncayı bile incitmekten korkan insandı, benim hayatımı aylar önce o pis sapıktan kurtaran insandı. O bir şey yapmış olamazdı. Bu ihtimali asla düşünmeyecektim. Düşünmem bile hataydı zaten. Sessizliği bozan Elis oldu.

"Ya ben bir şey söyleyeceğim. Acaba polislerin Ege'yi almasının Selin hocayla bir alakası olabilir mi? Sonuçta cesedi orada bırakıp kaçtık. Komşulardan biri görüp Ege'yi ihbar etmiş olabilir mi?"

"Saçmalama Elis." diye söze girdi Ateş. "Komşular nereden bilsin Ege'nin adının Ege olduğunu. Ayrıca orada bir tek Ege yoktu. Biri ihbar etse hepimizi ihbar eder. Hepimiz oradaydık."

Ağlıyordum. Nedenini bilmeden ağlıyordum. Onu polislerin alıp, gözümün önünden götürmüş olması canımı çok yakıyordu.

"Ağlama Lavinim. Halledeceğiz. Sana söz veriyorum." dedi Elis.

"Evet Lavinya ağlama. Çözeceğiz şimdi. Bir gidelim karakola." diye devam ettirdi Ateş.

Karakola vardık ve koşa koşa içeri girdim. Arkamdan Ateşle Elis'de geliyordu. Oradaki bir polis memurunu durdurup dolu dolu gözlerle baktım. Konuşacaktım ama sanki bir şey boğazıma düğümleniyordu. O sırada Ateş geldi. Egenin nerede olduğunu sordu. Hemen Egenin olduğu yere gitmeye başladık ki odadan elleri kelepçeyle çıkan Egeyi görmemle olduğum yere çakılmam bir oldu. Hiç yakışmamıştı ona, o ellere kelepçeler. Bu güzel gözlere hiç yakışmamıştı bu kelepçeler. Kafasını yerden kaldırdığı gibi benimle göz göze gelmesi bir oldu. Öyle bir bakıyordu ki o gözler kalbim yerinden sökülüyormuş gibi hissediyordum. Ama duruşumu dikleştirip polisler götürürken önüne geçtim. Gözlerinin içine öylece baktım.

BİTMEYEN HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin