3.Bölüm: BİR ÇİFT YEŞİL GÖZ

160 24 8
                                    

Sabah uyandığımda nezarethanede açtım gözlerimi. Karşımda yeşil gözleriyle derin derin parmaklıklara bakan adını bile bilmediğim adam duruyordu. Kendimi toparladım ve ayağa kalktım. Bakışlarını bana çevirdi.

"Şuradan bir çıkalım da bir daha o lanet yüzünü görmek istemiyorum."

Sözleri beni derinden etkiledi. Hiç tanımadığım bir adamın sözleri beni bu denli içten yaralaması hiç normal değildi.

"Emin ol bende seni bir daha görmek istemiyorum. Mümkünse cehennemin dibine git ve oradan hiç çıkma."

Birden nasıl bu kadar acımasız konuştum ben bile anlayamadım. O ise dişlerini sıkmış sinsi sinsi gülüyordu. Tam bir şey demek için ağzını açtığı anda polisler geldi ve çıkardılar bizi. Uzun koridorun ardından bir yere çıktık annem ve babam da orada beni bekliyorlardı. Annem ve babamla tek kelime dahi etmeden arabaya doğru yöneldik. Arkama baktım. O orada bekliyordu. Kimi bekliyordu ? Annesi babası yok muydu ? Kimdi bu adam ? Bir daha seni görmek istemiyorum dediğim adamın suratına ve yeşil gözlerine derin derin baktım o da bana baktı uzun uzun ve acı dolu. Kalbimden bir şey koptu o an sanki ama hiç bir şey olmamış gibi yürümeye devam ettim. İçimde tuhaf bir duygu vardı. Her şeyi inkar eden bir duygu. Arabada tek kelime etmeden eve geldik. Annemle babam fazlasıyla gergindi.

"Üstünü değiştir ve salona in, konuşacağız kızım." dedi babam. "Tamam." demekle yetindim. Odama çıktım. Kafamda bin bir türlü şey dönüyordu. Bu düşünceleri bi kenara bıraktım üzerimi değiştirdim ve salona indim. Annemle babam salonda oturuyorlardı. Ortamda saçma bi gerginlik vardı. Söze annem girdi.

"Sen bizi öldürmek mi istiyorsun Lavinya ?" Ardından babam atıldı.

"Sakin sakin konuşacağız. Anlat kızım neler oldu dün gece." Anlatmaya başladım. Aralarda annem söze atılıyordu. Ama babam hep beni alttan alıyordu. Olayı anlattığımda da anlayışla karşılamıştı ama bir süre sadece okul ve ev cezası vermişti. Anlaşılan hiç bir yere çıkamayacaktım arkadaşlarımla. Ama yine de beklediğimden sakin karşılamıştı babam. Annem yine gereksiz tepkilerinden vermişti. Olsun. Anneler hep böyledir zaten dimi. Çocukları için fazla endişelenirler. Konuşma bittikten sonra odama çıktım. İçim hala kötüydü. Dün gece olanlar beni derinden etkilemişti sanırım. Kapüşonumu giydim ve odamdan çıkılan balkona çıktım. Sallanan sandalyeme oturdum. Dışarıda yağmur çiseliyordu. İlkbahar yağmurları. Kulaklığı taktım ve telefondan rastgele bir şarkı açtım.

"Bu sana son mektubum ayrılmaya mecburum. Ne olur anla beni bu aşktan korkuyorum." diyordu şarkı.

Canım yanıyordu. Sahi neden canım yanıyordu? O adam beni derinden yaralamıştı. Ne yaparsam yapayım aklımdan çıkmıyordu. İçimdeki derin sancı gitmiyordu. Bugün bütün gün boyunca onu düşünmüştüm. Düşünmemeliydim biliyordum. Ama olmuyordu. Ben hayatım boyunca kimseyi sevmemiş biriydim. En son 10 yaşında biriyle 3 gün çıkmıştım. Çocukluk işte. Arkadaş çevrem hep genişti ama hiç birini sevmemiştim. Peki bu neyin nesiydi. Bir kere gördüğüm bir adam neden bu denli canımı yakıyordu. Bedenime değen rüzgar tenimi yakıyordu. Aklımdaki düşünceler ise beni paramparça ediyordu. İlkbahar rüzgarları yakar mıydı insanın içini bu denli kül oluncaya dek...

Güneşin ışıkları gözüme girerken bir yandan da alarmım çalıyordu. O kadar uykusuzdum ki, bütün gece düşünmekten uyuyamamıştım. Ne oluyordu bana içimdeki bu duygu neydi. Artık kendimi toparlamam lazımdı. Hayatımın sınavı yaklaşıyordu ve ben bunları düşünemezdim, bir çift yeşil gözü düşünemezdim.

Üzerime salaş bordo tişörtümü altına siyah pantolonumu giyip kahvaltıya indim. Babam baş köşede oturmuş sabah gazetesini okuyordu.

''Günaydın baba'' diyerek yanağına bir öpücük kondurup yerime geçtim. Tatlı gülümsemeyle bana baktı. Sonra annem elinde tabaklarlarla girdi.

Kahvaltımı yapıp converselerimi giyip dışarı çıktım. Elislerin evlerine doğru yürümeye başladım. Sadece 4 ev uzaklıktaydı. Uzakta Elis'i görünce hızlıca yanına gittim. Ona anlatacağım kadar şey vardı ki. Tek başıma başa çıkamıyordum bir çift yeşil gözle. Hızla yanına gidip boynuna atladım.

'' Sadece birkaç gündür görmüyorsun bu ne özlem. Böyle sarılacaksan arada bir görüşmeyelim de beni özle Lavinim.'' ayrıldığımızda gülemiyordum bile. Sahiden bana bu kadar ne oldu. O acımasız bir çift yeşil göz neden peşimi bırakmıyordu.

''Heyy Lavin ne oldu sana bu ne surat ?'' o kadar belli oluyor muydu ya halim. Gerçekten kötü durumdaydım sanırım.

''Her şeyi sana anlatacağım. Sadece şu okul geçsin gitsin dönüşte bize geçelim. Okulda ders çalışırken düşünmek istemiyorum.'' diye üzgün üzgün baktım suratına. Sonra okula yürümeye başladık. Bu günü sadece derslere odaklı geçireyim başka bir şey istemiyorum.

Okuldan çıktık ve bize doğru yürümeye başladık. Derslerde aklıma getirmemeye çalıştım. Derslere odaklanmaya çalıştım ve bu senenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıp durdum kendime. Ama kalbimde bir şey vardı ya. İşte beynimi ele geçiriyordu sanki. Kalbimdeki o tuhaf şeyle düşünüyordum.

Eve geldiğimizde Elisle kahve yapıp balkona geçtik. Her şeyi bir bir anlattım ona. Bana aralarda salaksın sen deyip durmalarını saymazsak...

''Böyle işte ama Elis bir şey var anlamadığım. Bu kadar kaba odun gıcık bir adamın cümleleri neden beni bu kadar etkiledi ?'' imalı imalı bakışlarını üzerimde gezdirdi.

''Ne bakıyorsun öyle Elis ?'' daha çok sırıtmaya başladı.

''Sen bu kötü kraldan mı hoşlanıyorsun yoksa ? Gerçi hoşlanılmayacak gibi dedeğil baksana seni korumak için yaptığına.'' şok olmuş bir ifadeyle ona döndüm sonra kaşlarım çatıldı. Ne sevmesi ya ben o acımasız bir çift yeşil gözün nesini seveceğim, mazoşist miyim ben ?

''Ne hoşlanması adamı tanımıyorum bile. Hem Elis ben mazoşist miyim de beni üzen, demediğini bırakmayan bir adamdan hoşlanayım ? Adam resmen benden nefret ettiğini yüzüme haykırdı. Elinde olsa dövecekti o derece. Hem ben ondan nefret ediyorum. Bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilir?'' böyle düşündükçe öfke tüm bedenimi sarıyordu. Belki de nefretim yüzünden aklımdan çıkmıyordur.

''Lavin kusura bakma ama adam seni kurtardı diye bir ağzına sıçmadığın kalmış diyecektim onu da yapmışsın.''

''Ne yani şimdi bana onu mu savunuyorsun ? Hey sen benim yakın arkadaşımsın kendine gel.'' deyip kızgın kızgın bakışlarımı ona yolladım.

''Ben doğruyu söylüyorum. Ama tabi onunda bu kadar ağır konuşması olmamış.''

''Sonunda Elis hanım bir şeyleri anlamaya başladı.'' tirip atarcasına kafamı diğer tarafa çevirdim. Boynuma ellerini dolayıp bana sıkıca sarıldı.

''Ben her ne olursa olsun hep senin yanında olacağım Lavin. Yanlışında da doğrunda da. Şimdi bunları konuşmayalım bak sana anlatacağım dedikodularım var '' deyip heyecanlı heyecanlı anlatmaya başladı. O anlatırken benim tek düşündüğüm bir çift yeşil göz ve içimde engel olamadığım o öfke ...

BİTMEYEN HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin