-BÖLÜM 12- Kayıp Şehir

30 7 5
                                    

Yıllar almış götürmüş, yaşları.. Yaşananları..

Birbirinden habersiz iki kardeş, kimi ölü.. Kimi diri.. Belki ikisi de ölü yada diri, kim bilir?
~
Koca Çınar, ey koca çınar! Küçücük kıza sahip çıkamadın! Yer gök ağlamasın da kim ağlasın? Hani senin dalların, uzadığında arşa kadar giderdi? Hani tek bir yelin, koca lodoslara bedeldi? En büyük depremler bile yitirmezken yüz yıllık koca çınarı.. Küçücük bir kız darmadağın etmişti..
~

Gökay'ın anlatımı ile ;

"İsmail, angutsun İsmail.. İsmail.." değişik bir müzik sesi ile irkildim. Gözlerimi ağır ağır açtığımda bir arabadaydım. Yolun sağında kocaman deniz, solumda da kırmızı bereli çocuk. Bir dakika..
Ne?
"Kimsin sen? Nereye gidiyoruz?" korkudan titriyordum. Arkama baktığımda çınar bir kafesteydi.

"Kedimi nasıl kafese koyarsın!" sinirle karışık söyledim elimi arka koltuğa atarken.

"Sakin ol prenses. Güvenli bir yere gidiyoruz." dedi kırmızı bereli çocuk. Bu ne samimiyet? Sırıtması beni ürkütüyordu.

"Bana bak! Benim hemen Çakıltaşı Evi Oteli'ne gitmem lazım, lütfen. Sevdiğim çocuğu ellerimde vurdular!ne halde bilmiyorum." sesim çok kötü çıkıyordu.

"Hey, sakin ol. Sanırım iyi durumda çünkü telefonunda hastaneden birisi konuşuyordu." kan beynime sıçradı. Bu boş boğaz Barış'ın sinirlerini tepesine çıkarmıştır.

"Sen telefonuma cevap, mı verdin?!" adam mahcup bir tavırla masum sandığı ifade ile gülümsedi. Allah'ım! Deli edecek beni.

"Bak, ne oldu bilmiyorum. Buraya nasıl geldim, en son ölmek ile meşguldüm. Ama benim Barış'ın yanına gitmem lazım. Güvende değilim, sende yanımda olduğun için sende güvende değilsin!" sinirlendim bayağı. Kırmızı bereli çocuk arabayı aniden durdurdu.

"Hey! Bir kere seni o adamlardan ben korudum, yine olsa yine yaparım! Bir kere benim yanımdaysan benden başka tehlike olamaz!" adam sinirle kükredi bana. Koltuğa sindim.

"Beni sen kurtardın, iyi ama şey.. Senden korkmalı mıyım?" bu çocuk beni korkutuyordu. Beni korkuttuğunu anlamış olmalı ki iki parmağını burnunun gözlerinin arasında olan kısmına bastırdı. Yüzüme yaklaşıp konuşmaya başladı.

"Seni korkuttuysam özür dilerim. Ben sadece.." ani bir sessizlik. Kafasını direksiyona yasladı.

"Sen, ne?" anlam veremiyordum. Ne demek istiyor, ne yapıyor, neden? Anlamıyorum.

"Sadece o Çocuğun sana sahip olması, yani anlarsın işte..hay *q kıskandım işte. Anladın mı?" bana yakınlaşmıyordu ama yine de değişik bir şeyler vardı. Sanki.. Sanki daha önceden tanıyordum onu.

"Seni daha önceden görmüş müydüm?" sorduğum soruyla kafasını bana çevirdi.

"Sen, aklımı mı okudun?"

"Yani, sayılır. Ama hayır."

"Evet mi hayır mı?" adamın kafasının karıştığı ortadaydı. Ellerimle yüzümü kapatıp derin derin nefes almaya başladım, nefes alamıyordum. Sakinleşmek için kapıyı açmaya çalıştım. Kapı kilitliydi! Kırmızı bereli çocuk kapının kilidini açıp hızla kapıma doğru geldi. Nefes almak çok zor geliyordu bana, Barış iyi mi? Kalbimden bir parça çekiliyordu sanki, nefesim küsmüştü bana. Kırmızı bereli çocuk nefes almakta zorluk çektiğimi görünce beni kucağına alıp sağa çektiği arabanın yanına oturttu. Gözlerim kayıyor gibiydi, gördüğüm tek şey kararmak üzere olan havanın verdiği müthiş kızıllıktı. Zar zor nefes alırken konuşmaya çalıştım. Ne oluyordu bana hiç bir fikrim yok.

SİLİNMEYEN İZLER  (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin