NEKAİS

146 20 73
                                    

Hayat talihini bulmak için talihsizliklere katlandığın bir maceradır...

Vakit akşam olmak üzereydi. Güneş kızıllığından bulutlara gölge düşürürken trendeki yolcular farklı duygularla bu manzarayı seyrediyordu.

Katade yol boyu uyuyamamıştı. Maryam'da öyle. Arada bir gözlerini yumsa da asla tam olarak dalamıyordu. Onlara nazaran bir tek Cemşit uykusunu iyi almış sayılırdı.

Maryam'ın trenin camına kafasını yaslayıp manzaraya seyrettiğini gören Katade bakışlarını gün batımına çevirerek
"Dünyanın neresinde olsak ta güneş batarken ortaya muhteşem bir manzara çıkıyor değil mi? dedi. Sormaktan çok sesli düşüyor gibiydi.

"Öyle" dedi Maryam gözlerini ufuk çizgisinden ayırmadan. "Doğanın güzelliği zaman ötesinde bir güzellik."

Ardından ayağa kalkıp çantasını Cemşit'in ayak dibine bırakırken "Biraz yürüsem iyi olacak" diye mırıldandı. Gayri ihtiyari kafasıyla onaylayan Katade başını yaslayarak gözlerini kapadı. Uyumak istiyordu ama açlık uyutmuyordu.

Cemşit'i dürterek ona seslenmeye başladı. Yavaş yavaş tepki veren Cemşit gözlerini açmadan uyku refleksiyle kıpırdarken ayakları Maryam'ın koyduğu poşeti öteye ittirdi. Hala uyanmamıştı.

Poşetin içinden rulo halinde sarılı bir karton Katade'nin ayakucuna doğru yavaşça yuvarlandı onu eline aldı. Biraz kalınca olan ruloyu açtığında el yapımı bir harita olduğunu gördü. 

Yaklaşık 76x122 cm boyutlarında ve arkası atlas kumaş ile kaplanmıştı. Hangi yıllara ait olduğunu öğrenmek için tarihleri okumaya çalışıyordu . O sırada gelen Maryam yerine otururken
"1600 yıllara ait" dedi  "Taç haritası" 
Katade geldiğini yeni fark ettiği Maryama çevirdi bakışlarını.
"Tam yılı okuyamadım" diyerek devam etti Maryam " bak" derken haritada sayının yazılı olduğu yerdeki silik kısmı gösterdi.
"Son sayılar deforme olmuş. Ama 1600 yıllardan kaldığını görebiliyoruz."
"Taç haritası ?!. Nedir bu?" diye sordu Katade. "Ne işimize yarayacak?"
-"Taç Mahal haritası. Bize Nekroz'un olduğu yeri gösterecek".
-"Taç Mahal mi? Nekroz dediğin şey orada mı?"
- "Evet. O yüzden Agra'ya geldik". Saatlerdir hissettiği açlığa rağmen keyiflenerek
"Vaav" dedi Katade. "2015'in zamanında gelemeden 1947'nin Taç Mahal'ine gelmek. Tuhaf ama Güzel."

Cemşit artık yavaş yavaş kendine geliyordu. Uykulu haliyle ağzının içinden konuşarak
" Şu aç ve sefil halimizle hala konuşmaya enerjiniz var" dedi. Bir yandan geriniyordu.

O sıra yanlarında yere oturmuş bir aile poşetlerinden çıkardığı pilavlarını ortaya koyarak lavaş gibi bir ekmekle yemeye başladılar. Keskin kokular gelse de burunlarının ayırt ettiği pilavın kokusu açlıklarını kamçılıyordu.

"İstesek mi" diye Katade'ye baktı Cemşit. Melül melül bakan gözler onay istiyordu.
Ekmekle pilav yiyen aileye bir süre bakan Katade iştiyakla yutkunsa da Cemşit'e dönerek "Ben yiyemem galiba" tekrardan pilava bakarak "yok abi ben almayayım" dedi. "Açım ama yiyemem ben".
"Aman ya ne biçim yol arkadaşısınız. Pilav sevmiyonuz mu kardeşim" diye zoraki söylendi Cemşit "Bizimkinden biraz farklı o kadar".

"Pilav sevilmez mi" diye iştahla ekledi Katade "hele ki nohutla"    
Yırtılarak tabak görevi gören poşetin içindeki pilava bakarak "biraz mı farklı?" derken söylediklerini Cemşit'in yüzüne vuruyordu.

Gözleri aynı yerde dikili olan Cemşit "yani" dedi "birazdan fazla olabilir ama o açığı midemiz kapatırdı"

O sırada Katade'den haritayı alan Maryam rulo yapıp tekrar siyah poşetin içine koydu ve Cemşit'e uzatırken "Neyse arkadaşlar dedi. Geldik zaten hafif bir şeyler alıp atıştırırız".

TAKVİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin