Jaehyun, yanındaki insanlara kendini anlatırken, kulağımı onların sohbetine verdim.
Yapacak başka bir işim yoktu ve, benim merak hissimi uyandıran kişi hakkında bilgi edinmek de gayet hoşuma gidiyordu.
Gerçi, sandığımdan daha sıradan bir insan olduğu için biraz sıkılmıştım."Taeyong ile önceden tanışıyor musunuz Jaehyunshii?"
Adımı bildiğine bile şaşırdığım, aynı sınıfta olduğum kız adımı anınca bakışlarımı onlara çevirdim.
Sanki benden cevap bekliyor gibilerdi fakat, konuştukları kişi ben olmadığım için susmayı seçtim."Hayır, sadece onun sevimli olduğunu düşünüyorum."
Fazla açık sözlü konuşmuştu, bundan etkilenmek istedim.
Sahte bile olsa, yüzüme ufak bir tebessüm yerleştirmiş ve başımı kaldırıp ona bakmıştım."Teşekkür ederim"
Hiçbir şey hissetmediğimi belli etmemek için, ellerimi yanaklarıma yerleştirmiş, ve utanmışım gibi yanaklarımı saklamıştım.
Gülümsediğini gördüğümde, kendimi ele vermemiş olduğum için rahatlamıştım. O, her ne kadar kendini fazla sıradan biri olarak anlatmış olsa da, konuşmasından bile ne kadar uyanık olduğunu hissedebiliyordum.
Hatta bu aura her yeri sarmış gibiydi, Jaehyun çok farklıydı.Düşüncelerimle büyük bir savaş içindeyken, zilin çaldığını duymamla yerimde rahatsız bir şekilde kıpırdandım.
Artık beni bırakması gerektiğini düşünüyordum fakat, inatla daha da çok yaklaşmış ve bileğimi kavramıştı.
Dokunuşları çok nazikti, yavaşça elimi kaldırdı.
Bakışlarının bilekliğimde olduğunu fark etmiştim... Parmağını yavaşça ufak kiraz çiçeğine değirdi."Değerli bir şey mi?"
Cevap vermek yerine, onu başımla reddettim.
Değerli olduğunu, doğru düzgün tanımadığım birine söylemek ne derece mantıklıydı ki?Sonrasında, öğretmen sınıfa girmişti ve hala kolunun altında öylece duruyordum.
Ondan rahatsız olmamama rağmen, kolunu yavaşça tutmuş ve omzumdan çekip, hızlıca uzaklaşmıştım.
Yabancı insanlarla ilgili, babamdan duyduğum birsürü şeyi göz ardı edemezdim.Beklediğim gibi, tepki bile vermedi.
Gün içerisinde bana ne yaklaşmış, ne de diyalog içerisine girmeye çalışmıştı.
Çantamı sırtıma takıp, sınıftan dışarı doğru ilerlemeye başladığımda, içimde garip bir huzur hissediyordum.
Bugün kimsenin öleceğini görmemiş olmamdan kaynaklanıyordu belki de bu his.
Annemden sonra, yeniden bir şeyler hissedebilmenin garipliğini hâlâ çözememiştim, gördüğüm bir yabancı sayesinde olması daha da garipti zaten.Apartmandan içeri gireceğimde, alışkanlık olarak arkamı dönmüş ve Jaehyun'u görmüştüm.
Yüzümdeki hafif tebessüm yok olurken, gözlerinin içine baktım."Üst katımıza taşınan sensin(?)
Hoş geldin."Cevap vermesini beklemeyip, ilerlemeye devam ettim.
O da aynı şekilde durmamıştı zaten.
Adımlarının hızlandığını duymamdan hemen sonra, yanıma yetişmiş ve omzuma dokunmuştu.
Yeniden ona bakıp, söyleyeceği şeyi beklemeye başladım."Size ziyarete gelmemi ister misin? Sonuçta, bundan sonra birbirimizi sürekli göreceğiz."
Bunu söyledikten sonra gülümsemiş ve gamzeleri dikkatimi çekmişti.
İnsanda dokunma isteği oluşturuyordu...
Sesli bir şekilde nefesimi dışarı verip, beklediği cevabı dudaklarımın arasından çıkmasını sağladım."Olur, istediğin bir zaman."
Memnun olduğu fazlasıyla belli oluyordu, bir ara gamzelerine dokunmayı aklımın bir köşesine yazdıktan sonra, cebimden anahtarımı çıkarmış ve önüne geldiğim kapıyı yavaşça açıp, evime girmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tragic | jaeyong
Fanfiction𝑻𝑹𝑨𝑮𝑰𝑪 /ˈtradʒɪk/ 𝘢𝘥𝘫𝘦𝘤𝘵𝘪𝘷𝘦 • causing or characterized by extreme distress or sorrow.