0.09

229 30 9
                                    

Aralarındaki garip diyaloğun olduğu geceden sonra, üç gün geçmişti.
Bu yetmiş iki saat, o kadar boştu ki, Taeyong önceden öğrenmiş olduğu hisleri bile yeniden tadamamıştı.
Kendini sanki oyun oynuyormuş gibi hissediyordu, seviye atladıkça yeni özel güçler açıyormuşçasına bir hayatı vardı.

Özel güçler, duyguları temsil ediyordu.
Ve Taeyong güçsüzdü.

Önceki bir kaç günün aksine, yanında Jaehyun olmadan, yemekhanede yalnız başına yemeğini yiyordu.
Tek başına yemek yemek biraz sıkıcı olsa da, huzurluydu çünkü başını ağrıtacak hiçbir şey yoktu.
Ya da o öyle sanıyordu...

Masasına, izin alma gereği duymadan oturan kişiye baktı.
Bu yüzü daha önce sadece koridorda öylece geçip giderken görmüş olduğuna emindi, hiç diyalogları bile olmamıştı.
Zaten yemeği bitmek üzere olduğundan, onun varlığını umursamadan yemeğine devam etti.

Bir yere kadar umursamadan durabilmişti,çünkü tam şu an karşısındaki kişi onun bileğine dokunuyordu.
Hayır, bileğine bile değil.
Bilekliğine dokunuyordu.
Huzursuz olmuş bir şekilde elini kendine doğru çekmeye çalıştığında, tehlikeli görünen yabancı, ince bileğini sertçe kavrayarak uzaklaşmasını engelledi.

"Baksana Lee Taeyong, Jaehyun ibnenin tekiymiş diye duydum.
Sevgili misiniz yoksa? Ya da, sadece kendini tatmin etmek için mi kullanıyor seni?"

Taeyong onun neler söylediğini algılayamamıştı bile, o kadar sinir bozucu görünüyordu ki sadece kalkıp gitmek istedi.
Yabancının diğer eli çenesini kavrarken, Taeyong köşelerdeki masalardan birine oturduğu için kendine lanet etti.

"İbne Yongie, aslında vücudun da fena sayılmaz, bir ara eğlenebiliriz.
Ama öncesinde, zorluk çıkarmayacak ve bunu bana vereceksin."

Bilekliğinden bahsettiğini anlamak zor değildi, fakat onu asla vermeyecekti.
Hediyeydi sonuçta o... Hayatı boyunca Taeyong'a bakan, onu seven kişiden gelen bir hediye.
Ağzını açıp, reddetmek istedi fakat sanki biri zorla onu susturuyormuş gibiydi.
Tüm gücünü kullanarak bileğini kurtardı, şimdi tek yapması gereken kaçıp gitmekti.

Yavaş bir şekilde sandalyesini geriye çektikten sonra, ayağa kalktı ve yemekhaneden çıkmak adına koşmaya başladı.
Buradaki hiçbir şerefsizin kendisine yardım etmeyeceğini biliyordu, bu yüzden en yakın olan yere yani revire yönlendirdi adımlarını.

Beyninin bir köşesinde, 'keşke Jaehyun burada olsaydı' düşüncesi yankılanıp duruyordu.
Revire girdiğinde, hemşireyi görmemesiyle gözleri sonuna kadar açıldı.

Titreyen ellerini arkasına saklarken, korktuğunu hissetti.
Korkuyordu, hem de fazlasıyla.
Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyor, bağırıp çağırmak, yardım istemek geliyordu içinden.
Fakat yapamadı.

Bağırmak istese de sesi asla çıkmadı.
Dayanıksız bedeninin yere düşmesi için yeterli olacak kadar güçlü bir yumruğu elmacık kemiğinin üzerinde hissetti.
Bu canını yakmıştı ama, babasının hediyesi olan bilekliğin kendisinden koparılıp götürülüşünü izlemek kadar değil.
Ya da, Tanrıya Jaehyun'u yanına getirmesi için yalvarmak kadar değil.

Pis olmasını bile umursamadan yerde öylece yatarken, gözyaşları kendi kontrolü dışında akıyordu.

tragic | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin