Prens Minho, şifacı kadının yaptığı ilaçlarla bile kendine gelememiş, iki gündür yatağında baygın yatıyordu.
Dudakları morarmaya başlamış, yanakları kızarmış, beyaz teni daha da beyazlamış ve ölü bir insanın teni kadar soğumuştu teni.
Şifacı kadın aldığı zehrin çok zararlı olduğunu, bilinç kaybı ve felce yol açabileceğini söylemişti.
Kraliçe, onun yatağından hiç ayrılmıyor, sabah akşam ıslak bir bezle onun yüzünü siliyor ve uyanması için Tanrıya dua ediyordu.
Kralı ilk kez bu kadar üzgün görmüştüm. Yıllardır dışlamış olduğu üvey çocuğunun yanı başında ağladığını bizzat şahit olmuştum.
Prens Chan ve Hyunjin, arada odaya uğrayıp bana ve kraliçeye bakıyordu, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını soruyordu.
Prens Jeongin, öfke ile Soeun'u zindana attırmış ve idamını istemişti. Fakat prens Chan, onun idamını Minho'nun izlemesini istemişti, bu yüzden Minho uyandıktan sonra onun idamı gerçekleşecekti.
Prens Changbin ise beni suçlu görmüştü. Onu benim zehirlediğimi ve benim bir hain olduğumu söylemişti.
Bu iki gün içersinde çoğu şey yaşamıştım ve sanırım en iyisi; prens Minho'dan hamile kalmamdı.
Minho'nun takması gereken inci taçı, kral takmış ve bebeğe iyi bakmamı söylemişti. Düşük yapmamdan korkuyorlardı.
Felix ve Seungmin, beni odama götürmeye çalışıyorlardı fakat beceriksiz olup üstüme Woojin'i gönderiyorlardı.
Yatakta dikleşip sırtımı yatak başlığına dayadıktan sonra yan tarafımda ki bedenin gri saçları ile oynamaya başladım.
Odaya giren Daehwi'ye baktım. Beş aylık bebeği ile yatağın ucuna oturmuştu. Bakışları Minho'nun üzerinde gezdikten sonra bana dikti.
"Bir şey mi oldu?"
"Malezya, bize tekrar savaş açmış, hemde yapılan ateşkesi hiçe sayarak."
"Onlar çok güçsüz, neylerine güvenip savaş ilan ediyorlar?"
"Kral ve kraliçenin güçsüz oluşuna, orduları yöneten prens Minho'nun ölüm döşeğinde oluşuna ve kardeşler arasında başlamış olan prens Minho'nun yerine geçme hırsına güveniyorlar."
"Prens Minho ölüm döşeğinde değil."
"Buna mı takıldın?"
"Evet."
"Of Jisung, of."deyip derin bir nefes aldı. "Tüm prensler, kral ve kraliçe savaşa gitti. Anla şunu, saray boş. Herhangi bir isyanı kaldıramayız."
"İsyan çıkacağını düşünmüyorum."
"İsyan için hazırda bekleyen çoğu insan var Jisung. Kral ve kraliçe geri gelmeden isyan ortaya çıkabilir."
•••
Seungmin küçük kızına, kırmızı, kadife bir elbise giydirdikten sonra kucağına çekmiş ve sıkıca sarılmıştı ona.
Felix, oğlunun gömleğinin kollarını sıvadıktan sonra tahta kılıcı onun eline vermiş ve oyun oynaması için çağırdığı diğer cariyenin oğlunun yanına gönderdi.
Woojin, Daehwi'nin bacağına uzanmış ve bir şeyler mırıldanıyordu. Sanırım şarkı söylüyordu.
Prens Minho'nun odasında toplanmıştık hepimiz. Aslında burda toplanmayı ben istemiştim. Minho'ya bir şey olursa yanında olmak amacıyla.
Daehwi'nin dediği gibi bazı yerlerde isyanlar olmaya başlamıştı fakat sarayda duran ikinci kraliçe üstesinden gelebilmişti.
Elime aldığım ıslak bezi Minho'nun anlında gezdirdim. Soluk teni, şu iki gün içersinde canlanmaya başlamıştı. Şifacı kadın vücudundaki zehri yavaş yavaş attığını söylemişti. Morarmış dudakları şimdi ise pembeleşmişti.
Odanın kapısı açıldığında Felix'in oğlu ve diğer cariyenin oğlu koşarak Felix'in yanına gelmişti.
İçeri giren birkaç adam bize kılıç çektiğinde herkes telaşla etrafına bakmıştı. Kolumuzdan tutup bizi sürükler bir biçimde zindana getirmişlerdi. Fırlatırcasına bizi içeri itmiştiler. Adamlardan biri gülerek kapıyı kilitlerken konuşmuştu.
"Yarın sabah cariyeler ve çocuklar idam edilecek."
...
Kitabı iyice batırdım... Neden bu kadar iğrenç oldu bu kitap¿?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who was able to stand in love/ MinSung
أدب المراهقينHan Jisung, başka bir ülkeye köle olarak giden bir prensti.