yirmi

5.7K 396 96
                                    

bolumu yanlıslıkla sildim bi daha yazdim agliyorum ben deneme cozmeye gidiom zaten uzun bolum yazmaktan nefret ediyom

*

cuma

12.31

doğa

tuna

"proje ödevini şimdiden yapmak zorunda değilsin." Tuğba, Doğa'nın sırasının üzerine ayaklarını uzatarak kızın yazdıklarına bakmaya başladı.

"haftaya edebiyat sınavı bu konulardan gelecek." dedi dalgın dalgın yazı yazan Doğa. "zaten not almam gerekiyor bunları, bu şekilde alayım."

sırada kayıp ayağa kalkan Tuğba, başını salladı. "yardıma ihtiyacın var mı?"

bir anlık refleksle kalemle başını kaşıyan Doğa kısık gözlerle Tuğba'ya döndü. "bana atıştırmalık bir şeyler alabilirsin." elindeki kalemi sıraya bırakıp bir el işaretiyle Tuğba'yı durdurdu ve arka sırada kalan çantasına uzandı. içinden cüzdanını çıkartıp Tuğba'ya uzattığında "içinde bozuk paralar var, bir dido bir de ice tea alırsan sevinirim." dedi. cüzdanı verirken de teşekkür etmeyi unutmamıştı.

mavi kalemlerinden bir tanesini alıp kâğıdın üzerine güzel bir yazıyla 'Mustafa Kutlu' yazdığında ön sırasında bir hareketlenme gördü ve ardından pek de sevmediği bir ses işitti. "Mustafa Kutlu'yu ben araştırmayacak mıydım?"

bir anlık irkilmeyle yerinden zıplayan Doğa ders çalışmanın verdiği yorgunlukla uyuşuk bir biçimde Tuna'ya baktı. ön sırasının çaprazına yerleşmiş Tuna, Doğa'nın diğer hazırladığı kâğıtları göz ucuyla okudu. "unutmuşum." diye konuştu doğa sessizce. gözlerini Tuna'nın üzerinde çok fazla tutmadan geri işine döndü. onunla muhatap olmak istediği pek de söylenemezdi. "yükün azalmış oldu, boş ver." dedi bir yandan da telefonundan baktığı yazıları kâğıda geçirerek.

"fazla abartmıyor musun?"

"neyi?" diye soludu Doğa gözlerini Tuna'ya çevirerek.

"ödev işini." Doğa gözlerini devirip işine geri döndü. "yani, demek istediğim bu ikimizin ödevi."

"ama ben yapıyorum."

"anlamıyorum seni." dedi dirseğini sıraya dayayıp kâğıtlara bakmaya devam eden Tuna. ellerini kâğıtların üzerinde dolaştırıp yazılara baktı. "yazın güzelmiş." Doğa'dan bir tepki almayınca ona bakmaya başladı. başını iki yana sallayarak Tuna'yı sevmediğini her hâlinden belli eden Doğa ona bakmıyordu bile. "bir şey sorabilir miyim?"

"sorduktan sonra gidecek misin?"

"evet."

derin bir nefes vererek anlayışla kalemini tekrar sıraya bırakan doğa bir cevap bekler gibi tuna'ya döndüğünde "sor o zaman." dedi. şu an gözlerinde o belirgin nefret yoktu. o sinirli ve yorgun bakışlar da yoktu. anlayışla onun soracağı soruyu bekliyordu. onun bu ince tavrı Tuna'yı şaşırtsa da bunu belli etmedi.

"baban-"

sözünü kesen doğa "babamla ilgili mi soracaksın?" diye ciddiyetle sordu. az önceki anlayışlı tavrı yerini daha sert bir yüz ifadesine bırakmıştı bir anda.

dudaklarını birbirine bastırarak başını sallayan Tuna "evet." dedi.

çenesini hafifçe öne uzatan Doğa bu sefer daha sert bir ifadeyle "artık babam hakkında konuşmazsın sanıyordum." dedi. bir anlık asabiyetle göz kapakları arasında irisi kararmıştı. 

"kötü bir şey sormayacağım."

"benden cevap alamayacaksın."

"doğa, gerçekten kötü bir şey sormayacağım."

"umurumda bile değil." diyerek elini kalemine uzattığında Tuna ondan hızlı davranıp o daha tutmadan kalemini önünden aldı. "ver şunu." diye sinirle Tuna'ya uzandığında Tuna kalemi bir ön sıraya bırakıp Doğa'ya döndü.

"sana yardım etmeye çalışıyorum."

"bana mı?" dedi sinirle gülen Doğa. "senden yardım istemediğimi kaç kez söylemem gerekiyor anlaman için?"

"bak," dedi Doğa'ya doğru uzanan Tuna. "...sahte belgeler var demiştin. sahte belgeler yüzünden baban orada değil mi?" tepkisizce onu izleyen Doğa'ya baktı. "bunu halledebiliriz."

"ben uğraşmadım mı sanıyorsun?"

"daha iyi bir avukat bulacağız."

"para verip susturacaklar." dedi gerildiğini açıkça belli eden Doğa. babası konusunda hiç yüz yüze konuşmamışlardı o ana kadar. hassas olduğu bu konuda ne kadar ciddi olduğunu Tuna ilk kez görüyordu. kızın konuşurken göz bebekleri titriyor, kaşları istemsizce seğiriyordu. hafif aralık dudakları kısık sözler söylüyor, alnı kırışıyordu. yarım saat önceki hâlinden eser yoktu.

"susturamayacakları biriyle anlaşırız o zaman."

"ütopik hayaller bunlar." dedi başını iki yana sallayarak.

"biz de bir distopyada yaşamıyoruz sonuçta." dedi kaşlarını çatan Tuna.

"biz bir distopyada yaşıyoruz, tuna." dedi gülerek. 

"ben çok ciddiyim Doğa.

"ben de öyleyim." dedi ona bakmayı sürdürerek. "ayrıca, sana biraz bile güvenmiyorum."

"bana güvenmeni beklemiyorum zaten."

"o zaman bana yardım etmeye çalışma." sesini ister istemez yükselttiği için arkasında kalan, sağ çaprazında oturan kitap okuyan çocuk ona dönmüştü. bunu fark eden Tuna bir baş hareketi yaparak ona bakan çocuğa kabaca karşılık verdiğinde Doğa da arkasına dönüp çocuğa bakmak zorunda kaldı. daha sonra göz devirerek önüne döndüğünde daha kısık bir sesle "bana yardım etme." diye tekrar etti.

"tanıdığım çok iyi avukatlar var." diye aceleyle konuştu Tuna.

"istemiyorum."

"baban için istemen gerekiyor, Doğa. kendin için değil. sana yemin ederim en ufak bir zararım dokunmayacak."

"Tuna," dedi başını iki yana sallayarak. "...işe yarasın ya da yaramasın, senden gelecek hiçbir iyiliği istemiyorum."

"ne oluyor burada?" diyerek aralarına yaklaşan Pınar'a çevrildi Doğa'nın gözleri. hâlâ Doğa'ya bakan Tuna ayaklandı. "Tuna, ne işin var burada?" Doğa tekrar Tuna'ya döndü. çatık kaşlarında hiçbir duygu seçilmiyordu, çünkü her duyguyu ayrı ayrı taşıyordu. "bu kıza hiç rahat vermeyecek misin sen?" diyerek konuşmaya başlayan Pınar'ı ikisi de dinlemiyordu. birbirlerine bakıyorlardı.

"dediklerimi düşün, Doğa. yemin ederim, sana kendimi affettireceğim."

"neyden bahsediyorsun sen?" dedi Pınar Tuna'ya bakarken. Tuna ise Pınar'a cevap vermeden onun yanından geçip gitti ve sınıftan ayrıldı.

öylece birkaç saniye kapıya bakan Doğa ise, ön sıradan kalemini aldıktan bir süre sonra ödevine geri döndü.

*

erreur l textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin