elli yedi

3.8K 307 198
                                    

*
çarşamba
16.10
doğa
tuna

"ilk randevu mu oluyor bu şimdi?" diye sordu Tuna gülümseyerek.

gözlerini kısıp masadaki okey taşlarından birini çeken Doğa ise "kıraathanede mi?" diye sinirle yanıtladı onu.

"ismet abi, bir çay atsana be!" diye seslenen Selim'e göz devirdi Pınar.

"ben kahve istiyordum." dedi Pınar asabi bir ifadeyle.

yüzünü bozarak "burada kahve mi içilir?" dedi Selim.

"buranın adı kahvehane değil mi kardeşim?"

Tuna'nın ona verdiği taşı alıp ıstakaya yerleştiren Pınar kahvesinin son yudumunu alıp kenarı ittirdi ve çayı beklemeye başladı. masaya bir taş attıktan sonra da kucağındaki test kitabına geri döndü.

yan masadaki okul arkadaşlarından biriyle karşılaşan Selim'in dalgınlığından ve test çözen Pınar'ın odaklanmasından yararlanan Tuna kaş göz ederek Doğa'nın dikkatini çekmeye çalıştı. Doğa ona baktığında ıstakanın üstünden çaktırmadan okey olan kırmızı yediyi gösterdi. Tuna, parmağının ucuyla hızlı bir biçimde havadan Doğa'ya doğru taş attığında Doğa çaktırmadan taşı ıstakaya koymuştu. masanın altından Tuna'ya siyah üç uzattıktan sonra Tuna'nın attığı taşı dizdi. Tuna ona okey atmıştı.

"ben bittim." dedi büyük bir egoyla elini ortaya açarken.

"abi iki okeyin var ya." dedi Selim ağlar gibi. hayattaki tek zaafı okey olabilirdi, onda da yeniliyordu.

"hile yaptınız kesin!" dedi Pınar.

"hep şunu yapıyorsunuz, inanmıyorsan oynamayalım." dedi Doğa kızarak.

"of, şaka yaptım ya." dedi yerine sinerek. "allah belanızı versin. nasıl oluyorsa iki oyundur iki okey de sana geliyor."

"resmen beni suçluyorsun şu an." dedi Doğa bozararak.

"kıskanıyorlar bizi." dedi Tuna cıklarken.

o sırada puan tablosuna puan yazmakta olan Selim "neyinizi kıskanabiliriz acaba?" diye sordu.

"ağlama." diye yanıtladı onu Tuna.

"burada tuvalet var mı?" diye araya girdi Doğa. burası onların dokuz-ondayken takıldıkları yerdi ve Doğa daha önce buraya hiç gelmemişti. buraya son zamanlarda gelen tek kişi Selim'di ve o da iflah olmaz bir okey bağımlısı olduğu içindi.

"niye olsun ki, çişi gelen havaya boşaltıyor." diye cevap verdi Pınar Doğa'ya.

"arkadan gidiyorsun." diyerek ona bakmadan eliyle gösterdi Selim. "koridorun soluna gir, sona kadar yürü, oradan sağa dön."

anlamadığı için bir kez daha tekrar ettirdikten sonra çantasından peçetesini alıp ayağa kalktı Doğa. koridora doğru ilerleyip sola girdikten sonra arkasında ona doğru ilerleyen adımların sesini duyup ardına baktı.

"ne yapıyorsun?" diye sordu gülerek. ayağını sekerek gelen Tuna ise acıyla yüzünü buruşturmuştu.

"bacağımı çarptım masaya ya." çocuk gibi yüzünü ekşitirken gittikçe kızıllaşan yüzü belirginleşmişti.

beraber yürürlerken "sen de mi tuvalete gideceksin?" diye sordu Doğa.

"hayır." dedi. "hiç tek kalmadık bugün, konuşamadık diye geldim."

"konuşacak mıyız?"

"konuşalım mı?"

"kıraathanedeyiz..."

"olsun..." ikisi de sessizce kıkırdadıktan sonra koridorun sonundan döndüler. biraz ötelerinde kadın ve erkek diye ayrılan tuvalet kapıları vardı.

"neden okey oynamaya geldik ki?"

"seni hiç buraya getirmemişim, o yüzden getirmeliymişim."

"kim dedi bunu?"

"selim."

hafifçe güldü. "okey oynayası gelmiş."

"yakında zar sıçacak."

Doğa, kapının önüne geldikten sonra içerisinin ışığının açık olmasıyla duraksadı ve beklemeye başladı. "ne konuşacağız?"

"unuttum ki." dedi mal gibi Doğa'ya bakarken.

Doğa ise gülerek "biz anlaşmayı beceremiyoruz benc-" derken Tuna'nın ona yaklaşmasıyla duraksadı. ne olduğunu bilmeden dudakları birleşirken Doğa'nın gözleri irice açılmıştı. kısa bir öpücükten sonra geri çekilen Tuna, Doğa'nın dudaklarına bakıyordu. gülüşünü istemsizce genişleterek "bunu neden yaptın?" diyen Doğa, şu an Tuna'dan daha kırmızıydı.

"bilmiyorum." dedi omuz silkerek. kıvrık dudaklarında bu tek kelimelik cümle homurtu gibi çıkmıştı. o an aceleyle tuvaletin açılmasından korkan Doğa bu anı devam ettirmek için Tuna'nın eline sarıldı elleriyle ve onun dudaklarına uzandı. az öncekine göre daha uzun bir öpüşten sonra geri çekildi ve avuçları arasındaki eli daha sıkı tuttu.

kapının açılma sesiyle birbirinden ayrılan iki beden irkilerek aynı anda ona bakan yüze döndüler. yaşlı kadın onlara bir süre öylece bakarak aralarından geçip ilerledi ve musluğa yöneldi. Doğa ise kadının arkasından çekingen bir gülümsemeyle baktı ve Tuna'ya son bir kez daha baktı. o ise yavaşça arkasındaki duvara yaslanmış yüzündeki uyuşuk bir tebessümle Doğa'ya bakıyordu.

*

erreur l textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin