altmış iki

3.3K 271 108
                                    

1432 kelime ağlıyorum
tekrar okuyacak hâlim yok bana ne

*
pazar
21.39
doğa
tuna

"niye sımsıcak bir kafeye oturmuyoruz?" dedi mızmızlanarak

çantasını iki omzuna takmaya çalışan Doğa yarım bir gülüşle Tuna'ya baktı. "üşüyor musun?"

"hayır ama sen üşürsün."

eliyle onu geçiştirdi. "boş ver." az ötedeki boşluğu gösterdi. "şuraya geçelim."

"ıslak gibi duruyor."

"değildir." ona  iri gözlerle bakan Tuna'ya baktı. "buraya alışmaya çalışıyorum, daha önce iki kez falan çimlere oturdum."

"Doğa, güzelim, oturalım da kışın ortasında gecenin bir saati... değer mi be?"

"benim için bir sıkıntı yok." dedi omuz silkerek.

Tuna, anlamaya çalışarak Doğa'ya baktığında keyfi bozuk olduğu için böyle davrandığını düşündü. çimlere yığılmış kalabalığa bakınca burada oturmak o kadar da absürt değildi ama kırk yılda bir yaptığı sevgilisini de soğuktan öldürmek istemiyordu.

"oturalım bakalım."

çömelip oturdukları yerde birkaç saniye öylece durdular. daha sonra durduk yere güldü Doğa. "cidden biz burada ne yapıyoruz?"

ellerini geriye yaslayarak başını kaldıran Tuna titreyerek güldü. "hava almış olduk hiç değilse."

böylelikle oturdukları yerde hemen hemen iki saat boyunca durdular. yanlarından tonlarca insan geçti, yüzlerce konudan konuştular, birçok kez gülüştüler ama konu hiç Doğa'nın nasıl olduğuna gelmedi. konuştukça içindeki endişesi büyüyen Tuna, kızın aklına getirmemek için bu konuyu hiç açmadı.

Doğa'nın çantasından çıkardığı termosta kahve bitince, yiyecek çikolataları kalmayınca ve denizi izlemekten başka yapacakları bir şey kalmayınca etraf yüzeysel bir sessizliğe büründü. yan taraftaki grubun uzak gülüşmeleri, dalgaların ıslak sesi, birkaç gece kuşunun arkadaki ağaçlarda tutturduğu şarkılar ve gökyüzünün karanlığı arasına karışan uçağın boğuk gürültüsü dışında duydukları hiçbir şey kalmayana kadar oturdular orada.

yere koydukları poşeti kenarı çekip yavaşça kızın dizlerine uzandı Tuna. gözlerini kapayıp bir elini çimlere verdi. yüzü denize dönüktü, kulağında kızın dizlerinden gelen sıcaklığı hissetti. Doğa, bir eliyle Tuna'nın diğer eline uzanıp parmaklarıyla oynadı.

gözlerini hafifçe aralayan Tuna, ikisinin birleşmiş ellerine bakıp yorgun bir gülümsemeyle öylece aynı noktayı izledi. uykusu gelmişti ama bu anı uyuyarak bozmak istemezdi. yutkunarak başını çok az arkaya döndürdü kızın yüzünü görebilmek için. o sırada Doğa, dudaklarını birbirine bastırmış bir şeyler düşünüyor gibi duruyordu.

"ne düşünüyorsun?" diye sordu boğuk bir sesle, bunun sebebi gözlerini ağırlaştıran uykusuzluk ve bedenini saran yorgunluktu.

daha önce böyle ciddi konulardan konuşmamışlardı. kavgalı oldukları zaman bile mutlaka bir taraf alaylıydı o yüzden bu an büyük bir istisna sayılırdı.

"farklı zamanlarda tanışmış olsaydık," dedi Doğa kısık bir sesle. "...yine burada, böyle olur muyduk merak ediyorum."

sırtını yere verip Doğa'nın parmaklarını sarmayı bırakmadan elini kendi kucağına çekti. "belki olurduk."

"bugün babam beni senin yanına bıraktığında düşündüm bunu." dedi Tuna'ya korkutucu gelen bir sesle. bu konuşmanın doğru bir yere varmayacağını hesap etti kendi kafasında ama kuracakları cümleler, konuşulması gereken şeylerdi. daha önce hiç konuşmadıkları, konuşmak istedikleri ve bir toz, bir kir gibi dolapların içine iteledikleri bu kelimeler, birisinin canını mutlaka bir gün kıracaktı zaten. bunu da bir pazar gecesi, sahil kenarında, dinmiş bir zihinle yapmak gayet doğruydu. demek buraya gelme sebepleri buydu.

erreur l textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin