Evden çıkalı yarım saat olmuştu ama hala minibüs geçmemişti. Lânet olası bir yerdi zaten burası. Ben de minibüs şoförü olsaydım, gelmek istemezdim.
Burası Kanatlı mahallesi, yani lanetli mahalle. Of tamam, ben abartıyorum. Sadece burayı pek sevdiğim söylenemez. Dedem ve anneannem senelerdir burda yaşıyor. Ben de mecburen onlarla kalıyorum.
Aslında çokta mecbur değilim. Sadece biraz kafamı dağıtmak için buraya gelmiştim ama kafam ciddi manada dağıldı.
Hızla gelen minibüs, hemen önünde durunca, önce ben, sonra benimle bekleyen buralı bir abi bindi. Çok kişi yoktu, oturacak yer bulabilmiştim.
Telefonumu ve kulaklıklarımı çıkardım. Müzik dinlemek benim favori hobimdi. Mutsuzsan kendine getirir, yorgunsan rahatlatır müzik. En çokta klasik müzik dinliyordum.
Zaten çokta uzak değildi hastane. 15-20 dakikaya orda olurduk. Dedemin sonuçlarını almak için gidiyordum hastaneye.
Minibüs durduğunda inip hastanenin yolunu tuttum.
İşimi halledip tam çıkacaktım ki, biri dikkatimi çekti. Sendeliyordu. Ama kimse ona yardım etmeden yanından geçip gidiyordu. Üstünde futbol forması vardı, sırtında ise kocaman bir çanta taşıyordu.
İçimde bir şey beni ona yönlendiriyordu. Garip ama evet, ona yardım etmem gerektiğini düşünüyordum.
Başkası olsa, aman banane, deyip geçip giderdi. Zaten ben de öyle yapardım. Ama şu an çok farklıydı. Daha önce tanışmadığım bir his, beni alıp gitmişti bile.
Koşup ona yetişince durup yüzüne baktım. Oldukça gergin duruyordu. Ve acı hissettiği belliydi. Saçları dağılmış, bazısı da terden alnına yapışmıştı.
Kolundan tutup, çizmeli kedi gibi bakmaya başladım. "Yardım etmemi ister misin?"
O ise bir an durup bana baktı. Kaşları çatıktı. "Bırak!" diyerek kolunu çekmişti. Ama bunu biraz hızlı yaptığından düşmek üzereydi. Tekrar tuttum kolunu. "Bak, ayakta bile zor duruyorsun. Bırak, yardım edeyim."
Bu sefer bana teslim olmuş gibiydi. Hastanenin kapısından beraber çıktık. Zor da olsa. Biraz daha canı yanmış olmalı ki, iç çekmişti.
"Hadi, otur biraz." diyerek gölgede kalmış bir bankı gösterdim. İtaat edip oturdu. Ben de yanına oturdum. Başına ne geldiğini tahmin etmek zor değildi. Maç yapmış olmalıydı ve bileğini burkmuştu. Ama yanında kimi kimsesi yoktu.
"İyi misin?" deyince ben, hızla dönüp yüzüme bakmaya başladı. Gözlerini kısmış, ciddi bir şekilde bakıyordu. Sonra gözlerini çekip sırt çantasını çıkardı. İçinden bir şey çıkardı. Nihayetinde konuştu.
"Kimsin sen, ya da daha doğrusu, neden bana yardım ediyorsun?"
"Bak, seni tanımıyorum. Sadece seni böyle görünce..."
Lafımı bölüp dişlerinin arasından şu sözcükler döküldü. "Bana acıma!"
Bu yaptığım tam olarak neydi ki? Acıma değildi. Ama dışardan da acımadan başka bi şey olarak gözükmüyordu. Ne desem boştu.
Cevap bekler gözleriyle bana bakmaya devam ediyordu. "Ben..ben sana acımıyorum." deyince gülmeye başladı. Sinir bozucuydu aslında, ama gülünce de çok tatlı olmuştu.
"En iyisi, gitmeliyim." deyip tam kalkacakken beni geri oturttu. Bu sefer kaşları çatık olan bendim.
"Eve gitmeliyim." dedi bir çırpıda. Şimdi de beni kullandığını mı düşünmeliyim peki? "Sana acıyıp götürmek isterdim ama, sen bunu istemezsin."
Gözleri bu sefer yerdeydi. Bir nefes verip konuşmaya başladı. "Haklısın. Ama buna ihtiyacım var, bana acı, acıma."
Bu doğduydu. Gerçekten bu şekilde tek başına eve dönemeyebilirdi. "Tamam. Hadi kalk gidelim." diyerek ayaklanıp ona elimi uzattım. Elimi tuttu ve yine beni geri çekip oturttu. Sinirlenmeyeyim de ne yapayım şimdi?
"Oyun mu oynuyorsun benimle?"
Çantasından çıkardığı şeyin sandviç olduğunu anladım. Bölüp yarısını uzattı. "Önce teşekkür yemeği." Elimle iteleyip "Teşekküler, almayayım." dedim.
Sonra bir çocuk misali mızmızlandı. "Aa hadi al." Bu hali komik gelmişti. Hem ikimizde daha önce tanışmamıştık. Bu kadar samimi olmamız değişik geliyordu.
Elindeki sandviçi alıp yemeğe başladım. "Adın ne?" diye sordu. Ağzımdaki lokmayı güçlükle yutup cevap verdim. "Şura."
Bu halime pek bi gülmüştü. "Ben de Rüzgar." dedi gülümseyerek. Sandviçim bitmek üzereyken bir soru da ben sordum. "Ayağın, nasıl becerdin?"
Ekmek kırıntılarını üstünden temizleyip rahatsızca kıpırdandı. "Anlamışsındır ki, futbol oynuyorum. Bugünkü maç, oldukça zorluydu. Zaten yenildik. Ben de sakatladım. Ama çok büyük bi şey değil. Birkaç güne geçer."
"Dikkat etmelisin, bunlar zor işler." dedim bilmiş bilmiş. O da buna gülmüştü. "Tamam, bundan sonra dikkat edeceğim." diyerek gülümseme sini yüzüne iyice yaydı.
Çok fazla oyalandığımı farkedince hemen ayağa kalktım. "Hadi, gidelim."
Sonra onu da yavaşça ayağa kaldırdım. Sırt çantasını sırtıma aldım. "Hey, hey. Belini kırarsın. Ver onu bana.""Hayır, bu sana daha çok yük olur." deyince göz göze geldik. Bana minnetini göstere göstere bakıp gülümsüyordu. Ve gülümserken bu kadar tatlı olduğunun farkında mıydı?
Yavaşça sırtımdan çantayı çıkardı, omzuna aldı. Sonra bana biraz daha yaklaştı. Şimdi çok yakındık. Nefesini yüzümde hissetmiştim. Kısık sesle söylendi. "Bana yük olacakmış." Sonra peşinden tısladı. Canı acımıştı. Salak.
"Yürü ya. Artistlik yapma bi daha." diyerek kolunun altına girdim. Caddeye kadar yürüdük. Burdan taksiye bindirebilirdim onu. Kolunun altından kafamı kaldırarak yüzüne bakmaya çalıştım. "Neyle geldin sen buraya?"
"Koç getirdi, işi çıkınca o da gitti." derken onu dinlenmesi için duraktaki oturma yerlerinden birine oturtuyordum. Aslında düşündüm de, o kadar da canı yanmıyor olabilir. Ama neyse.
"Bir de, benim bisikletim stadyumda kaldı." diyerek arkasına yaslandı. "Ay valla, kalıversin bir gün orda. Bir şey olmaz." dedim bıkmış gibi.
"Tamam ya, onu hallederim." diyerek cebinden telefonunu çıkarıp birini aradı. Telefondaki kişiye, bisikletine sahip çıkmasını söylüyordu.
"Tamam, İsmet abiye söyledim. Alacak onu." dediğinde kafa salladım. "Taksiyle gidersin dimi?" dedim heyecanlı bir ses tonuyla.
"Evet, giderim."
Bir taksi çevirdiğimde kalkmaya hazırlanıyordu. Yine kolunun altına girip onu koltuğa oturtmaya çalıştım. En azından çalıştım yani. Sonunda taksici abi gelip yardım ettiğinde anca oturtabilmiştik. Kaldırımdan aşağı olunca zor olmuştu tabi.
"Ben bi su alacağım, çoçuklar. Biraz bekleyin." derken taksici abi cebinden cüzdanını çıkarıyordu. Tamam, anlamında kafamı sağladığımda dörtlülerini yakıp koşarak karşıya geçmişti.
"Şura!" diyen Rüzgar'a kafamı çevirdim. "Teşekkür ederim." dedi içtenlikle. İlk başta yardım etmem hoşuna gitmemişti. Ama şimdi minnettardı bana. "Seni bir daha görmek isterim." diyerek hınzırca gülümsemişti.
"Tabi, ben de senin iyileşmiş halini görmeyi isterim." dedim. Tam zamanında taksici abi dönmüştü.
"Görüşürüz, Şura." dedi. Sesi çok samimiydi. "Görüşürüz. " diye karşılık verdim.
Bir süre sonra gözden kayboldular.
Umarım görüşürüz...
🌺🌺🌺

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV LAN BENİ
Ficção AdolescenteSendeliyordu. Ama kimse ona yardım etmiyor, yanından geçip gidiyorlardı. Onu tanımıyordum. Daha önce de görmemiştim. Ama içimdeki bir güç beni ona itiyordu. Ona yardım etmeliydim. Teşekkür etmese bile ona yardım etmeliydim.