Camdan dışarıya baktım ve öylece düşünmeye başladım. Varlığım, varlıklar ve hayat üzerine düşündüm durdum. İçimdekileri anlatmak istiyordum ama anlatacak, beni cidden dinleyecek kimse yoktu. Kendime anlattım. Kendim anlattım, kendim dinledim ve kendimle fikir alışverişi yaptım. Ama böylesi daha iyiydi çünkü beni en iyi anlayan yine bendim. Anlattım, düşündüm ve sorguladım. Garipti... Hayatın, varlığın kendisi garipti. Bilinmezlikle doluydu. Ama verilen cevaplar vardı ve onlar da çok garipti. Bilimin, düşüncenin verdiği cevaplar. Yetersiz bir zihinle düşünüyoruz belki bu yüzden bilmiyoruz çoğu şeyi. Belki de tek hücrelilerden ve bir taştan da farkımız yoktur. Zaten canlı ile cansızı ayıran nedir ki? Her şey atom değil miydi nihayetinde?
Hayatı ve zamanı izlemek... Ne kadar değişik bir his. Bir anlığına, sadece bir anlığına kendini bir izleyici yapmak ve sessizce izlemek hayatı, zamanı. Her şey oluyor. Evlere bakıyorsun belki durduğu yerde ama fizik onu zamanla eritiyor. Yavaş yavaş çürüyor, aynı insan gibi. Sen dursan da, zaman durmuş gibi hissetsen de aslında duran bir şey yok. Ne kadar da can sıkıcı. Ben dursam bile gidiyor bir şekilde her şey. Her şey oluyor, ben bile oluyorum. Ama bunu hissedemiyorum. En kötüsü de bu belki de. Kendini olamamış hissetmek.
Varız ama neden varız? Bir amaç yoksa bilinen ne yapmalıyız? Bilmiyorum, olay da bu zaten. İnsan, biz yıllar önce düşündük, sorguladık. Belki de bir hataydı bu. Evrimin bir hatası. Belki de olacağı vardı ve bize denk geldi. Zaten olduktan sonra neden olduğunun anlamı ne ki? Birden oldu her şey. Yoğun, küçük bir nokta ve bum! Sonra... Sonra oldu işte bir şekilde. Biz olduk ve ben oldum.
Ben neydi ki? Ben denen bu şey neydi? Ben bir hücre miyim veya kendimin ne olduğunu algılayamıyorsam o zaman soyut mu olmalıyım? Belki de sadece bir hücre topluluğuyumdur. Beyin denilen şeyimdir belki. Peki vücudumu neden görmezden geleyim ki? O da bu ''ben''in bir parçası değil miydi? Kendimi algılamaya çalıştım ve başarısız oldum. Ne fark ederdi, zaten şu an vardım.
Cidden var mıydım ki? Yani var olmak nedir? Sadece acı, üzüntü, mutluluk hissetmek mi? O zaman varlık hissedilen bir şey. Mesela şu taş var, şu bilgisayar var, şu su var. Ama hiçbir şekilde ölçemezsem, o zaman yok mu? Bilmiyorum. Her şey duyumsamakla alakalıysa o zaman her şeyi var eden hislerim midir? Hisler yanıltabiliyor, o zaman bildiğim anlamda var olmayabilirim. Yine, yine ve yine bilinmezlik.
Sorular, sorular, sorular... Bu bir hataydı: Düşünmek ve sorgulamak. Ne elde ettik ki? Yine de öleceğiz, yine de yok olacağız. Belki de asıl olan sadece hayatta kalmak, üremek ve yemekti. Sorgulamadan, yanıt aramadan sadece yaşamak. Şimdiyse durduramıyoruz kendimizi. Bu bir hapis ve çıkamıyoruz. Bu sorgulama ve arayış bir hapis. Lanetlendik, belki de bir lütuftu. Bunu bile bilmiyorum ama durduramıyorum. Şüphe, bilinmezlik, baş ağrıları ve bilgiye açlık. Hayvan olmak iyiydi. Tek dert hayatta kal ve üre. Ne diyordu o karakter: ''Büyük güç büyük sorumluluk gerektirir.''. Bence büyük güç büyük bela getirdi ve bundan kurtulamıyoruz.
Başaramadık abi :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Felsefi Denemeler
RandomBaşka yazarların ve kendi fikirlerimi harmanlayarak hayatı sorguladığım ve üstüne düşündüğüm denemeler.