Nefret -Lamia -

436 33 21
                                    

Bu bölüm bu hikayeyi yazmama sebep olan (daha çok zorlayan) iki kıza:

Biricik dostlarım ve sırdaşlarım Sarıkestane (Sude) ve wattpad'de hesabı olmasa da kalbimde yeri olan İlayda'ya

Onlar olmasa bu hikayeyi yazmazdım. Belki asla 76. Açlık Oyunları asla olmazdı...

☆★☆★☆★☆★☆★☆★☆★☆★☆★

Burnuma iğrenç bir koku geldi.

Uyandığımda gözlerim, bir anlık uyum sıkıntısı çekti. Ama sonra ardına dek açtım. Birkaç saniye sonra

"Uyandı. Sanırım iyi," dedi biri. Kafamı çevirdiğimde Liroy'u gördüm.

"Bana-"
"Kımıldama," dedi Liroy ve o iğrenç kokulu şeyi alnıma sürdü.

"Seni yaralı bulduk. Burdan beş dakikalık yürüme mesafesinde," dedi Jason. Sonra ekledi "Vicudunun her yerinde morluklar ve şişlikler vardı. Sanırım biri sırtına ağır birşey indirmiş. Sonra bir ilaç indi ve birazını-" cümlesini kesmek zorunda kaldı çünkü gözlerimi faltaşı gibi açmıştım.

" Yok, şey yanlış anladın! " dedi ve Liroy bir kahkaha attı. Jason'ın yüzü kıpkırmızı kesildi. Bu nedenle olay daha da komikleşti.

Ardından sohbet etmeye başladık.

Ben orada ne aradığımdan ve o çatlaktan, hatta Barış Muhafızından bahsetmek konusunda şüpheliydim. Ayrıca zehirden dolayı ani çığlıklarımdan da. Ve bahsetmedim de.

Ardından bana sığnağımızı sordular. Onlara Helen'le bulduğumuz, güç alanı kubbesinden bahsettim. Tamamen saydam oluşundan ve altından sürünmediğiniz taktirde sizi çarptığından. Bir defa çarparsa geçici felç, ikincisinde ölüm... Ayrıca ortasındaki çadırdan da bahsetmeyi ihmal etmedim. Bana çadırı nereden bulduğumuzu sordular. Ayrıntı atlamadan o gün Helen'in nasıl haracı öldürdüğünü anlattım.

"Belki Helen hala yakınlardadır," dedi Liroy.

"Hayır. Helen ağaçların arasında görünmez."

"Öyleyse çadırın oraya gitmeliyiz," dedi Liroy ancak Jason kafasını olumsuz anlamında salladı.

"O sığnağa bir daha dönmeyecek. Sen de. Çünkü oyunkurucuların zaten sığnakları patlatmaya başladıklarını biliyor olmalı. Daha dün bir nehir yatağı patladı," dedi. Bunlar tamam da, Helen'e nasıl haber verecektik?

Arından bir plan yaptık: Ayrılacaktık.

Bana silahım olup olmadığını sordular. Var dedim ancak elimdeki tokmaktan başka bir silah gerektiğini söylediler. Liroy hançerime ne olduğunu sordu. Bir saldırıda kaybettiğimi anlattım.

Sonunda bana bir kılıç verdiler ve ayrıldık.

Onları gözden kaybolana dek izledim. Sonunda ormana daldım.

Ormanda Helen'i bulmak, samanlıkta iğne değil toz zerresi bulmak kadar kolaydı. Bağırırsam pusudaki haraçlar veya süprizler (muttalar, yırtıcılar) için mama olurdum. Bu nedenle durdum.

Ellerimi iki yana açtım ve kafamı yukarı kaldırdım. Bu, "gel de beni öldür" hareketiydi.

" Seni öldürebilir miyim?"

Ürktüm. Arkamı hızlıca döndüm. Çünkü bu sesi tanımıyordum.

Arkamdakini, gayet iri ve yapılı bir erkek haracıydı. Belki bir kariyer.

"İsmim Rick," dedi. Bu benim tedirginliğimi üstünden atmama yardımcı değildi. Kılıcımı sıkıca kavradım.

"Lamia. Öyle değil mi?" dedi. Kılıcımı tutan parmaklarım artık bembeyaz kesilmişti. Neden benimle konuşuyordu ki? Belki de onu hemen öldürmeliydim.

"Neden konuşmuyorsun?"

"İsmimi nereden-"

"Uzun zamandır seni izliyorum. Belki... Müttefik olabiliriz."

"Neden seninle müttefik olmak isteyeyim ki," dedim. Kaşlarını çattı. Sanırım en zor kısmının bunu sormak olduğunu zannetmişti. Yanımızdaki buzullar patlayana değin sustuk ancak sonra o tarafa doğru bakmamız gerekti. Biri çığlık attı. Ormanın yanındaki buzullar kırmızıya boyandı. Hava aracı buzullara uzanırcasına birini yakaladı ve sonra gözden kayboldu.


"Bak müttefiğin olduğunu biliyorum. Ancak şimdi yanında değil. Her an ölebilir ancak benim ölme şansım daha az," dedi. Ona neredeyse Liroy ve Jason'ın o kadar hızlı ölmeyeceklerini söyliyecektim ki, sustum. Kimse bilmiyordu! O Helen'den bahsediyo olmalıydı.

"Bir kariyer haracı mısın?"

"Hayır. Beni aralarına istiyorlar ancak ben kabul etmiyorum."

"Öyleyse Rick, böyle güçsüz birini neden müttefik olarak istiyorsun? Eğitimden-"

"Beş puan aldın. Yanında kırmızı kod yoktu ve puanını özellikle düşük yaptın..." dedi. Şaşırmıştım. Ardından ağaçların arası hışırdamalarla doldu; önce ufak ufak, uzaktan gelen sesler, sonraysa...

"Patlayacak!" 

Rick'in beni uyarmasına gerek yoktu ancak bana zaman kazandırmıştı. Ağaç patlamadan koşmaya başladım. Ardımdan birşey söyliyerek uzaklaştı.

"Eğer ihtiyacın olursa, seni bulurum."

Fakat o an başka bir görevim olduğu geldi aklıma. Ağaçların arasından Helen belirdi. Yaralıydı. Omzuna girdim. Onu alıp, kayalıkların alanında bulunan dağa gittim. Güvenli tek yer gibiydi. Birkaç kilometre yürüdükten sonra sayıklamaya başladı.

"Muttalar... Uzak durun... Muttalar acı-" sonra bayıldı.

Ama neydi? Nasıl bir mutta Helen'i bu hale getireblirdi? Ayrıca neyi vardı ve nasıl iyileşecekti... Bir paraşüt gelmezdi. Dediğim gibi hiç sponsorumuz yoktu.

Dağın yamacına yaklaştım Helen'i bırakıp. Sonra yavaşça, ses çıkarmadan izledim aşağıyı. Jason mağraya girdi. Liroy ortalarda yoktu. Sanırım o da mağradaydı. Helen'in sırt çantasına baktım. Çantasına ok kılıfını bağlamıştı. Çantasındaki çadırı kurup Helen'i içine soktum. Bir yarası yoktu. Ancak ok kılıfına ilişti gözüm. İki ayrı renkte oklar vardı: Mavi ve kırmızı. Onun hep mavi okları olurdu. Diğerlerini nereden bulmuştu ki? 

Helen'in sırtında bir not vardı. Sırt çantası ve ok kılıfı bu notun üzerindeydi. Not aynen şöyleydi:

Sanırım küçük arkadaşın boyundan büyük işlere kalkışıyor. Ama önemli değil. Ne de olsa muttalar her yerde. Ufak bir ceza sadece. Sana da akıllı olmanı öneririz. Biz, birer kariyeriz. Biz, usta katilleriz. Öldürmekten çekinmeyiz. Biz, oyunların müstakbel galibiyiz. Siz ise bizim bu yolda ezmemiz gereken ufak böceklersiniz. Ufak pürüzler. Ancak yolumuzda, bir engel değilsiniz. BUNU KAFANIZA SOKUN. ÖLECEKSİNİZ. Er ya da geç...

Ancak bizi hafife almışlardı. Çünkü artık yaşayacakları günler sınırlıydı. Biz değil, onlar ölecekti. Er ya da geç... 

Adım Lamia. Eskiden amcamın başkan, babamın yardımcısı olduğu Capitol evimdi. Yıkıldı. Amcam katledildi. Katniss Başkan Coin'i vurduğunda, bir bıçak, amcamın sonu oldu. İntikam almak istiyordu biri. 12. Mıntıkaya atıldım. Oyunlarda sıkıştım kaldım. En kötüsü, bu oyunlarda tanıdığım tek birinin olması. Hangi mıntıkaya atıldığını bilemediğim kuzenim... Röpörtaja bile çıkamayacak kadar kötü durumdaydı. Müttefik kabul edemeyecek kadar. Ama neden bunu bize yapıyorlardı? Suçumuz neydi? Anne babalarımızın suçunu biz mi üstlenecektik?

76. Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin