dusk till dawn, zayn.
Sirius ayna karşısında durmuş kendini inceliyordu. Her ne kadar ailesini terk etmiş olsa da o bir Black'dı, damarlarında gezinen kanda asillik vardı ne şekilde olursa olsun ne giyerse giysin her zaman tüm gözler onun üzerinde olurdu. Kavisli çenesinde ki kirli sakal ona ayrı bir çekicilik katıyordu siyah tüylerle kaplı maskesini yüzüne geçirdiğinde yüzünde ki ciddi ifade bir nebze olsun yumuşamamıştı. Dışarıda fena bir yağmur yağıyordu gök gürültüleri şatonun güvenli duvarlarının ardından bile duyuluyordu açıkçası biraz tüyler ürperticiydi ama Sirius biraz yağmurdan korkmazdı. Yatakhaneden aşağı inip, Gryffindor ortak salonuna geldiğinde, diğer çocukların çoktan hazır olduğu görünce gülümsedi. Üçününde arkası ona dönüktü, Sirius, Remus'un sırtını rahatlıkla seçebiliyordu henüz ceketini gitmemişti ve saçlarını kestirmişti gömleğinin üzerinden kol kasları belli oluyordu.
"Bu maske fikri kimden çıktı?" James sıkıntıyla nefes verip Peter ve Remus'a baktı. "Ya Lily beni tanımazsa?" dedi sıkıntıyla.
"Hadi ama Potter sanki gözden kaçırılabilirmişsin gibi konuşuyorsun." Remus en içten gülümsemesini James'e gönderdi. "Ben olsam üstüne atlardım." dedi keyifle elini omuzundan çekip arkasına yaslandı.
Sirius'un yüreği ne olduğunu bilmediği bir öfke dumanı ile dolup taştı, son basamaktan atlayıp yanlarına geldi.Remus onu görünce, nefesini tuttu biran için önceden de olduğu gibi gidip saçlarını karıştırıp, onunla dalga geçmek istedi ama hayır yapamazdı, dudaklarını büzüp onu baştan aşağı süzdü nefes kesici gözüküyordu. Omuzunun üstünde biten siyah saçları, aydan bile daha parlak olan gri gözleri, kavisli çenesi, kendisine bakarken ki değişen yüz mimikleri, hepsi Remus'un heyecanlanmasına yetiyordu.
Sirius maskesini çıkartıp onlara baktı, en son gözleri Remus'da takılı kalınca onu başka biriyle randevuya gönderdiği için kendine içinden küfretti.
"Hey bekleyin! Ben maskemi yukarına unuttum!" Peter çığlık atarcasına bağırıp yerinden fırlayınca James'in içtiği su boğazına takıldı. Sirius, James'in yanına gidip sürgünü sıvazladıktan sonra kenarda şuran bir kürdanı parmaklarının arasına aldı. Peter koşarak merdivenlerden çıkarken Sirius kapı eşiğine doğru yürüdü ve elini kapının kenarına koyup vücudunu hafifçe döndürerek onlara baktı. "Eğer beni aşağıda yakalarsanız ikinizle de dans edeceğim." diyerek bakışlarını Remus'un üzerinde sabitledi, ardından kürdanı ağzına atıp gözden kayboldu.Ortak salon muhteşem bir atmosfer altındaydı. Kuzey ışıklarını andıran renkli ışıklar tavanda süzülüyor herkesin mavi yada yeşil ışıkların altında olduklarından daha etkileyici gözükmelerini sağlıyordu. Sirius, Black ailesini es geçip başka bir yöne doğru yürüdü. İki üç gün öncesinden bir kaç çocukla konuşup içeri gizli içki sokmayı başarmıştı, iki bardağı kafasına dikip bir kaç kişiyle konuşuyordu ki Remus ve Marlene merdivenlerin tepesinde gözüktü. Remus maskesini takmıştı, kahverengi saçları itinayla yapışmış gibi yine havaya kalkmıştı kolunu girmesi için Marlene'e uzatmıştı ve ışıkların onlara vurması ile Remus'un teni resmen parlamıştı en azından Sirius'a göre?
"Siktir." Sirius onlara arkasını dönüp bir kaç içkiyi daha kafasına dikti. Neden şimdi gidip herkesin içinde onu öpmüyordu ki? Bunu yaparsa her şey daha kolay olabilirdi. Remus'da ne tepki verirse verebilirdi, en azından artık başka insanlarla çıkmazdı. Sirius'un burnuna dolan, çikolata ve vanilya kokusu Remus'un yakınına geldiğinin habercisiydi ama Sirius ona yüzünü dönemeyecek kadar öfkeliydi. Marlene'in kulak tırmalayıcı gülümsemesi bu kadar gürültüye rağmen kendisine ulaşıyordu.
James yanlarından şimşek hızıyla geçip Evans'ı dansa ikna etmek için koşuşturuyordu. Peter çoktan yemeklerin başına çökmüştü, Sirius hiç birinin yüzüne bakmadan masanın başından ayrılıp kalabalığa karıştı. Yine sigara içmek için bir yer ararken ortak salondan çıkıp, koridorlara yöneldi ve fısıldaşmalar duyunca sırtını duvara yaslayıp konuşmaları dinledi. Çok tanıdık bir kız ve erkek sesiydi. Bellatrix'in iğrenç sesi azarlayıcı bir tonda karşısında ki kişiye yükseliyordu.
"Beni rahat bırak sana hiç bir şey açıklamak zorunda değilim, bana büyü yapamazsın!"
Regulus! Sirius'un beyninde bir şimşek çalmıştı sanki, bu pislik kardeşini mi tehdit ediyordu?!
"Ah Regulus sana öyle şeyler yaparım ki ayaklarımın dibine kapanıp hayatın için yalvarır hale gelirsin." Bella'nın sesi tehditkar bir havadaydı ve iğrenç kahkahası koridoru doldurdu.
"Baksana." Sirius sırtını duvardan ayırıp, onların olduğu yöne geldi yüzünde karanlık bir sırıtış vardı ve parmağının birini ona tehdit edercesine salladı, yüzünde ki gülümseme çekilmedi. "Öncelikle, kardeşimden uzak dur." dedi.
Regulus adeta titredi ve uzun sonra Sirius ona kardeşim dediği için içi çocukça bir umutla doldu. Sirius Black'in etkisi buydu işte, herkes onun tarafından sevilmek isterdi.
"Ailenin yüz karası da geldi." Bella geri çekilmedi. "Kanı bozuk arkadaşlarının yanına dön, bu aile meselesi."
Sirius yüzünde ki ifadeyi değişmeden konuşmaya devam etti. "Kardeşimden uzaklaş Bellatrix, yoksa az önce kardeşime ettiğin tehditi yerine getiririm." Sirius'un yüzünde ki sırıtış silinip, yerini iç donduracak bir duruş aldı onların yanına gidip Bella'yı sertçe duvara itip, kardeşi ile arasına bariyer koydu. Sana yalvarman için şans bile tanımam." Ateş saçan gözlerle ona bakıp Regulus'u partiye doğru sürüklemeye başladı.
x
Saatler ilerlerken, herkes dans edip eğleniyordu. James sonunda Lily'i ikna ettiği için yüzünde zafer kazanmış bir edayla pistin ortasında ortalığı yıkarcasına dans ediyordu diğer taraftan Peter'da daha önce Sirius'un görmediği, gördüyse de hatırlamadığı biriyle dans ediyordu ve aynı anda Remus ile göz göze gelince göğsünde ki o ağırlık hissi geri dönmüştü. Marlene, kollarını onun boynunda birleştirmiş kalçasını oraya buraya hareket ettiriyordu ama Remus onunla pek ilgileniyormuş gibi gözükmüyordu ormanın derinliklerini andıran yeşil gözleri Sirius'a kilitlenmişti. Sirius, şerefe dercesine elinde ki bardağı ona doğru kaldırırken yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu. İkiside birbirlerine zamanın tüm kurallarını yıkacak kadar uzun bir süre bakmışlardı ama salonun başka bir köşelerinde Sirius'u izleyen tek kişi Remus değildi. Bellatrix, ölümcül bakışlarını atarken, Regulus minnettar bir şekilde onu izliyordu ve bir kişi daha onu izliyordu.
Lucius Malfoy.
Bakışları, o kadar yoğun bir hal aldığı için Sirius'da istemsizce ona dönmüştü. Keşke kendisine saldırsa da Sirius onun ağzını burnunu kırıp rahatlasa?
Lucius kendi masasında ki bunaltıcı grubundan ayrılıp ona doğru gelip yanında durdu. "Hoş olmuşsun Black."
Sirius, ona cevap vermeyip yandan "Ciddi misin sen?" tarzı bir bakış atar ve gözleri yine Remus'a döndü.
Lucius ona doğru biraz daha yaklaştı ve biraz gerisinde durup, omuzunun üstünden eğilip dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı. "Seni asla farketmeyecek birini saatlerce izlemenin, getirdiği öfkeyi biliyorum, Sirius." Lucius geri çekilip tekrar aralarına mesafe koyduğunda ellerini cebine sokup bakışlarını karşıya odakladı. Sirius konuşamayacak kadar büyük bir şok geçiriyordu! Bu ne demek oluyordu, başını yanında duran Lucius'a çevirdiğinde onunda saçını kestirdiğini farketti. Beyaz altın sarısı saçları serbestçe etrafa yayılmıştı, gözlerinin altı morarmıştı ve maske takmıyordu, simsiyah bir takıp giymişti yüzünde yeni olduğunu belli eden çizikler vardı. "Üstelik birde onun başkasını sevdiğini bilerek?" Lucius tek nefeste söylemişti. Yüzüne vuran ışıktan, Sirius kısa biran onun gözlerinin dolduğunu düşündü ama incelemeye fırsat kalmadan, Lucius tek elini cebinden çıkartıp onun yanından ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
→ winter in my heart , wolfstar + lucius
Fanfiction"acıyı kabullenmek." "işin özü buradan geçiyor zaten, asla sahip olamayacağın asla senin olmayacak birinin içinde oluşturduğu o sarsıcı hissi kabul etmen gerekir. sevdiğin ve değer verdiğin birini kaybetmenin acısı kolay kolay geçmez anlıyorsun ya...