you broke my heart again, teqkoi-aiko"Hey Sirius iyi misin?"
Peter'in neşeli sesi şöminede ki alevlere dalmış olan Sirius'u düşüncelerinden ayırmıştı. Aslında kimseyle konuşmak istemiyordu, bütün hafta boyunca Sümsükus ile uğraşmak bile keyfini yerine getirmemişti. Sürekli iki elini de havaya kaldırıp onları inceliyordu yada şömine karşısına geçip alevlere bakıyordu. Neler olmuştu öyle? Defalarca gözlerini kapatmış parmaklarını kendi dudaklarında gezdirmişti o hissi tekrar geri istiyordu ve hissetmek için elinden geleni yapması lazımdı. Acaba o ne görmüştü? O tuhaf ve kışkırtıcı andan sonra Remus'un Londra'ya gitmesi gerekmişti bir tür aile meselesi gibi bir şeyler söyleyip gitmişti ve Sirius ile vedalaşma sırası geldiğinde bir şey olmuştu. Tıpkı o yatakta uyanıp birbirlerine sarsılmış ve büyük istekle birbirlerini süzdükleri kadar tuhaftı. İkisinin de elleri sanki hazırda bekliyormuş gibi sanki birbirlerine dokunmak için yanıp tutuşurken daha ne olduğunu anlamadan birbirlerini bulmuşlardı. Remus'un kolları Sirius'u sardığı an bütün o gerginlikler yok olmuştu. Çikolata ve vanilya kokusu burnunu doldururken gülümsemişti hayatı boyunca etrafında olmasını istediği tek kokuydu...ve Remus'un kalp atışları, onları da duymuştu. Neden o kadar hızlı attığına dair bir sürü senaryo kurmuştu kafasında acaba, acaba kendisi için olabilir miydi? Elbette olamazdı. Parmaklarını hala dudaklarında gezdiriyordu, öpücükler ve dokunuşlar hala izlerini koruyorlardı, o kadar gerçekçiydiler ki Sirius nasıl unutabilirdi?
"Hey!"
Sirius gözlerini kırpıştırıp, parmaklarını dudaklarından çekti. "Ne var ulan?" dedi sertçe.
"Ne yapıyorsun ateşle mi sevişiyorsun?" dedi Peter alayla.
Eh öylede olabilir diye düşündü Sirius. "Düşünüyoruz şurada rahat bıraksana beni." Sirius yüzünü buruşturarak koltuktan kalktı.
"N'oluyo ya niye sinirlendin ki?" Peter'in sesi hem ürkmüş hemde üzgün çıkmıştı. Sirius bu aralar ona pek iyi davranmıyordu. Gerçi bunun pek çok nedeni vardı ama en önemlisi ona yakın davranmaktan korkuyordu. James'in salak salak sırıtıp havada kalp işaretleri falan yapması bardağı taşıran son damla olmuştu. Ama sonuçta zavallı Peter'in bir suçu yoktu.
"Üzgünüm Peter, şey ben biraz bilirsin işte bir şeylerle uğraşıyorum." Sesinde mahcupluk vardı.
Peter'in hemen yüzü aydınlandı kucağına bir yastık çekerek hevesle ona baktı. "Aşık mı oldun yoksa?!"
Sirius'un yüzü biranda kızardı, yutkundu konuşmadan önce dudaklarını ıslattı. "Yemin ediyorum bir kişi daha bana aşk ile ilgili bir şey derse şu ateşe atacağım onu!" bağırarak ortak salonu terk edip dışarı çıktı. Herkes neden kafayı onun aşk hayatıyla bozmuştu anlamıyordu? Söylene söylene okulun ortak salonuna kadar geldi önüne bakmıyordu birine tosladı.
"Malfoy?" dedi temkinli bir şekilde.
Lucius onu omuzlarından tutmuş düşmemesini sağlamıştı, soğuklukla parlayan gri gözleri Sirius'un üzerinde geziyordu her bir ayrıntısını inceliyor gibi bir hali vardı. Sirius, bu bakışa karşılık tek kaşını kaldırdı ama geri çekilmedi. Lucius elinden birini kaldırıp onun yüzüne doğru yaklaştı ve baş parmağı iki gün önce James ile şakalaşırken oluşan çiziğin üzerinde durdu. Sirius'un yüzünde ki tüm kaslar korkunç bir şekilde uyarılmış gibi geri çekilmişti ama tepki veremiyordu içinde yaramaz ve karanlık bir dürtü bir sonra ki hamleyi bekliyordu. Lucius'un parmağı biraz çizginin üzerinde oyalandıktan sonra yavaşça çenesine kaydı bakışları şimdi sadece bir noktaya odaklanmıştı dudaklarına... hafifçe çenesini tutup kaldırdı. Sirius'tan bir kaç santim uzundu ve sıskaydı ama inkar edilemez bir çekiciliği vardı herkes ondan nefret etse de içten içe bunu biliyordu, soluk teni, her zaman yapılı olan gümüşi sarı saçları, keskin elmacık kemikleri ve insanın içi donduran o soğuk bakışları. James kalbini Lily'e kaptırınca taht Sirius ve Lucius'a kalmıştı bütün kızlardan her gün hediyeler alır güzel söyler işitirlerdi ama açıkçası ikisinin de umurunda değildi. Remus ve Regulus'a da çok teklif gelirdi ama onlar utangaç ve kibar oldukları için kızları nazik bir dilde geri çevirirlerdi. Saniyeler uzadıkça uzuyordu Lucius'un bakışları yoğunlaştıkça Sirius ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Malfoy az önce üzerine doğru mu eğilmişti yani dudaklarına?! Ve ayak seslerinin duyulması ile birlikte Lucius ani bir hızla geri çekilip aralarına çok uzak bir mesafe koydu odaya doluşan bir kaç Ravenclaw ve Slytherin öğrencileri koltuklara yayılıyorlardı. Lucius bir şey söylemek için ağzını açtı ama saniyesinde bundan vazgeçip arkasını dönerek uzaklaştı. Sirius ise bir kaç dakika daha orada öylece dikildi. Az önce ne olmuştu öyle? Sikeyim beni öpecekti!
"Sirius?" Regulus elini abisinin omuzuna koyup endişeli bakışlarını üzerinde gezdirmeye başlamıştı. "Ne oldu yine mi hastalanıyorsun?" dedi içten bir kibarlıkla.
Sirius, bakışlarını az önce Lucius'un gittiği yerden ayırıp kardeşine döndü ve onu görmesi ile Lucius'u unuttu. "Regulus o sürtük sana ne yaptı!" diye kükredi adeta, bütün öğrenciler dönüp ikisine bakakaldılar.
"Shhh." Regulus elini onun ağzına kapatıp sessiz kalmasını sağladı. "Sessiz ol." Elini yavaşça geri çektiğinde ona değil yere bakıyordu. "Sorun yok iyiyim artık acımıyor bile."
Sirius onu çekiştirerek kimsenin olmadığı bir koridora götürüp, ellerini iki yanağına yerleştirerek onu inceledi yüzünün her yerinde tırnak izleri ve derin yaralar vardı göz çevresinde ki yaralar daha kötüydü. "Neden Pomfrey'e gitmedin?" Sirius göğsünde alevlenen öfkeyi bastırmaya çalıştı.
Regulus omuz silkti. "Hakettim Sirius, hem iyi bir hatırlatıcı oluyor." dedi yine ona bakmıyordu.
"Salak!" Ensesine şaplak attı. "Yüzünde iz kalacak...hem neyi hatırlatıyor?" Sirius'un kaşları yine çatılmıştı. "Annem ve babam sana bunu yapmasına nasıl izin verir?" Sirius evi düşünce tekrar sinirlenmeye başlamıştı.
"Bilmiyorlar." diye geveledi Regulus.
"Regulus." Sirius'un sesi artık sinirli yada agresif çıkmıyordu az önce şaplak attığı ensesini tutup, hafifçe eğilerek onun hizasına geldi ve alınlarını birleştirerek aynı anda gözlerini kapadılar. "Özür dilerim." dedi Sirius fısıltıyla. "Keşke benimle gelseydin, sana anlatmaya çalıştım defalarca." Sirius derin bir nefes aldı. "Göremiyor musun? Sana ne yaptıklarını göremiyor musun?" Sirius'un göğsünde kocaman bir ağırlık oluşmuştu uzun bir süre çok uzun bir süre kardeşine kızgın kalmıştı, ondan bile nefret ettiği zamanlar olmuştu ama şimdi ona baktığında kendisini görüyordu. Kendisine yardım edecek kimse yoktu ama ona kendisi yardım edebilirdi nasıl da çaresiz ve yalnız hissettiğini nasıl olmuştu da anlayamamıştı. "Seni ardımda bırakmamalıydım." Alınlarını ayırıp, onu kendine çekerek sıkıca sarılmıştı. "Senden asla gerçekten nefret etmedim Regulus sadece onları seçtiğin için kızgındım. Ama sana aksini hissettirdim biliyorum, seni görmezden geldiğim ve seni sevmediğimi söylediğim içinde... ve kardeşim olmadığını söylediğim içinde..." Sirius duraksadı. "Sen benim kardeşimsin." Sözlerini bitirdiğinde geri çekilip, ona bakmak istedi henüz ayrılmışlardı ki Regulus kollarını onun beline dolayıp yüzünü onun göğsüne bastırıp ağlamaya başladı o kadar içten ve sessiz ağlıyordu ki Sirius daha önce onun ne kadar acı çektiğini farketmemiş olduğunu anladı. Kollarını kardeşine tekrar dolayıp dudaklarını onun saçlarına bastırdı. "Her şey düzelecek, söz veriyorum." derken onun sırtını okşuyordu. "Hey." dedi onu zorlukla kendinden ayırıp kendisine bakmaya zorlayarak eliyle gözyaşlarını silerken, gülümsemeye çalıştı. "Bugün birlikle uyumaya ne dersin?" Sirius'un sesi Regulus'u gülümsetmişti gözyaşlarının ardından evet diye başını salladı. "Ama nasıl?"
"Sen orasını bana bırak." Sirius ona göz kırpıp, kolunu onun omuzuna atarak yürümeye başladı. "Ama önce Pomfrey'e gideceğiz kardeşimin böyle korkunç bir suratla gezerek itibarımı zedelemesine izin veremem." derken sesinde ki gülümseme belli oluyordu.
Ve Sirius o gece gidip, Regulus'u tedavi ettirdikten sonra Dumbledore'dan izin alarak o gece kardeşiyle ilgilenmek adına birlikte kalmak için izin almıştı bütün gece hastahane kanadında kardeşi ile oyunlar oynayıp bolca eğlendikten sonra söz verdiği gibi onunla uyumuştu.
Veeee Regulus Black. 💞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
→ winter in my heart , wolfstar + lucius
Fanfic"acıyı kabullenmek." "işin özü buradan geçiyor zaten, asla sahip olamayacağın asla senin olmayacak birinin içinde oluşturduğu o sarsıcı hissi kabul etmen gerekir. sevdiğin ve değer verdiğin birini kaybetmenin acısı kolay kolay geçmez anlıyorsun ya...