Eight

90 11 3
                                    

Gözleri ne kadar silse de dolmaya devam ediyordu. Kalkıp lavaboya gitti. Aynadaki yansımasına baktı.
"Yazık. Hep kocaman gülümseyen birini görürdüm burada. Bir de şimdi hâlime bak. Ağlamamaya çalışan bir zavallı. O seni takmadan hayatına devam ederken sen burada hâlâ onun senden ayrılışının yasını tutuyorsun aptal. Acınası bir durumdasın Lee Jeno."

İnsanın en acımasız eleştirmeni gerçekten de kendisiydi. Daha kendi aşk acısına bile çare bulamazken insanlara nasıl teşhis koyacaktı? Saçlarını karıştırdı. Kendi kendinden kaçmak istiyordu şimdi. Bu yüzden yatağına geri dönüp albüme bakmaya devam etti. Sıradaki fotoğraf Kanada'daki ilk fotoğraflarıydı. Eşyalarını yerleştiriyorlardı.

flashback

Karşısındaki eve baktı. Çok büyük olmasa da orta boyutlu tek katlı bir evdi. Nerede miydi? Ya da şöyle bir soru daha doğru olurdu neredeydiler? Kanada'daydılar.

Haechan ve Jeno'nun girdiği sınav açıklanmış, ikisi de çok iyi puan yaptıkları için Kanada'da okumak istemişlerdi. Tıp okuyacaklardı. Üniversitede de, daha sonrasında da ayrılmak istemiyorlardı.

Kanada'da birlikte yaşamak istediklerini ailelerine söylediklerinde ikisinin de ailesi karşı çıkmamıştı. Jeno'nun ailesi oğullarının yakın bir arkadaşı ile kalmasına mutlu olduklarını belirtmiş ve kira vermelerini istemediklerinden onlara orada bir ev almışlardı. Bu evin parası Jeno'nun ailesi için pahalı bir şey değildi.

Ailesi Fransa'da yaşıyordu. Köken olarak ikisi de Koreli olsalar bile annesinin babası yani dedesi yıllar önce Fransa'ya yerleşmiş, orada bir tekstil fabrikası kurmuştu. Yaşadığı son güne kadar fabrikasının başında durmuştu. Annesinin kardeşi olmadığından zorunlu olarak fabrikanın başına geçmeleri gerekmişti. Jeno'yu da Fransa'ya götürmek isteseler de Jeno buna karşı çıkarak zaten son sınıfta olduğunu, tek başına yaşayabileceğini iddia ederek anne ve babasını ikna etmişti. Böylelikle Kore'de tek başına yaşamaya başlamıştı.

Şimdi ise elini tuttuğu sevgilisiyle birlikte Kanada'daydı. Birbirlerine dönüp gözlerini buluşturdular. Aralarındaki sessizliği bozan Donghyuck olmuştu.

"Sence de artık eşyalarımızı taşımamız gerekmiyor mu sevgilim?"

Jeno ona hak vererek ellerini ayırdı, kapının önünde duran kutulardan birini alıp açık kapıdan içeri taşıdı. Hyuck da onun peşinden aynı şeyleri yaparak gelmişti.

Kutuları taşımaları bittiğinde ikisi de biraz yorulmuştu. Çok fazla eşyaları olmamalarına rağmen yine de yorgun hissediyorlardı. Yorgunluğa en iyi gelecek şeyin yemek yemek olacağına karar vererek birlikte yemek hazırlamaya başlamışlardı.

Bir yandan konuşarak bir yandan da eğlenerek hazırladıkları yemekler olduğunda masaya oturup afiyetle yemişlerdi.

"Yine çok güzel yaptın her şeyi. Sen olmasan aç kalırdım Hyuck-ah."

Hyuck ona gülümsedi.

"Birlikte yaptık hayatım. Hem bu zamana kadar tek başına yaşıyordun sen. Kendi başının çaresine bakmasını biliyorsun."

"Haklısın. Ama seninle olmayı her şeye tercih edebilirim."

Jeno oturduğu yerden kalkıp Haechan'ın yanındaki boş sandalyeye oturmuştu. Elleriyle sevgilisinin ellerine uzanıp sıkıca kavramıştı.

"Biliyor musun Jeno, o gün iyi ki ceza almışım. Potayı kırdığım için hiç pişman değilim."

"Ben de matematik hocasına karşı çıktığım için pişman değilim. Bir de biyoloji hocasına teşekkür borçluyum. Eğer fotokobi çekmeye yollamasaydı seninle tanışamayabilirdik."

"Hepsine teşekkürler o zaman. Senin gibi mükemmel biriyle tanışmamı sağladıkları için."

"Bu şeref bana ait bence. Sadece senin yanında mükemmel oluyorum. Çünkü beni tamamlayan parça sensin."

İkili birbirinin gözlerinin içine baktı, parlaktı. Jeno bu romantik anı tabii ki küçük bir öpücükle taçlandırdı. Haechan bu durumdan hiç şikayetçi gibi görünmüyordu.

flashback end

O parlak gözlerini tekrardan görebilmek istedi. Tekrardan mutlu olabilmek... Ancak hepsi uzak birer anıdan ibaretti sadece.

photos//nohyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin