Nine

91 10 3
                                    

Jeno, telefonunun çalmasıyla birlikte gözlerini açmak zorunda kalmıştı. Bu saatte kim arıyor olabilirdi ki?

Yatağının yanında duran komodinin üzerindeki telefonunu görüp eline aldı. Gözleri bir an için altında duran albüme kaysa da başını iki yana sallayıp aramayı cevaplaması gerektiğini hatırlattı kendi kendine. Arayan kişi Renjun idi. Şaşırarak aramayı yanıtladı.

"Alo, kanka?"

"Heyyy Jenooo naber"

"Kafan mı güzel? Saat daha çok erken!"

"Saat 14.25 kanka... Ne erkeni?"

"Nasıl ya, ben daha saat 10 falan sanıyordum."

"Neyse geç onları da bugün kim Çin'den döndü, tahmin et bakalım."

"SEN! Aaaaaaa ben onu tamamen unutmuştum."

"Ne kötü bir kankasın ya sen. İnsan en yakın arkadaşının geleceği günü unutur mu?"

"Özür dilerim kanka ya... Bu aralar kafam çok dolu, biliyorsun."

"Seni affetmem için tek bir şey yapabilirsin."

"Neymiş o?"

"Bugün ben, sen ve benim canım sevgilimle birlikte gezeceğiz"

"Kanka... Hiç dışarı çıkasım yok ama"

"O zaman seni affetmem. Sen bilirsin"

"Tamam geleceğim tamam. Jaemin'in haberi var mı peki?"

"Fikri veren o zaten. Yanımda şu an."

"Siz çift olarak çok fenasınız var ya."

"Boş konuşma Jeno sadece geeeel."

"Nerede buluşacağımızı konum olarak at. Hazırlanıp geleyim."

"Tamam"

Arama kısa bir vedalaşmadan sonra sonlanmıştı. Jeno arkadaşlarının kendisini dışarıya çıkartmak isteyişine hâlâ anlam veremiyor olsa da Jaemin'i de kankasını da özlediğini inkâr edemezdi. Bu yüzden çok sevdiği yatağından kalkmış lavaboya gidip elini yüzünü yıkamıştı.

Şimdi de giyecek bir şeyler seçmeliydi. Dolabına bakınıp ilk gördüğü şeyleri aldı ve üzerine geçirdi. Kıyafetlerine özenmesine gerek yoktu. Kime beğendirecekti ki kendini? Artık bir sevgilisi de yoktu, flörtü de, hoşlandığı da. Aklına eski sevgilisinin gelmesiyle artık evden çıkması gerektiğini fark etmişti. Telefonunu, cüzdanını ve anahtarlarını aldığına emin olduğunda hazırdı. Son bir kez daha evine bakıp kapıdan dışarı çıktı.

Buluşacakları yer bir alışveriş merkeziydi. Yürüyerek gidebilirdi ancak şu an kendinde oraya kadar yürüyebilecek gücü bulamamıştı. Daha mantıklı bir seçenek gibi görünen taksiye binmeyi tercih etti ve hemen bir tane çağırdı.

Taksinin gelmesiyle bindi. Yaklaşık 10 dakika sonra oradaydı. Taksiciye ücreti verip arabadan indi. Kankasına nerede olduklarını sorduğu bir mesaj atıp alışveriş merkezinin içine girdi. Mesajına cevap gelene kadar oturabileceği bir dinlenme alanı bulduğunda gülümseyerek oraya oturdu. Çok zaman geçmeden mesajına cevap gelmişti.

renjun : kanka şeydeyiz
neydi burası
en üst katta bir tane oyun parkı var ya
orası
çabuk gel

Jeno kankasının mesajını onaylayarak oturduğu yerden kalktı, yukarıya çıkabilmek için yürüyen merdivenlere bindi.

En üst kata ulaştığında RenMin ikisini görmesiyle birlikte hemen yanlarına gitti. Fakat ikisinin de yüzü asık gibiydi. Jeno'nun yanlarına gelişiyle gülümsemeye çalışsalar da bir sorun olduğunu anlamıştı tabii ki.

"Sorun ne? Ne oldu? Ben mi bir şey yaptım?"

"Hayır, sorun sen değilsin. Şimdi bu oyun için takımlar 5 kişilik oluyormuş ve biz 3 kişiyiz."

Jaemin söze girdi.

"Biz oynayamayacağımızı düşünürken görevli iki kişinin daha oynamak istediğini ancak 3 kişi eksikleri olduğu için oynayamadığını söyledi. İstiyorsak birlikte oynayabilirmişiz."

"Bunda ne gibi bir sorun var ki? Oynayalım işte."

"Sorun... O kişiler Mark ve Haechan..."

Jeno duyduğu şey ile birkaç saniye bakakaldı. Sonrasında kendini toparladı. Arkadaşları bu oyunu oynamak istiyordu. Mahvedemezdi.

"Onun için sorun olmayacaksa benim için sorun olmaz. Oynayabiliriz."

RenMin ikilisi şaşkın bir şekilde ona baktı.

"Gerçekten mi? Bak kanka eğer sırf bizim için-"

"Hayır, oynamak istiyorum ben de."

"Tamam o zaman ben onlarla konuşayım" diyerek yanlarından ayrıldı Jaemin.

Birkaç dakika sonra yanındaki iki kişi ile birlikte gelmişti.

"5 kişilik bir takım olarak oynuyoruz."

Hepsi bir anda başını salladı. Jeno Haechan'a bakmak istese de gözlerini yerden kaldıramadı.

Hepsi oyun için hazırlandılar. İlk başta oyun anlatılıyordu. Oyun bir takım oyunuydu. Elinde lazer silahın bulunuyordu ve üzerinde de koruma giysisine benzer bir şey vardı. Paint ball gibi bir oyundu aslında. Amacın karşı takımdakilere yakalanmadan onların kalesini bulman ve oraya ateş ederek sayı kazanmandı. Biri eğer seni vurursa 10 saniye boyunca silahını kullanamıyordun. Gizli kaleler de vardı oyunda. İki takımın da kalesi değillerdi ancak oraya ateş etmek puanlarını aşırı seviyede yükseltiyordu. İşte oyun bundan ibaretti.

Oyun başladığında herkes kaçıp kaleleri bulmaya ve saklanmaya çalışıyordu. Jeno kaleyi bulmak yerine, önceden oynadığından bildiği gizli kaleye ilerledi. Burada kimse olmayacağını düşünüyordu. Çünkü herkes karşı takımın kalesini bulmaya odaklanmıştı. Yine de temkinli olarak içeri girdi.

İçeride kimsenin olmaması onu rahatlatmıştı. Silahını almış ve yukarıya doğrultarak ateş etmeye başlamıştı, yani puan kazanıyordu.

Ateş etmeye odaklanmışken içeriye birinin girmesiyle irkildi. Gelen kişi eski sevgilisi Haechan'dan başkası değildi. İkisi şaşkınlıkla birbirlerine bakakalmıştı.

Gelen ayak seslerini fark eden Jeno Hyuck'u olduğu yerden daha yakınına çekip eliyle ağzını kapadı.

photos//nohyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin