Dün gece Jaehyun'a onunla parkta buluşmak istediğimi söyleyip öyle yatmıştım. Sabah gelen bildirimlerde ilk onun mesajına bakıp cevap yazarak paçoz halimden kurtulmaya karar verdim. Jaehyun'a oldukça güzel gözükmem gerekiyordu.
Gerçi o salak bana her türlü düşüyor.
Siyah kotumun üzerine bir beden büyük ve uzun mavi çizgili gömleğimi giyip bir tarafını içime katıp, diğer tarafını öylece bıraktım. Saçlarımı tararken Ten'in beni kapıdan izlediğini fark ettim. Tüm çekici auram onu da etkilemiş olmalı.
"Kardeş sen nereye gidiyorsun?"
Birde kardeş ayaklarına yatıyor. Önceden benden hoşlandığını bilmiyorum sanki. Biraz daha yüz versem içime düşecek dereceye gelmişti malak.
"Jaehyun'la buluşmaya."
"Yok ya."
Aaa birde kıskançlık yapıyor. Oğlum Johnny var bas git işine. Senin başın bağlı artık.
"Yav beni bir sal."
Bıkkınlık yakalarımı çekiştirirken gözüme çarpan parfüm şişesiyle neyi unuttuğumun farkına vardım. Güzel kokmak için şişeyi başımdan aşağı boşaltırken, Ten kusar gibi yapıyordu. Ulan ben senin bir zamanlar aşık olduğun çocuğum.
Gerçi aşık mıydı onu bende bilmiyorum ama bence aşıktı. Sonuçta yakışıklı bir adamım. Çekici bir auram var.
"Neyse bacım hadi eyw. Kaçtım ben."
Kapıdan çıkarken yanağından makas aldım. Umarım umutlanmaz kendi içinde. Bana olan aşkı yeniden alevlensin istemem. Sonuçta Johnny enişte güçlü bir rakip.
Ayakkabılarımın arkasına basarak evden çıktığımda gömleğimin üstten iki düğmesini açıp, Seoul ve Gangnam arasında bulunan parka doğru yürümeye başladım.
Yoldan geçen kızlar, hatta camda ki teyzeler dibi düşerek bana bakarken onları siktir edip namuslu bir çocuk olarak önüme bakarak yürüdüm.
15 dakikalık yürüyüş sonrası parkın kapısından içeriye girdiğimde ellerimi belime yerleştirerek Jaehyun'u aramaya başladım. Sonra onu oyuncak atın üzerinde gördüğümde bir kez daha aşık oldum.
Çevrede ki insanlar ona tuhaf bakışlar atarken o atını dört nala sürmeye çalışıyordu. Çocuk ruhlu insanlara bayılırım. Yanına gittiğimde sırtına yapıştırıp bana bakmasını sağladım.
Ama sanırım biraz sert indirmiş olacağım ki sırtını tutarak acıyla yüzüme bakıyordu. Tamam bizim elimiz fazla ağırdı. Bu konuda dikkat etmemiz gerek.
"Kalkta biraz ben biniyim."
Yüzünde ki ifade gülümsemeye dönüşürken ayağa kalktı. Atın kulaklarından tutup ters bir şekilde üzerine bindiğimde yüz yüze gelmiştik.
Vay be analar neler doğuruyor.
Jaehyun'u alıcı gözle süzerken o da benden farksız değildi. Tamam birbirimizi gördük, beğendik. Bu iş hayırlısıyla olur.
"Eee niye çağırdın beni?"
"Beni sen çağırdın Doyoung."
"Biliyorum salak. Sadece konuya giriş yapmaya çalışıyorum."
Elimi yumruk yaparak ağzıma kapattığımda boğazımı temizleyip öne doğru eğilmem sonucu, üzerine oturduğum at havalandığı için düşmem kaçınılmaz bir sondu.
Jaehyun endişeyle soru sorarak beni kaldırmaya çalışırken, salak salak gülümsemeye başladım.
"Acımadı ki."
Üzerimi çırparak yerden kalkarken Jaehyun kahkaha atmaya başlamıştı. Sonra tüm anın büyüsünü bozan o şeyi gördüm.
"Dişin de maydanoz kalmış."
Elleriyle ağzını kapatırken bir yandan da özür diliyordu. Ama ben yine aşka düşünce sırıtmadan duramıyordum.
"Seni öperim çocuk."
Şaşkın gözlerle bana bakarken, söylediğim şeyin farkına sonradan vardım. Ama zaten buraya aşkımı itiraf etmeye gelmiştim. Jaehyun salak salak yüzüme bakarken eğilip yanağını vakumlayarak öptüm.
"Kusura bakma biraz salyam bulaştı. İğrenmezsin demi?"
Jaehyun transa girmiş bir şekilde sırıtarak bana bakarken, tokadı suratına geçirmemle çocuğun burnu kanamaya başladı.
Ne talihsiz bir buluşma.
Jaehyun çeşmede burnunu yıkarken gelip geçen insanların onun poposuna bakmasını istemediğim için arkasında durup ellerimi sırtına koydum.
"Oha. Napıyorsun lan?"
Bak ya, ben burda namusunu korumaya çalışıyorum o bana lan lun diyor. Çok ayıp.
"İnsanların popona bakmasına engel oluyorum."
"Bence daha çok dayıyorsun hacı."
Ensesine yapıştırıp kenarıya çekildiğim sırada avucuna doldurduğu suyu bana attı. O anın öfkesiyle küfürler ardı ardına ağzımdan kaçarken endişeyle elini ağzıma koyup susturmaya çalışıyordu.
Tabii öncede dediğim gibi bizim bu buluşma çok talihsiz bir şey olunca, ayağımın kayması sonucu ikimizde betona yapıştık. Birde onun için küfrederken elini ağzımdan çekmeden sarsmaya başladı beni.
O sinirle elini ısırıp üzerine çıktığımda, kaldırım kenarında bulunan otları yolup ağzına tıkmaya çalıştım.
"Aslanım aile var burda."
Bisikletle yanımızdan geçen amca bize laf atınca Jaehyun'a bir dakika işareti yapıp amcanın canına okumak için peşinden koşmaya başladım.
Uzun kovalayış sonrası amcayı yakalayıp yaşlılığından dolayı vuramamıştım. Ama ben çok iyi bir çocuk olduğum için sadece bisikletinin tekerlerini patlattım.
Batmak üzere olan güneşle birlikte geri Jaehyun'un yanına döndüğümde otları koparıp kendince vakit geçiriyordu. Beni görür görmez elinde ki çiçek tacıyla ayağa kalkıp gülümsedi.
Beni burda bekleyeceğini düşünmüyordum açıkçası. Çünkü amcayı kovalamaya gittikten 4-5 saat sonra yanına dönüyorum.
"1 dakika dedin ama 5 saattir bekliyorum."
"Amca yaşlı ve hızlı çıktı."
Tatlı tatlı gamzelerini göstererek gülmeye başladığında elinde ki taca takıldı gözlerim. Papatyalardan yapılmış olan taca baktığımı fark edince bana uzattı.
"Senin için yaptım."
"Hadi lan ordan."
Benim gibi kralın tek eksiği olan tacı elinden alıp kafama taktım.
"Yakıştı mı?"
İçi giderek beni izlerken bir kaç onaylayıcı mırıltılar çıkarıp başını salladı. Bu çocuk bana kör kütük aşık olmuş resmen. Yazık üzmeye de gelmez şimdi bunu.
En azından teşekkür amaçlı öpmek için uzandığımda başını kaldırması sonucu dudaklarımız birbirine değmişti. İğrenerek vakit kaybetmeden omuzlarından itip tükürdüm. Yetmedi tokat manyağı yaptım çocuğu.