"Bak Doyoung, son kez söylüyorum; Jaehyun'dan ayrıl!"
Doyoung göz devirerek kollarını bağdaş kurarken, Sicheng oturduğu yerden kıs kıs gülüyordu. Neyse ki benim el atmama gerek kalmadan aralarında oturduğu Taeil ve Kun omuzlarına vurmuştu.
"Bende sana hayır diyorum Ten."
Doyoung'la bu yenge savaşlarına girdiğim zaman kaybedeceğimi adım gibi biliyordum. O yüzden ilk çare olarak onu Jaehyun'dan ayrılmaya davet ettim.
Ama kabul etmediği gibi beni kendisine aşık olmakla iftiraladı. Neymiş efendim ben ona aşıkmışım da kıskançlık yapıyormuşum da...
Delinin zoruna bak!
Hayır yakışıklı olsa, en azından gideri olsa valla aşığım derim. Kavganın yine dönüp dolaşıp aynı yere gelmemesi için ikinci adıma geçmeye karar verdim.
"Gangnam züppelerinin ilk ve tek yengesi ben olacağım boşuna uğraşma derim. Sonradan gelme birini kimse istemez. Gerçi onlar seni zaten istemiyordu değil mi?"
Gururla kollarımı bağdaş kurup gülümsememi yüzüme takındığımda, Doyoung ve Sicheng birbirine bakıp sırıttılar.
"Seni de istedikleri pek söylenemez. Hadi diğerlerini geçtim Johnny enişte bile artık sana katlanamaz hale gelmiş. Çocuğun burnundan getirip duruyorsun sürekli."
Tamam bu benim için çok fazlaydı. En güzeli ve Doyoung'u bu işten kesin döndürecek olan 3. Çözüm yolunu devreye sokmaya karar verdim. Ayrıca ben Johnny'i hiçte sıkmıyorum. Gavurun davşanı kıskançlık yapıyor sadece.
"Yanlız Jaehyun senden önce bana yazıyordu."
Doyoung'un düşen surat ifadesine karşın gülümseyip kapak yaptığımda, Kun ve Taeil bana kaş göz işaretleri yapmaya başladı.
"Ne? dedin? sen?"
Sanırım bunu söylememem gerekiyordu. Doyoung adeta patlamaya hazır bir yanar dağ gibi duruyordu. Koltukta oturan üçlüye 'help me' bakışlarını atarken, onlar aşağılayıcı bakışlar atıp 'sen kimsin' ayaklarına yatarak bana sırt döndüler.
Bu dünyada yapılmaması gereken tek şey Doyoung'u sinirlendirmemekti. Ama ben hırsımdan dolayı uyuyan devi uyandırdım. Üzerime doğru yürümeye başladığında Sicheng'a ithafen konuşmuştu.
"Sicheng sana gösterdiğim lüks kefen takımlarını hazırla."
Aramızda az bir mesafe kalmışken korkudan kollarımı havaya kaldırıp kafama siper ettim. Ama ne olduysa o sırada oldu. Doyoung'un ayağı halıya takıldığı için düşmek üzereyken bir anlık refleksle kolundan tuttum.
"Dikkat et bebeğim."
Koltukta oturan üçlü bize garip bakışlar atarken, Doyoung dizleri üzerine çöküp ağlamaya başladı.
"Bana aşık olduğunu bu kadar belli etme be!"
Bak ya!
Ben insan gibi yere düşmesini engelledim o hala ne diyor? Tuttuğum kolunu sertçe ittirip duvar kenarına çöktüm. Şimdi cevap versem uzattıkça uzatacak. Sessiz kalsam da;
"Bak seviyorsun işte."
Gördüğünüz gibi. Umarım Johnny ile evlenemeden sinir krizi geçirip hastaneye yatmam. Delirmek için henüz çok genç, evlenmek için ise yaşlıyım. Taeil hyungun da dediği gibi kız kurusu olarak kalıcam.
Doyoung burnunu çekerek bakışlarını bana çevirdiğinde öpücük atıp gülümsemeye başladı.
Psikopat.
Hayır yani ne yapmamı bekliyor anlamadım? Ayrıca beni kendine aşık olmakta direttirirken, şuan o bana aşıkmış gibi davranıyor.
Tekrardan öpücük atıp kaşlarını indirip kaldırmaya başladığında, zaten ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Resmen benimle flört ediyor! Manyak herif.
"Bunu Johnny'e yapamam. Seni gerizekalı!"
Ayağımdan çıkardığım çorapları top haline getirip Doyoung'a attığımda yüzüne gelmişti. Koltuk üçlüsü iğrenerek Doyoung'a bakarken ayaklanıp odama geçtim.
"Kimin kime aşık olduğu belli! Seni aptal!"
Biliyorum çok güzelim, çekici bir auram var. Ama bu benim elimde olan bir şey değil. Tanrı özene bözene yaratmış beni. Neyse gidip Johns banana ile konuşup kendime gelmem gerekiyor.