Taeil her ne kadar arkadaşlarıyla konuşmaya çalışsa da hepsi sessiz kalmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Ayrıca herkes kendi odalarına çekildiği için odalar arası mekik dokumak zorunda kalmıştı.Kun'un bile üzgün olması Taeil için normal bir durum değildi. Normalde ikisi birlikte düzeltmeye çalışırdı arkadaşlarının moralini.
Sıkıntıyla oflayıp kendisini koltuğa attığında, arkadaşlarının odasından gelen hıçkırık sesleriyle endişeye kapılmıştı Taeil. Koşarak ilk Doyoung'un odasına girdiğinde ayıcığının kafasını ısırıyordu.
Normalde olsa yırtılacak diye aklı çıkardı Doyoung'un. Ama sonradan bu ısırma işine pişman olacağını bildiği için elinden çekip almıştı Taeil.
"Oğlum n'oluyor size?"
"Lütfen beni yanlız bırak."
Doyoung'un ses tonu Taeil'in yüzünün asılmasına neden olurken, kapıyı kapatıp çıktı odadan. İkinci olarak Sicheng'in odasına girdiğinde kafasına gelen yastık ve ardından Sicheng'in çimkirmesiyle kapıyı geri kapatmak zorunda kalmıştı.
Taeil şaşkın ve bir o kadar korkmuş bir şekilde Kun'un odasının kapısını açıp başını içeriye uzattı. Kun açılan kapısıyla sırtını dönerek gözyaşlarını silmeye çalışmıştı.
"Hey iyi misin? Neyin var?"
"Bir şey yok."
Taeil göz devirerek odaya girdiğinde Kun pikesini başına çekip yatağa uzandı.
"Konuşmak istemiyorum."
"Peki."
Taeil'in morali git gide bozulurken Kun'un odasından çıkıp, Ten'in zaten açık olan kapısından içeriye girip yatakta yanına oturdu.
"Sana ne oldu peki?"
Taeil yine aynı cevabı almaktan korkarken Ten omuz silkip başını salladı.
"Yine başına kaldım."
"Ayrıldınız mı?"
Ten sadece başını sallamakla yetinirken Taeil oldukça şaşırmış durumdaydı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Ya da nasıl teselli edeceğini.
"Neden?"
"John istedi."
Taeil'in aklı karışırken omzuna çöken Ten'in başının ağırlığıyla elini omzuna koyup başını, başının üzerine koydu.
"Belki böylesi daha iyidir. Değil mi hyung?"
"Belki..."
______________________________________________
Akşam üzeri Taeil masayı ve yemekleri tek başına hazırlayıp kardeşlerini çağırmak için odalarına gideceğin de hepsinin salonda toplanmış olduğunu gördü.
Ellerini cebine sıkıştırdığı havluya silip yanlarına geçerek oturduğunda hepsi aynı pozisyonda parmaklarıyla oynuyordu.
"Yemek vakti çocuklar."
"Canım istemiyor."
"Benim de."
Taeil dudak büzerek Sicheng ve Doyoung'a bakarken, Kun derin bir nefes verip ayaklandı.
"Kalkın bir şeyler yiyelim."
Ten başını iki yana sallayıp kucağına yastık alarak sıkıca ona sarılmıştı. Doyoung, Kun'u duymamıştı bile. Halen kendi hayal dünyasında yaşıyordu. Sicheng zaten yemeyeceğini belirtmişti.
Taeil en sonunda dayanamayıp patlamıştı. Kardeşlerini böyle görmeye alışık değildi o. Onun da moralini bozuyorlardı.
"Her ne oldu bilmiyorum ama, umrumda bile değil. Sizin de olmasın. Şimdi o koca kıçınızı kaldırın ve sizin için hazırladığım yemeğin keyfini çıkarın. Ama ondan önce şu aptal surat ifadelerinizi yok edin."
Taeil tek nefeste içini dökmenin rahatlığıyla mutfağa geçerken salonda bulunan dörtlü birbirine bakmıştı.
"Belki böylesi daha iyidir."
Doyoung gülümsemeye çalışırak ayaklandığında Kun ona ayak uydurarak Taeil'in peşinden mutfağa geçtiler. Sicheng ve Ten birbirine bakıp ağlamaları için birbirlerini bakışlarıyla uyarıp diğerlerinin peşinden mutfağa geçtiler.