Ölmem gereken bir mesele vardı ama...

2.2K 95 31
                                    


Saat 04:48
Balkonun demirlerine yaslanmış bomboş sokağı izliyorum. Omuzlarımda bir intihar yorgunluğu... Üzerime yığılmış gecesi gündüzü belirsiz ketum bir mavi sessizliğime eşlik ediyor, tek bir yaprak bile kıpırdatmıyor şerefime. Yine de ayazı tenimi sıyırıyor. Belki soğuktan ölürüm diye bekliyorum, tabii onu da beceremiyorum.

Elimdeki sigara, ağzımdaki kusmuk tadıyla anlamsız bir çatışma içerisinde. Mide bulantım, zihnimdeki bulantının yanında solda sıfır. Uzun, acılı istifralarım sonucunda baş ağrım ise öfkemin gölgesinde. Gözlerim cayır cayır yanıyor ama ağlayamıyorum.

Diğer elimde sıkı sıkıya tuttuğum mektuplarıma parmak izlerimi işliyorum. Her biri için kullandığım kalemin bile mürekkebi bitmek üzereyken, bir türlü tükenemediğim için kendime kızıyorum. Habire aynı seneryo silsilesini yaşıyorum. Evet, maalesef ki yaşıyorum.

Son aylarda, geceleri tek ışık kaynağım olan sokak lambasına kilitleniyor bakışlarım. Elektirikler, faturaların ödenmemesinden dolayı kesik uzun bir süredir. Mumlarımın sayısı gittikçe azalıyor, her gün daha bir karanlığa gömülüyorum. Geceleri bu yüzden seviyorum. Gündüzleri perdelerim sımsıkı kapalı. Gün ışığından olabildiğince kaçıyorum, beni mutsuz eden her şeyden olduğu gibi. Kendimden, insanlardan, en çok da hayattan...

Lakin bir türlü terk edemiyorum nefeslerimi. Soluklarıma mahkum edilmişim, her kalp atışım müebbetim gibi. Tüm intihar girişimlerimden önce bir mektup yazıyorum. Yazdığımla kalıyorum. Öyle tek satırlık cümleler de değil. Hikayelerim uzun, söylenecek tek sözüm çok. Beni merak edecek, yazdıklarımı okuyacak kimse yok aslında. İz kalmadan silinen bir yazı olmaktan korkuyorum.

Her bir satırı özenle yazmış, bu seferkinin sonuncu olacağına inanmıştım. O kadar inanmıştım ki, bu son sigara diye çekmiştim ciğerlerime her bir dalı. Balığımı bile veda ederek beslemiştim her seferinde. Fakat hala ayaktayım, sonuçlar hep hüsran haliyle. İçtiğim avuç avuç ilaçların hemen sonrasında kusuyor, bileklerimde yeterince derine inemiyordum. Alternatiflerim yetersiz, ben ise cesaretsizdim.

Beni engelleyen tek şey korku belki de. Tüm başarısızlıklarımı bahaneler arkasına ittiğim için istediğime ulaşamıyorum. Bir şeyi bu kadar isterken, o şeyden aynı derecede korkmak dehşet bir durum. Sonuna varamadığın bir yol. Vazgeçirmiyor, ama can sıkıyor. Erteliyorsun önce, ya da başlayıp bitirmiyorsun. Bugün değil yarın, hayır sonraki yarın... Bir döngüdür gidiyor. Sonra o gün hiç gelmiyor. Ondandır ki, ölemiyorum. Dedim ya, ben sadece yazıyorum. Galiba yazmak için yaşıyorum.

Bilmiyorum, neden hep çuvallıyorum.
Rüyalarımda çok ölürüm ben halbuki, anılarımda ölüyüm hep, mezarım hemen yanı başımda. Kafamın içindeki düzmece kaosta, istediğim kadar derdimi yanıyorum, istediğim kadar ağlıyorum. Öyleki çimleniyor toprağım göz yaşlarımda.

Aylardır süregelen bir yok oluşun eşiğindeyim. Kendimi dört duvar arasına kapattım. Bıraktım her şeyi dışarıya ait ne varsa. Kimse de bilmiyor beni.
Sanki sahiden yokum. Ne üst komşu, ne de yoldan geçen biri farkımda. Böylesi daha iyi ya... İnsandan uzak olunca sorundan da ırak oluyorsun. Unutulmaktan ziyade, zaten hiç akla gelmediğini anlıyorsun.

Bir dalgınlık sardı gözlerimi sokağa doğru. Baktım uzun uzun aşağıya. Aklıma düşen fikir kanımı ısıttı. Kafamda yüksekliği yontmaya başladım, beşinci kattan ölümümü hesapladım. Bu kez son olsun dedim içten içe. Ne bir mektup olsun, ne bir veda.

Kollarımın altındaki balkon demirinde söndürdüm sigarayı. Sonrasında vakit kaybetmeden betona kendimden önce onu bıraktım. Yere düşen sigaranın yerine bedenimi yerleştirince zihnimde, mutluluktan mütevellit bir tebessüm yerleşti dudaklarıma.

Cafuné [boy×boy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin