Gerekli olduğunu düşündüğüm bir duşun ardından, tek başıma salonun kanepesinde yüzüme serdiğim baş havlusuyla uzanıyordum. Burnum nemli havludan içime işleyen o şampuan kokusunu sevdiğinden, havluyu kıpırdatmamıştım bile. Koray efendi de eşyalarını yerleştirmediğinden kıyafet konusunda ufak bir sıkıntıyla uğraşmak ve sonunda da fedakarlık yapmak zorunda kalmıştım.
Oğuz abiyle makul bir anlaşmada buluşmuş ve eşofman takımı ile içerideki yatağı takas etmiştik. Sonuçta ortalıkta çıplak gezmekten bin kat daha iyiydi koltukta uyumak. Ne kadar anlaşmayı yatağı paylaşma gibi bir teklifle yumuşatmış olsa da, zorunda kalmadıkça öyle bir ses makinesiyle birlikte uyuyamazdım.
Zaman dilimi gece yarısını geçmesine rağmen Koray'ın da geldiği yoktu. Arkadaşının aramalarına cevap veremeyecek kadar önemli ne meşguliyeti vardı, bilemiyorduk. Oğuz abi "Gelmez o bugün, dağıtmıştır götü başı." diyerek kestirip atınca ben de üstelememiştim. Pek de umrum bir durum sayılmazdı.
Kafa dinleyecektim en azından.
Hatta uyku tutmazsa şu yeni kitabı bile okumaya başlayabilirdim.Ya da belki bir şeyler yazarım. Şu aralar parmaklarım karıncalanıyor bile diyebilirim. Günlerdir bu evdeyim ve günlük gerçekleştirdiğim bitik eylemlerimden hiçbirini yapamıyorum. İşler, bir zamanlar şikayetçi olduğum monotonluktan çıktı ve şimdi de bu durumdan memnuniyetsizim. Hala gereksiz bir fazlalık olduğum kanaatindeyim. Sanırım dedikleri gibi nankörüm. Bir miktar da gurur yoksunluğu seziyorum kendimde. Ne istediğinden bihaber, kendini bilmez antipatik bir haytadan başka bir şey değilim.
Sıraya sokup sokup saydırdığım, öz saygıma meydan okuyan ithamların daha yarısında yüzümdeki havlu çekilmişti. Ben gözlerimi açsam da, ışık açık değildi. Tepemde dikilmiş omzumdan sarsan silüete cevaben hızlıca doğruldum. Böyle dangalakça rahatsızlık verici bir hareketi Oğuz abi bile yapmazdı. Alkol kokusunu da peşleyip gelmiş söz konusu dangalağın kim olduğu belliydi zaar(!)
"Niye burada yatıyorsun?"
Kayık diksiyonu beraberinde ayakta salına salına duran adam sırf benim canımı sıkmak için gelmiş gibiydi.
"İçtin mi?" Diye cevabı gün gibi açık olan bir soru sordum.
"Birazcık." Dedi kıkırdayarak.
Etrafına bakındı amaçsızca. Surat ifadelerini göremesem bile, gözlerinin kayıp durduğuna emindim. Ki her an üzerime yıkılacakmış gibi sallanıp duruyordu. Risk almamak üzere ayağı kalktım.
"Oğuz nerde?"
"İçeride uyuyor."
Kolunu omzuma atıp utanç vericiliğin zirvesinde bir volümden bağırmaya kalktı.
"Neden bizim yatağı-"
Elimi ağzına kapatmama rağmen hala konuşmaya çalışması, bugün birden çok şey için fedakarlık ettiğimin göstergesiydi. Elimi severdim...
Diyecekleri bitince salya sümük içinde kalan mağdur elimi çekip, bana ait olmayışının getirdiği rahatlıkla üzerimdeki kıyafetlere sildim. Bu arada gittikçe üzerime çullanan bedenin ağırlığıyla baş etmek kolay olmuyordu.
"Sen burada yat." Dedim onu koltuğa itekleyip.
"Ben Oğuz abiyle uyurum. Rahatsız etme kimseyi gece gece."Koltuğa düşen beden mızmızlanarak ayağa kalkmaya çabaladı. Sadece çabaladı. Sonucunda ise bir güzel yere çakıldı.
"Hayır!" Dedi hala yerde sürüne sürüne yerden kalkmaya çalışırken.
"O yüzsüzle uyuyamazsın!"Saçma sapan konuşmalarının verdiği fırsatla ışığı açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafuné [boy×boy]
Romance... Karar aşamamın son gıdımlarında şunu da eklemek isterim; Bu kağıt, hayata istifa dilekçem değildir. Olay benim ölüp ölmemem de değil. Bu amaçsız bir yazı, gelmiş geçmiş en zavallı amacına ulaşamamış intihar mektubudur. Böyle uzun intihar mektubu...