"Hayatım, birkaç gündür biraz meşguldüm. Çok arama fırsatım olmadı."
Koray bir yandan telefonla konuşuyor bir yandan da elime kahvaltılık malzemeleri tutuşturuyordu. Salonun ortasındaki büyük sehpaya ıvır zıvırları yerleştirmekten mükellef tutulmuştum.
Mutfağa her geri döndüğümde varlığından dahi yeni haberim olan sevgilisiyle muhabbetine istemsizce meze oluyordum."İlkerle kahvaltı hazırlıyoruz şimdi." Dedi bana bakarak. Elime çay bardakları ve çatallarla dolu ufak bir tepsi tutuşturdu bu sefer.
"Bunları da götür, çayı alıp geliyorum."
Omzuyla kulağı arasında sıkıştırdığı telefonu eline aldı ve konuşmasına devam etti.
"Aynen. Onun da çok selamı var."
Yoo, yoktu.
Gözlerimi devire devire salona doğru ilerledim.
Tepsiyi sehpanın bir ucuna bıraktığımda dikkatime hala koltukta uyuyan beden takıldı. Bir insan evladının ağzından çıkarabileceği ne kadar kulak tırmalayıcı ses varsa harmonize bir halde bize özen ve istikrarla sunuyordu.Kendisi ve alanındaki dağınıklık göz yorucuydu. Üzerindeki örtü, yerlere saçılan koltuk yastıklarının üzerini boylamıştı. Bir bacağını ise çekyatın sırt kısmının üstüne atmış, ansızın boyun felci olabilecek kadar sakat bir pozisyonda uykusunu sürdürüyordu. Resmen benim yüzümden yaşadığı evde misafir konumuna düşmüştü.
Salona koluna astığı ekmek poşeti ve iki eliyle yapıştığı çaydanlıkla içeri giren beden arkadaşına baktığımı görünce ufak bir kahkaha attı.
"Nasıl horluyor ama?"
"Sanatsal." Dedim hayretle.
"Uyandırayım mı?""Dur bekle. Sen uyandıramazsın onu."
Elindekileri masaya bırakıp hızla koltuğa doğru ilerledi.
Sözde, arkadaşım diye geçindiği günahsız bedene düşman muamelesi yaparak yastığını hızla başının altından çekti. Kafası sarsılıp koltuğa düşünce vakit kaybetmeden yastığı suratına büyük bir süratla geri yapıştırdı ve kalın bir volümden bağırdı."Koğuş, kalk!"
Sarsıcı bir refleksle sıçrayarak uyanan beden ne olduğuna anlam veremeyip doğruldu. Saf saf etrafına bakındıktan sonra başında otuz iki diş sırıtan Korayı görünce ağlamaklı bir tonda isyanını dile getirdi.
"Sen ne şerefsiz bir adamsın yaa! İnsan böyle mi uyandırılır?!"
"Senin gibisinden bahsediyorsak tam olarak bu yöntem makbuldür."
Uyku mahmuru beden telefonundan saatine baktığında daha da huysuzlaştı.
"Daha sabahın altı buçuğu lan!.. Niye beni uyandırdın?""Git içerde yat lan o zaman. Sabah sabah bir de senin kükremeni mi dinleyelim?"
"Ben horlamam." Dedi kötü bir inkarla Oğuz.
"Aynen kardeşim, sesli nefes alıyorsun sen. Geri yatmayacaksan geç sofraya da kahvaltı yapalım hadi."
Koray'ın peşinden kare sehpanın ucuna rahat edeceğim bir bağdaş kurup oturduğumda ne kadar uzun zamandır bu iki insanla kahvaltı yapmadığımı hesaplamaya çalıştım. Haftasonu sabahları erkenden hep buraya gelirdim. Koray'a menemen yaptırır, Oğuz abiyle bakkala ekmek almaya giderdik. Gereğinden uzun bir zamandı aramıza giren. Bu zaman dilimini aylara günlere bölmekten çok, ne kadar yabancılaştığımı tarttım. Gördüm ki anların tekerrürü dahi fayda etmiyordu eskileri yad etme hevesinden yoksunluğuma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafuné [boy×boy]
Romance... Karar aşamamın son gıdımlarında şunu da eklemek isterim; Bu kağıt, hayata istifa dilekçem değildir. Olay benim ölüp ölmemem de değil. Bu amaçsız bir yazı, gelmiş geçmiş en zavallı amacına ulaşamamış intihar mektubudur. Böyle uzun intihar mektubu...