Gökyüzüyle her gece arama giren beyaz tavan, her zamanki gibi tanıdık. Bu sefer bana sataşmıyor ama, bu sefer yalnız değilim çünkü. Yanımda bir kolunu başının altına almış bana dönük beden bir şeyler anlatıp duruyor. Bazılarını ilgiyle dinliyor, bazılarını dinlemeye yetişemiyorum.
İki saattir askerlik anılarından, Almanya'ya çalışmak için gittiğinde başına neler geldiğinden bahsediyor. Onu dinlemekten şikayetçi değilim, rahatlatıcı bir ses tonu var aksine. O anlatsın, ben uyuyayım türünden.
"Hatırlıyor musun?" Dedi başının altındaki elini saçlarıma daldırınca. "Eskiden bizde kaldığında karanlıktan korkuyorum deyip hep yanıma yatardın."
Ufak bir mırıltıyla onayladığımda derince iç çekti.
"Artık korkmuyor musun?""Hiç korkmadım ki. Bazen burada yatabilmek için, bazen de Oğuz abiye gıcık olunca onun yatağını kapayım diye yapıyordum."
Kıkırtısı vurdu kulaklarıma.
"O yaşta beni mi kandırdın bir de? Hergün kabus gördüğünde mi yalandı?""Hayır onlar gerçekti." Dedim burukça.
"Hala gerçekler."Uzun soluklu bir sessizlik sardı dudaklarımızı. Sesler kesilmişti ama saçlarımın arasındaki parmakları hareketini sürdürüyordu.
"Çok değişmişsin." Dedi en sonunda bu ıssızlığı def etmek ister gibi. "Saçlarını önceden hep çok kısa kestiriyordun. Hatta biraz uzasalar, kapıma gelip kıçını yırtıyordun saçımı kes diye. Şimdi çok uzamışlar." Başını hafifçe kaldırıp saçlarımın uzunluğunu incelemesinin ardından yastığına bıraktı yeniden kendini.
"Bi ara yine keseyim mi?""Olur."dedim yalnızca. Saçlarımı öyle kestirmeme artık gerek olmasa da, hevesini kırmamak adına kabul etmiştim. Kafama aldığım hafif darbeyle yanımdaki bedene baktım.
"Ağlayınca acayip tatlı oluyordun var ya, böyle dudaklarını falan büzüp üüü diye zılgıt atıyordun."
İstemsizce ağzımdan kaçan kıkırtıyla dudaklarım kıvrıldı. Bu tepkime ben bile saşırmıştım ki, yanımdaki beden mühim bir şeyi başarmış gibi heyecanlandı.
"Oha sonunda güldün lan!"
Bu tepkisine daha çok sırıtırken bu his beni ölümüne korkuttu.
Ona doğru biraz dönerek çok kısa bir anlığına yanaklarındaki kirli sakallarını işaret ettim kısa bir anlığına."Sen de değişmişsin bayağı. Olgunlaşmışsın."
"Ee yaşlandık be oğlum." Diye yakındı kendi kendine.
"Kaç oldun, 40 mı?" Dedim alayla.
"Yuh! 27'yim lan daha ben!"
"Ne güzel, demek körpecik bir ihtiyarsın."
Kınamakla, gülmek arasında gidip gelirken asla korkuç olmayan bir tepkiyle kaşlarını çattı.
"Dayak yemek istiyorum Koray abi, desene doğrudan oğlum. Niye kelime oyunları yapıyorsun boşu boşuna?"Anlamsız triplerini es geçerek ayak ucumuzdaki yorganı çektim üzerime.
"Biraz kaysana kenara"Ben pes edip şahsı kendi haline bırakmaya heveslensem de, o mızıkçı mızıkçı takılmayı tercih etmişti.
"Kendin kay."
"Koray ben zaten uçtayım, bi de sen üstüme çıktın. Düşeceğim birazdan."
Aniden dibime girince şokla suratıma baktı.
"Ne, ne, ne? Koray mı?" Diyerek gereksiz bir yükseliş yaşadı yeniden.
"Sanki bir şeyler eksik bu öznede.
40 yaşında değilim dedim, akranın ettin beni. Aramızda hala koskocaman on yaş var, hatırlatırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafuné [boy×boy]
Romantik... Karar aşamamın son gıdımlarında şunu da eklemek isterim; Bu kağıt, hayata istifa dilekçem değildir. Olay benim ölüp ölmemem de değil. Bu amaçsız bir yazı, gelmiş geçmiş en zavallı amacına ulaşamamış intihar mektubudur. Böyle uzun intihar mektubu...