Senin için

575 60 12
                                    

"Nasıl geçti?"

Koray'ın sorusu biraz önce giden psikolog kadına yönelikti. Bir saattir oturduğum koltuktan kıpırdamamıştım. O gider gitmez, Koray damlamıştı evime. Ağzımdan laf almaya çalışıyordu şimdi de.

"İyi." Dedim üstün körü.
"Pek bir şey konuşmadık."

Selin abla'nın verdiği kitabı alıp uzandım ikili koltuğuma. Karşımdaki sandalyede oturan beden yokmuş gibi takılmak istiyordum. Fakat o çok da buna müsaade etmedi. Boylu boyuna uzattığım ayaklarımı toparlatıp, zorla koltuğun ucuna oturdu. Yetmedi, konuşmaya devam etti.

"Senden bir ricada bulunmuş galiba."

Evet anlamında mırıldandım önce.
"Yine bir mektup yazmamı istedi. Bu sefer güzel bir şeyler hakkında." Dedim ve açtığım kitaba diktim gözlerimi. En azından görüş açımı kapatan kitap sayesinde artık onu görmüyordum.

"Ne gibi?" Diye sordu merakla.

"Mesela değer verdiğim bir insan için."

Kısa bir sessizlik oluştu.
"Kime yazacaksın peki?"

"Bilmiyorum."

"Baban için yazmak ister misin?"

Başımı iki yana salladım.
"Onu düşününce suçlu hissetmeye alışığım. Çok da umut verici şeyler çıkmaz o mektuptan."

"Bana yaz o zaman." dedi kısık bir sesle. Şaskınca kitabın üstünden ona baktım. Gözlerini kaçırmış sağa sola bakınıyordu, bir şey dememişti sanki. Bana defalarca yaptığı gibi onu gıcık etmek için güzel bir fırsat geçmişti elime.

"Oğuz abi ya da Selin ablaya yazmayı düşünüyordum aslında." Dedim yalandan bir ciddiyetle. Gülümseyen dudaklarımı kitabımın ardına sakladım.

"Ben dışında herkese yani."

Alıngan tepkisine kahkaha atmamak için dudaklarımı dişliyordum.
Omuzlarımı silktim umursamıyor edasıyla.

"Neyse, nasıl iyi iş çıkaracaksan öyle yap. Yeter ki yap da..." Dedi bu sefer kabullenerek.

Konuyu değiştirdi sonra.
"Ne okuyorsun sen?" diye sordu elimdeki kitabın kapağına hafifce vurarak.

"Kitap."

"Onu görüyoruz. Konusu ne, güzel mi?"

"Sen beğenmezsin." dedim Selin ablayı taklit ederek. Neden böyle dediğini şimdi çok daha iyi anlıyordum.

"Niye beğenmeyeyim yahu? Ver bakayım, bi arkasını okuyayım."

Kitabı elimden çekip aldığında, yerimde doğruldum. Okusun da görsün gününü diye bekledim. O kitabın arkasına göz atarken, ben bir yandan mimiklerini izliyordum dikkatlice. Düz ifadesi, saniyeler içinde birkaç mimiğe büründü. Kaslarını çattı önce, hemencecik düzeltti sonra. Şaşkınlığının sebebi olan cümle gözümün önüne geldi.
...André Aciman, iki erkeğin gözlerinden damarlarına akan bir aşkı okuyucuya yaşatıyor.

"Değişikmiş." dedi kitabı kucağıma geri bırakıp.

"Öyle, ama güzel."

Pek umursamayışı meraklandırdı iyice beni. Dahasını öğrenmek istedim aklındakilerin.
"Sanırım..." dedim ihtiyatla.
"Ben de onlardan biriyim."

Şaşkın ama emin olmak ister gibi baktı gözlerime.
"Kimlerden?"

Selin ablanın dediği şeyleri düşündüm. Terimleri hatırlayamadım. Henüz kendimi bulamadan, ne diye konuşuyordum ki zaten bu konu hakkında onu da bilmiyordum.

Cafuné [boy×boy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin