Tabuttan ev

613 80 5
                                    

Elleri ceplerinde, yanında bir kaç alet edevat ile çelik kapıyı açmaya çalışan bedeni bekliyordu Koray.
İçerisinin önemli bir temizliğe ihtiyacı vardı. Yirmi dakika önce İlker'i kontrol etmek için eve girdiğinde uyuduğunu görmüştü. Bu kadar çok uyuması doğal mıydı, bilmiyordu. Şüphelenip nefeslerini bile kontrol etmişti. Sanki tüm o ayların uykusuzluğunun hıncını çıkarır gibiydi küçük. Kendi uykusuzluğu her gün ona ekleniyordu sanki.

Bu evi de aradan çıkardıktan sonra üniversite zamanından tanıdığı birkaç psikolog arkadaşına durumu danışma kararı aldı. İlker'in yaşadığı şeyler, değil o, kimsenin kolay kolay kaldırabileceği şeyler değildi.

"Bitti abi." Dedi yirmilerindeki genç kapıyı aralayarak.

Koray ise cebinde beklettiği parayı çıkarıp uzattı.
"Tamam kardeşim, Mehmet abime selam söyle."

"Baş üstüne. Hoşgeldin bu arada, gel bi ara ziyarete."

Çok samimiliği olmasa da mahalledeki herkes gibi hal hatır sormalık muhabbet eksik olmazdı aralarında. Ustasıyla daha çok tanışıklığı vardı Koray'ın. Dükkana girer girmez gözü Mehmet abisini aramıştı hatta. Ona, bu şehirde birbaşına öğrenciliğini atlattığı zamanlar kadar ihtiyacı vardı şu anda. En yakın zamanda akıl danışma isteğini karşılayamazsa kafayı yiyebileceğini bile düşündü.

"Geleceğim mutlaka, merak etme. Hadi kolay gelsin."

Alet edevatını toparlayan çırak, merdivenlerden inerek gözden kayboldu. Koray ise aralık kapıyla başbaşa kalma durumunu sıkıntıyla karşılamıştı. Daha içeri girmeden huzursuzluk basmıştı. Üstün körü gördüğünde bile berbat haldeydi. Kimbilir incelese neler çıkacaktı.

Kapıyı iyice açıp içeri girdi. Rutubet ve bozuk yemek kokusu mide bulandırmaya yetiyordu. Girer girmez kendisini karşılayan salon ve mutfak çöpten geçilmiyordu. Hastalık kapmaya bu kadar müsait bir yerden İlker'i tek parça çıkardığı için ne kadar şükretse azdı.

Çok karanlıktı etraf. İnsan tüm gün evde gece olduğunu sanabilirdi. Telefonunun flaşını açıp etrafa tuttu. Üst üste geçmiş kırktan fazla kutu yığını almıştı köşelerin yerini. Her yer birbirine girmiş, ne nerede belli değildi. Yandaki ufak koridora girdi vakit kaybetmeden. İlker'in odası olduğunu bildiği kapıyı açtı. Salona göre çok daha iyiydi. Yarım dağınık bir yatak ve küçük bir kilim vardı. Yatağının karşısında bir duvar saati ve tonlarca yapıştırılmış postiş kağıtlar çekti dikkatini. Saat durmuştu. Kağıtlara yaklaştı iyice. Bir çoğunun yapışkanı dayanmamış yerlere saçılmıştı. Gözleri yazılanlara takıldı.

Tek değilsin.

Her şey yoluna girecek.

Mucize sana da uğrayacak, sabret.

O kadar dayandın, vazgeçme.

Aynaya bak ve gülümsemeye çalış.

Kimseye ihtiyacın yok.

Okudukları kaşlarını çatmasına sebep oldu. Yüreğini sızlattı bir bir hepsi.
Yavaş yavaş attığı adımların arasında aniden ayakkabısı birkaç kırık çıtırtısına denk geldiğinde duraksadı. Gözleri ayaklarının altındaki kırık ayna parçalarına kaydı. Hemen sonrasındaysa tam karşısında, küçük bir komodinde duran akvaryuma...

Dudakları şaşkınlıkla aralanırken tüyleri ürperdi. İçindeki ölü balık şişmiş ve çürümeye başlamıştı. Bunu bile çöpe atmayacak kadar boş ver mişmiydi her şeyi gerçekten?

Perdelerinin aralık olduğu pencerelerin çoğuna gazete yapıştırılmıştı. Küçük bir köşesi düşmüş gazetenin arasından sızan ince ışık çizgisi tam yatağa düşüyordu. Yarı dağınık yatağın üzerinde ve etrafında okuma kitapları ve buruşturulmuş bir ton kağıt vardı.
Her yanıyla terkedilmiş bir evi anımsatıyordu.

Rastgele buruşturulmuş kağıtlardan birini aldı. Bir kaç parçaya bölünmüştü kağıt. Birleştirmeye gerek olmadan ne olduğunu anladı. Anladı, anladı da... Kalbindeki sıkışmanın sebebi kafasını karıştırdı bu sefer. Üç yüzden fazla günün işaretlendiği bir şafak çizelgesiydi. Gitmeden ona bunu verdiğini hatırlıyordu. Öyle ki kulakları verdiği sözü bile anımsamaktan öteye duyar gibi olmuştu. "Ne zaman geri geleceksin?" Diye soran o küçük çocuğa "Tam seneye bugün burada olacağım, söz." Deyişini biraz önce olmuşcasına tanıdı.

Nefes almak için yetersiz geldi aniden bulunduğu yer. Elindekini cebine sıkıştırıp balkonun kapısına ilerledi. Hızlıca arka ceplerini yokladı. Tutunacağı tek dal, sigarası oldu. Elinden kapacaklarmış gibi alel acele yaktığı sigaraya, nefessiz kalan birinin oksijen tüpüne yapışması gibiydi yaptığı muamele. Öyle bir muhtaçlıkla çekti ki soluğunu, sanki hatasını unutacaktı.
Bilseydi gelemeyecek durumda olacağını, hiç umutlandırmazdı küçüğü. Kimseye söz vermemeye dair söz verdiğinde kendine, çelişkisinin farkında değildi.

Koray ne yazık ki hep böyleydi. Çevresindekiler de, bizzat kendisi de ne çektiyse dedikleriyle yaptıklarının ters düşmesindendi.
En çok da İlker'i dağıtmışa benziyordu bu dikkatsizliği.

Ufak ufak bi sağa, bi sola adımlarken  gözlerini ufacık balkonun mermerinde dolaştırdı.
Yerlerde yalnızca kül ve sigara izmaritleri vardı. Bir de köşede sırıtmış, üst üste duran mektup zarfları...

Sigarasını dudakları arasında bekletirken, içlerinde ne yazdığına dair en ufak fikri olmadan eline aldı hepsini. Göz ucuyla üzerinde bir şey yazmayan zarfları inceledi. Birine mektup falan yazdığını düşünüyordu. Nereden tahmin etsindi ki zaten, İlker'in kalemi her eline aldığında azraile yakındığını?..
Kaç insan ölüşüne mektup yazardı, son nefesiyle son kelimesini denk getirmeye çalışırdı ki? Bir Beşir Fuad başarmıştı, bir de İlker başaracaktı işte. Neredeyse...

Fakat neyseki Koray şuan bunlardan haberdar olmayacaktı. Onun bunlara bakacak vakti yoktu o an. Elinden geldiğince ev demeye çekindiği haneyi elden geçirmesi gerekiyordu. Tabii tek başına yapamayacağı barizdi. İstemsizce biten sigarasını elinden bırakır bırakmaz eli telefonuna gitti.

Arayabileceği tek isme ulaşmayı beklediği o arada diğer elinde bekleyen mektupları unutmuştu bile.
Açılan telefonla ise, dostuyla aralarında gurur yapma, tavır alma gibi kavramların bulunmadığını bir kez daha anlamıştı.

"Alo?"

"Oğuz..." dedi çaresiz bir tonla Koray. Arkadaşının burayı böyle görse daha çok üzüleceğine o kadar emindi ki, bi an tereddüte düştü.

"Ne oldu? Kötü bir şey mi oldu?"

Endişeli ses içine biraz su serpip biraz da tebessüm ettirince, sıkıntılı bir nefes çekti ciğerlerine.

"Bana yardım etmen lazım."

Cafuné [boy×boy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin