Özel gün

557 58 18
                                    

Parmak uçlarımın temasında bir kalem... Ucu tertemiz bir sayfayla kafa kafaya.
Mürekkebi özgür kalmak için can çekişiyor, fakat benim aklıma yazacak tek kelime dahi gelmiyor. Ne de zormuş umuda dair cümleler bulmak. Ben alışmışım ağlarken yazmaya, son demlerimde tutunmaya satırlara... Şimdi böyle tasasızken bana verilecek görev mi bu bana? Yazıp içimi dökmem, güzel dileklerle bir şiir ya da hoş, mutlu bir anımı yazmam gerekiyor.

Zihmindeki ıssızlık beraberinde her şey beklendik gidiyor. Güzel olmayan dileklerim ve ben, samanlıkta iğne arar gibi mutlu bir anı arıyorum geçmişe dair. Didikliyorum hatıraları, bi yere varamıyorum. Aklıma yazacak tek bir şey geliyor. Daha doğrusu sadece bir kişi var buna değecek. Onu da yazamam. Zaten umut dolu paragraflar olmalı. Ödevim bu yönde, gönlümdeki ise sonuma doğru bakıyor. Vazgeçmenin kıyısına itiyor beni bu karmaşa. Zorladıkça kendimi, daha da düğümleniyor parmak boğumalarım.

Anlamıyorum da zaten, hangi ara tutundum şu hayat çizgisine de ellerim nasır dolmuş. Haftalar öncesine dayandırdığım sebeplerim bir elin parmağını geçmez olmuş. Garip bir halvet hali akın ederken zihnime, bambaşka bir insana evriliyorum sanki. Sormadan da edemiyorum yine, hatır için yaşar mıymış insan hiç? Yaşıyormuş.

Bir de oturmuş mutluluğa dair harf dizisi arıyorum. Kendi sonumu hesaplarken, mutlu bir son derdine düşmüşüm yeni fark ediyorum.. Aklımdan çıkmayan o kişi için alıyorum yeniden kalemi elime. Yine bile akmıyor sözcükler kağıda, fikirlerim tıkalı. Galiba yüreğim süzmüyor hislerimi adam akıllı. Çünkü içten içe düşünüyorum, yazsam ne yazacağım sanki? Ne kadar samimi olabileceğim, ya da ne kadar dürüst? Ben söyliyeyim, hiç.

En iyisi mi, ben yazayım. Tüm kalbimle...
En yeraltı halimle. Aşksa aşk, acıysa acı... Vermem, okutmam kimseye olur biter. Yazmadım derim, içimden gelmedi. Halbuki içimi dökeceğim, kimseye de söylemeyeceğim. Hatta belki yakacağım sonra. Alt tarafı bir kağıt, ne kadar bela olabilir başıma.. Sadece dikkatli olmam lazım, çokca dikkatli.

...

Günden güne ağırlaştığını hissettiğim saçlarım gitti bugün. Koray kesti akşam üzerine doğru. Bana da göstermedi son ana kadar. Sandım ki çocukluğumdaki gibi üç numaraya vuracak. Fakat sadece arkaları makineyle kısaltıp uzun tutamlara makasla müdahale etti.

İşi bitince aynayla karşılaştırdı beni.
Göz altlarıma kadar ulaşmış eski saçlarım, artık kaşlarımın hizasındaydı. Fazla kısaltmamış, sadece toparlamıştı.  Sanki kel kalmışım gibi hafiflemiştim halbuki. Dağınık ve doğal kesilmiş tutamlar kuaför elinden çıkmış kadar ustacaydı.

"Bu kadar mı?" Dedim şaşkınca.
Aynadan arkamdaki bedenin gözlerine emin olmak ister gibi baktım. Sebepsizce  hala saçımın üç numara olacağı beklentisindeydim. O ise gülümseyip parmaklarını saçlarıma daldırdı.

"Yakıştı sana." Dedi eli saçlarımla oynarken. Benden bağımsız bir refleksle gözlerimi kaçırdım.

"Saç kesebildiğini bilmiyordum."

"Askerden sonra kuaförlük eğitimi aldım. Bu işi yaptım buraya gelene kadar da."

Onun güncel mesleğini yeni öğreniyordum. Bihaberdim her şeyinden. Beraber haftalarımız geçmesine rağmen tanımıyordum şimdiki Koray'ı. Sevgilisini, ailesiyle arasını, yeni hobilerini, heyecanlarını, geleceğe dair hayallerini...
En çok merak ettiğim, ama en az tanıdığım da o idi.

"Hadi." Dedi aniden ve bileğimden tutup beni odasına çekiştirmeye başladı.
"Sana bir kaç parça şey almıştım geçen. Onları dene."

Bu ansızın gelen hareketlilikle, ne tepki vereceğimi bilemedim. Uysal bir şekilde peşinden gittim ve yatağının üzerine özenle serdiği birkaç parça kıyafeti gördüm. Salaş bir beyaz gömlek ve kot pantolona bön bön bakmayı sürdürürken, Koray tişörtümü hafiften tutup çıkar der gibi salladı.

"Çıkar bakalım şunu."

Gömleği eline aldı üzerime tutup üstün körü ölçmeye çalıştı.
"Umarım tam olur." 

Daha fazla vakit kaybetmeden tişörtümü çıkardım. Onun bakışları altındayken fazla çekinceliydim. Fakat bunu belli etmekten utanıyordum, bu yüzden rahat rolüne zorladım kendimi. Gömleği iki kenarından tutarak giymemde yardımcı oldu. Sıra düğmeleri iliklemeye gelince, oradan da geri kalmadı. Sanki bir bebeği giydirir gibi özenle ilgileniyordu.

En aşağıdan iliklenmeye başlanan düğmeler yukarıya tırmandıkça nefesimi daraltıyordu. Bu yakınlık yakıcı geliyordu. Varla yok arası temas ediyordu bazen tenime. Karşımdakinin Koray olduğunu bilmesem, bilerek yaptığını düşünürdüm. Fakat sorun, onun bu yakınlığını yanlış anlayan benden başkasında değildi. Ellerimle durdum onu. Kontrolü elime almak isteyerek geri çekildim.

"Çok yavaş yapıyorsun." Dedim şöylenir gibi. Düğmeleri hızlıca kendim ilikleyip bitirdim. O ise hala bana sarsuk bir gülümsemeyle bakıyordu.

Tekrar bana yaklaşıp bir kolumu kendisine çekti. Bileklerime değen bol kol uçlarını dirseğime kadar katladı düzgünce. Biraz öncenin aksine seriydi hareketleri. Diğer kolu da hızla düzeltip şöyle bir baktı üstüme başıma.

"Güzel oldu." Deyince, beğendiğimi belli ederek gülümsedim ben de. Biraz da mahcup olmuştum.

"Gerek yoktu aslında. Zaten evdeyim, bi yere gittiğim yok ki."

Sakince yakalarımı da düzeltti.
"Bir yere gitmesen bile, kendini şımartmak iyidir."

Dönüp yataktaki pantolonu aldı. Bana uzatıp geri çekildi.
"Bunu da giydin mi tamamsın."

Gergin bir donuklukta dikildim bir süre öylece. O böyle bakarken eşofmanımı dank diye indirmek zordu benim için haliyle. Onun karşımda olduğu gerçeğini düşünmemeye çalışarak yeni pantolonumu giydim. Hiç de rahatsız olduğumu anlayıp bakmayayım da demiyordu. Anca değişik değişik sırıtıyordu.

Tekrar ayna karşısına geçip kendime bakana kadar bambaşka bir insana dönüşeceğimi düşünmezdim. Alt tarafı iki parça kıyafetti. Fakat insandaki havayı
epey bir evriltiyordu. Yatağın kenarına oturmuş, yeni tarzımla tanışma sürecimi izleyen bedene döndüm ve memnun bir tebessüm bıraktım.

"Teşekkür ederim." Dedim yine saklı bir mahcubiyetle.

O ise sadece gülümsedi. Rica eder gibi.
Adeta iltifat eden bakışlarına ekledi mütevazi tepkisini. Gömleğin düğmelerimi geri çözmek üzere harekete geçince beni durdurdu.

"Çıkarma, kalsın."

"Ama denedim zaten. Pislenmesin şimdi. Özel bir günde giyerim."

"Bugün özel bir gün zaten."

Kafa karışıklığıyla kaşlarımı çattım..
"Hangi gündeyiz ki? Bayram falan mı?"

"Gibi." Dedi ipucu verir misali. Aklım daha da karıştı. Günler ve tarihlerden bihaber oluşumun azizliğine uğruyordum. Meraklı ifademi sürdürdüm. O ise pes ettiğini belli eden bir soluk verdi. Belli ki gizemli bırakmaktan vazgeçmişti. Ayaklandı ve yanıma geldi. Dudaklarındaki hafif tebessüm ve gözlerindeki durgunlukla baktı yüzüme. Yine bu ani yakınlıkla yüreğim ağzıma geldi. Kollarını etrafıma sarıp sarıldı. Aklım uçtu gitti tabii. Sonra sesi ağır bir yükle bindi kulaklarıma. 

"Doğum günün kutlu olsun."

Cafuné [boy×boy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin