Rüyaya uyanış

583 69 17
                                    

"İsmet ben çıkıyorum oğlum."

Uzandığım koltuktan, kapının önündeki kadına çevirdim bakışlarımı. Siyah uzun montunun omuzlarına kıpkırmızı saçları dökülmüş, kolunun altındaki çantasına sarılmıştı. Gözlerinde o hep sürdüğü siyah boyalardan vardı. Ben mi beyaza kördüm, o mu gecenin bu saatine meydan okuyacak kadar karanlıktı ayırt edemedim.

"Karnım ağrıyor anne." Dedim ellerimi karnıma dayayarak. Gitmesini istemedim. Alnımdan süzülen ter damlaları, balkonun açık kapısından içeri süzülen o akşam serinliğiyle alay ediyordu. Kim böyle bir havada terlerdi?..

O ise sakinlikle gülümsedi.
"Dinlen biraz. Sabaha kadar geçer."

Mutluluğu gözlerinden okunan bir haldeydi. Gideceğimi sandığından mıydı bu hevesi?

"Ya geçmezse? Aradığımda açar mısın?"

"Telefonum kapalı olur muhtemelen. Geçmezse çıkıp acile gidersin. Hemen iki sokak arkada zaten."

Başımı umutsuzca önüme çevirdim. Tabii ya, giderdim...
Tavana dikili gözlerim ağırca kapanırken gidişinin işareti olan kapının sesi kulaklarıma çarptı. Bu böyle de kalmadı. Çaresizliğime arka çıkan kilit sesi ise, kirpiklerime tutunan ufak bir isyan damlasını şakağımdaki tere karıştırmıştı. Yine son golünü atmıştı.

Dudaklarım tanımsız bir tebessümün peşine düştü. Yakalarımı yokladı umarsız bir boşvermişlik.
Eğer gitmeseydi amacına ulaştıracaktım halbuki. Bu kadar kaçmasına gerek yoktu. Gözlerimin içine bakarak başladığı işi aynı soğukkanlılıkla bitirememesi benim sorunum değildi. Beni böyle kışkırtarak tüm oyunu uzatıyordu.

Sonraki seneryo belli nihayetinde. Tuvalete gidip tüm içimdeki pisliği atmam gerekiyor. Fakat bir terslik var. Göz kapaklarım neden bu kadar ağır? Neden kıpırdayamıyorum? Üzerime çöken şu illet ağırlık da neyin nesi? Koltuktan bir boşluğa naklediliyorum. Yeniden bir rüyada mı ölüyorum?

Boğazıma bir çift el yapışıyor. Parmakları düğüm gibi sımsıkı ama aksine nefesimi açıyor. Hatta almamam gereken miktarda oksijenle dolup taşıyorum. Gözlerim nefes alırcasına açılıyor. Burası evim değil. Koray'ın evindeyim hala. Fakat kimsecikler yok.

Bir umut ayaklanıp salona adımlıyorum. Oğuz abi ve Korayı göremeyince huzursuzluk kaplıyor içimi. Burada da her şey tuhaf gibi...

Aniden dudaklarımda hissettiğim ıslaklığa gitti elim. Gözlerim kırmızıya boyanan parmaklarıma değdi. Oluk oluk burnum kanıyordu. Hızlıca banyoya koşturdum. Çeşmeyi açıp avucumda dolan suyu suratıma çarpmadan önce karşımdaki aynaya kaydı bakışlarım. Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.

Burnum kanamıyor, ben öyle sanıyormuşum.
Göz pınarlarımdan dudaklarıma uzanan kırmızı bir çizgiymiş beni yanılgıya düşüren. Meğersem kan ağlıyormuşum.

Hala avucuma akan çeşmenin sesine odağım kilitlenince avuçlarımı bir hışımla yüzüme vurdum. İyice temizledim gözlerimi. Uyandığımı sanmıştım ama belli ki hala bilincimin hapsindeydim.

Balkona çıktım hava almak için. Mevsim kafa karıştıracak kadar güzel. İnsana tüm ısı değerlerini unutturacak bir esinti derimin üzerinde koşuşturuyor.
Sanki burası yıllardır yaşadığım yer değil.
Daha önce hiç böyle bir mavi görmemiştim gökyüzünde. Bu göz kamaştırıcı görüntüye rağmen sokaktan tek bir insan bile geçmiyor. Böylesi bir dinginlik, alışagelmedik. Varoluşundan beri en sessiz halini yaşıyor dünya. Ben ise doğumumdan beri en gerçek yalnızlıkla tanışıyorum. Didik didik aramama gerek yok her yeri. Biliyorum, güzele dönüşen bir rüyadayım ve bu koskoca gezegende sadece ben yaşıyorum.

Cafuné [boy×boy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin