3, twenty questions

111 5 0
                                    

i was enchanted to meet you

🎉

- Merhaba.

İlk adımı atan Grace olmuştu, pişman olmamayı umarak. Ama zaten yapısı böyleydi; çok fazla kişiyle tanışır, çoğu kişiyle arkadaş kalmaya çalışırdı. Ama bu karşısındaki çocuk sıradan bir arkadaşla tanışmasından daha farklı hissettirmişti.

Luke bel hizasına ulaşan el ile gözlerinin daldığı ela irislerden ayırdı ve genç kadının elini sıktı. Biraz fazla resmi bir iletişim yolu olabilirdi, şimdilik.

- Merhaba. Ben Luke.

Grace duyduğu isimle hafifçe gülümserken neden bu hafta çıktığı her gece onu izlemeye geldiği sorusunu aklının bir köşesine yazdı. Sohbetin ilerleyen dakikalarında elbette soracaktı.

- Pekala Luke, sonunda buldun beni. Ben de Grace.

Luke yediği iğneleme dışında sonunda genç kadınla tanıştığı için gülümsedi. Bu gülümseme Grace'de tuhaf bir his bırakırken Luke hiç beklemeden elindeki bardağı karşısındaki genç kadına uzattı.

- Teşekkürler.

Grace ucuz biradan hiç hoşlanmazdı ama henüz yeni tanıştığı çocuğa bunu söylemek istemiyordu.

İki genç insan da ne diyeceğini bilemez bir şekilde birbirine bakarken yüksek parti müziği ikisinin de beynine acı vermeye başlamıştı. Terasa çıkmayı ilk teklif eden Grace olurken temiz havaya çıkarken terastan çıkan Calum ve Luke göz göze geldiler. Sarışın adamın yakın arkadaşı önlerinden giden kızı görünce keyifli bir şekilde gülümserken Luke'a yavaşça fısıldadı.

- İyi şanslar.

O da biliyordu ki Luke partilere kızlarla yatmak için gelmezdi, en son bir partiye gittiğinde aşık olmuştu. Grace'in de farklı olduğunu biliyordu.

🎉

- Tam bir New Yorker gibi durduğunu söylemem gerekse de burada mı doğdun?

Grace Luke'un sorduğu soru karşısında önünde yeni tanıştığı biri olduğu için her sorulduğunda olduğu gibi düşüncelere dalıp gitmekten kendini geri çekti.

- Aslında Florida'da Lake City diye küçük bir şehirde doğdum ama 10 yaşındayken New York'a geldim.

- Ailenle birlikte mi? Onlar nerede?

Grace bu sorunun geleceğini tahmin edeceği için üzgün gibi bir ifade takındı yüzüne.

- Üzgünüm, hakkın bitti.

Terasa çıktıklarında sohbet etmek istediklerini ama ikisinin de konuşacak konu bulamadıklarını fark ettiklerinde Grace yeni tanıştığı çoğu insanla oynadığı 20 soru oyunu fikrini ortaya atmıştı. Sorular yirmiyi geçmiş ve evet hayırdan çıkmıştı ama ikisi de sohbet etmeyi bırakmak istemiyorlardı. Yeni tanışan iki insana göre çok eğleniyorlardı.

- Çocukken ne olmak istiyordun?

Grace onun Sidney, Avustralya'da doğduğunu, henüz geçen yıl Noel'de New York'a geldiğini öğrenmişti. Bu da başlangıçtaki basit sorulara benziyordu fakat aklına derin bir şeyler gelmemişti.

- Tamam, söyleyeceğim ama dalga geçmek yok.

Luke muzip bir ifadeyle Grace'e bakınca genç kadın eliyle ağzına fermuar çeker gibi yaptı.

- Uzun yol şoförü. (ölürüm Türkiyem)

Grace duyduğu şeye verdiği ilk tepki gülüşüyle beraber geldi.

- Ne?

Luke güldüğü için kızgın tutmaya çalıştığı yüzüyle açıklama yapmaya devam etti.

- Genellikle tırlarla yük taşıyanları çok sevmiştim hep. Düşünsene, böyle, arkada bir ton yükü sadece direksiyon çevirerek taşıyorsun. Bütün bir tır sana ait ve yanında gereksiz konuşan biri olmadan istediğin gibi müzik dinleyebiliyorsun.

Genç adam hayallerini anlatıyormuş gibi büyülü bir sesle konuşurken Grace kahkahalara boğulmuştu.

- Tabii en sonunda psikoloji okuyan bir müzisyen oldum ama bu konumuz değil.

Farkında olmadan kendini kaptırıp dinlediği, beynine yavaşça işleyen genç kadının kahkahası bir anda durduğunda Grace duyduğu şeyle şok olmuştu.

- Müzisyen misin?

Bir saatten fazladır oynadıkları oyunda onu gittiği üniversitede aynı bölümde ortak dersleri olduğunu öğrenmişti ama müziğe dair sadece Grace ve sesinin güzelliği hakkında konuşmuşlardı.

- Birlikte geldiğim arkadaşım Calum'un da içinde olduğu 4 kişilik bir grubumuz. O bas çalıyor, elektrogitar ve bateri de var. Ben de solistim, şarkıları yazıp söylüyorum.

Grace soru hakkı kuralını çiğneyip öğrendiği gerçekle çok şaşırmıştı. Luke'un hiç öyle biri olabileceğini düşünmemişti.

- Şarkı da yazıyorsun yani?

Luke omuzlarını düşürüp alçak gönüllü bir tavır takındı.

- Kendi çapımda, amatörce bir şeyler.

- Bir gün sizi dinleme ya da şarkılarını okuma gibi bir şansım olur mu?

Luke Grace'in bu konuda ona destek çıkmasına sevinmişti zira bu aralar yaptığı işin boşa gittiğini düşünmeye başlamıştı.

- Tabii ki. Her Cuma asıl işi müzik olan bir barda sahne alıyoruz. Times Meydanında büyük bir mekan. Uygun olduğun zamanı ve kaç kişiyle geleceğini söylersen senin için bir masa rezerve edebilirim.

Grace Luke'un bu konuda çok hevesli olmayan ses tonunu ve halini görse de bunu daha sonra konuşmayı planlayıp bir inceliği için teşekkür etti.

Luke Florida'dan buraya taşınmasıyla ilgili yeni bir soru soracağı sırada terasın sürgülü kapısı uzun bir süre sonra açıldı, kapıda Brook belirdi. Hızlı gözlerle etrafı tarayıp salıncağın üzerinde onları görünce hızlı adımlarla yanlarına geldi.

- Luke sen misin?

Arkadaşının kaba tavrına karşı onu uyarmayı sonraya bırakıp Brooke'un endişeli sesine odaklandı.

- Calum zil zurna sarhoş oldu ve kendi kendine bağırarak konuşmaya başladı. Müziğin sesini kısmama ya da kapatmama izin vermiyor. Bir baksan iyi edersin.

Luke arkadaşının vazgeçilmez huyuna bir kez daha göz devirip yerinden kalktı ve iki genç kadın arkasında terastan salona döndü. Onu boş ve dağılmış salonun ortasında, yere oturup etrafa bakan arkadaşı karşılarken direk onun yanına ilerledi.

Partinin en yoğun olduğu anlarda terasa çıkmışlardı ve evde kimse kalmadığına göre iki saatten epey fazladır oradalardı. Başında biri olmaması da alkolik Calum'a istediği fırsatı vermişti.

Genç adam çok da ağır olmayan arkadaşını kızların da yardımıyla yerden kaldırıp bir kolunu omzuna attı ve kapıya ilerlemeye başladı. Kapıdan çıkıp asansöre ilerlerken ona veda etmeden gitmediğini fark eden Grace hafif yüksek bir sesle adını seslendi. Aralarında iki ya da üç adım vardı.

- Son bir soru daha.

Ama bunun bir farkı vardı, ikisi de cevabı adları gibi biliyorlardı. İkisinin de cevabı aynıydı çünkü.

- Şimdiye kadar en çok eğlendiğin parti hangisiydi?

Sarışın adam bir an bile tereddüt etmeden cevap verip gelen asansöre bindi.

- Buydu.

🎉

all my loves.
- mısra

to die for // hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin