yirmi beş

24.4K 2.4K 3.2K
                                    

Bunu yaptığımıza inanamıyorum!

Dehşet dolu bir ifadeyle italik harflerle yazılmış Santorini Cafe yazısına bakıyordum.

Gerçekten inanamıyorum!

"Gidelim bence." dedim arkama dönerek uzaklaşmaya çalışırken.

Koluma girmiş İlke beni durdurdu. "Aşkım, o kafeye gireceğiz ve salak Tarko'nun salak imalarından falan kurtulacaksın. Çünkü ortada hoşlanma durumları yok. Tamam?"

Tarık homurdandı ve İlke'nin elini kolumdan çekti. "Sikik sikik konuşma."

Tarık'a uyarıcı bir bakış atarak yanımdaki Elif ve Başak'a baktım. Eliyle 'aman çok da şeyimde' hareketi yaparak bu sefer koluma o girdi.

"Sevgi pıtırcığım, o kafeye gireceğiz ve hislerinin karşılıklı olacağını göreceksin, tamam?" İlke'nin sesini taklit ederek benimle konuşurken gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

"Pardon da benim özgür düşüncelerim var ve kimsenin benim aşk hayatıma karışmasına gerek yok?" Gülerek konuştum.

"Nah!" Tarık ve İlke'nin senkronize bir şekilde söylediği şeyle gözlerim kocaman açıldı.

"Sen ve düşüncelerine mi güvenelim? Oğlum şimdi seni burada iki dakika kendinle baş başa bıraksam kendini bir şekilde hapise falan tıktırırsın lan? Öyle bir kafan var ki bir senaryo uyduruyorsun ağzım açık kalıyor."

Tarık'ın dediğine sessiz kalmayı tercih ettim. Abartıyorlardı...

"Sadece buraya geldiğimiz için Dorian bunun planlı bir şey olduğunu anlayabilir ve benim ondan hoşlanmadığımı anlamamasına rağmen bundan sonra şüphelenebilir ve bundan rahatsız olup bir daha asla yüzüme bakmadıktan sonra onun hakkında öğrendiğim şeyleri okula anlatacağım korkusuyla yaşar ve ben ona korkusunun yersiz olmasını anlatmak için peşinden koşunca beni bir sapık gibi görür ve tacizci olarak polise şikayet edebilir. Homofobik düzende beni hemen içeri tıktırır ve Dorian bu şekilde benden tamamen kurtulmuş olur."

Hepsi ağzı açık bir şekilde bana bakarken elimi iki yana açtım. "Sonuç Dorian açısından iyi gözükse de ben içerde olmuş olurum?"

Kısa bir sessizlik oluştu.

"Barış senin ciddili sorunların var, biliyorsun değil mi?" dedi Tarık elini omzuma koyarken. Dudağımı büzdüm ve üzgün bir surat yaptım.

"Ya da sevgili abiciğim, bizi sadece buraya gelmiş bir arkadaş grubu gibi görür ve biz de sadece tanışmış oluruz. Sizin de arkadaşlığınız bir seviye daha atlar biz de o sırada onun senden hoşlanıp hoşlanmadığını anlamaya çalışırız?" Elif önüme geçip konuşunca dudağımı biraz daha büzdüm.

Of! Keşke gelmeseydim.

"Hadi aptal gibi dikilmeyelim burada, girin içeri." İlke önden yürürken diğerleri de peşinden ilerledi. Son kez sıkıntılı bir şekilde kafenin tabelasına bakarken iç çektim ve ben de ilerledim.

Kapı küçük bir gıcırtıyla açıldı. Yerler koyu kahve parkelerle döşenmişti, bu da nostaljik bir görünüm veriyordu. Masalar da tahta ve geniş aralıklarla dizilmişti. Belli köşelerde koltuklu geniş masalar varken cam kenarlarına yakın olan yerlerde iki kişilik küçük masalar yer alıyordu.

Mekan ağır bir havaya sahipti. Bunu yayılan yoğun kahve kokusuna bağlıyordum. Geniş olmasına rağmen atmosferi insanın içini sıkıntıya düşürüyor gibiydi. Ya da ben şu an aşırı gergin olduğum için böyle hissediyordum, emin değilim. Tavandan uzanan ampullere ve çeşitli motiflere takıldı gözüm. Rüya kapanları hatta minik saksılar... Duvarlarda çeşitli meleklerin resmedildiği küçük tablolar vardı. Kasa kısmı solumuzdaydı, hem kendimiz sipariş verebiliyor hem de garson çağırabiliyorduk.

falcı | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin