Gerçekten izin vermek için oldukça heyecanlıyım aslında, hayatım boyunca kendimle başbaşa kalmış olan ben ilk defa sohbetimize bir başkasını daha dahil edeceğim. Bir başkası daha bilecek darmadağın aklımın içinde yer alan bütün her şeyi, kirli çamaşırmış misali oraya buraya fırlattığım bütün kırıkları, belki bir sandalyenin üzerinde üst üste bindirilmiş tüm heveslerimi, bir bardak kırılmış ve kırıkları zeminden hiç toplanmamış gibi her seferinde ayaklarıma batan söyleyemediğim bütün kelimeleri, kendimi anlatmak için kullanmadığım her bir şeyi, sesimi yükseltmeyi dahi beceremediğim her bir seferi, kendim olmayı beceremediğim her saniyeyi...
Artık bilen tek ben olmayacağım için...
"Gerçekten emin misin bunu istediğine?"
Kulağıma ulaşan küçük kıkırtı sesinden sonra yüksek sesle gelen onaylar tarzı kelimeler iyice gardımı indirdiğinde onun ne yapmaya çalıştığı hakkında en ufak fikrim yok.
Bu kadar mutlu olması garip değil mi?
"Beklentiler altında ezilip gidiyorum."
Doğru, herkesin benim için biçtiği mükemmel kalıba uyamayacak kadar fazlayım ben fakat benden istediklerini karşılayamayacak kadar da eksiğim bir yandan. Kimsenin benden ne istediğini bilmiyorum işin doğrusu, anlatılan her şeyde kendimi strese sokuyor ve geri dönüşü olmayacak şekilde paramparça ediyorum, neden yaptığım ise benim için kocaman bir muamma.
"En iyisi olmak gibi mi mesela? Okul ya da iş hayatında falan?"
Gülüyorum, eğer böyle olsa çok kolay olurdu çünkü. Sadece biraz daha fazla çalışmam gerekirdi, biraz daha fazla denemem... Öyle değil işte, Hiçbir zaman en iyisi olmamı kimse istememişti.
Eğer birisi istese mutlaka olurdum.
"Hayır."
Tahmin ediyor gibi "hmmm" tarzı sesler çıkarışını dinlerken oldukça heyecanlıyım. Aklımın karanlık köşelerine kendi isteğimle birini davet ediyorum ve o da gelmek için pek bir hevesli. Neden olduğunu ise hiç anlamıyorum.
"Ne olabilir ki o zaman? Olmadığın biri gibi davranmanı falan mı bekliyorlar senden? Herkesin gözünde iyi olman gibi, falan, bilemiyorum. Sendeki işler bayağı karışıkmış. Neyseki çok iyi bir düzenleyiciyimdir, biliyor muydun? Hiçbir şeyin ait olmadığı yerde bulunmasına dayanamam, senin karmaşanı da toparlamak istiyorum."
Keşke o kadar kolay olsa, toparlanabilir olsa...
Toplardım.
"Benden istedikleri şey en iyisi olmam değil, zaten bunu isteselerdi, pekâlâ yapabilirdim. Benden istenilen en kötüsü olmam. İşe bak ki nasıl yapacağım hakkında hiç fikrim yok."
"İlginç."
Şaşkın sesinden sonra tekrar gülüyorum. Mutlu değilim fakat nasıl oluyorsa gülüyorum işte. Hiçbir şey yapmasa bile beni güldürüyor.
"Bir insan neden birinden en kötüsü olmasını istesin ki? Acaba sen yanlış yorumluyor olabilir misin?"
"Bilmem." Dedim. Hiçbir şey bilmiyorum.
"Anlat bana, bu kanıya nasıl vardın?"
Bu konuda söyleyebileceğim birçok şey var, hatta o kadar fazlalar ki bahsettiğim her yana saçılmış kirli çamaşırlar örneği gibi, birini alsam, diğerini unuturum.
"Denedim."
Sesim öyle çaresiz çıkıyordu ki kendime acımadan edemiyorum. Ona güçlü görünebilmek için göremeyeceğini bile bile oturduğum yerde sırtımı dikleştiriyorum fakat sesimin titreyişinden kendimi alamıyorum.
"En iyisi olmayı denedim. Dışarıdan mükemmel görünmeyi denedim ve bunu başardım. Herkesin isteyeceği ideal birine dönüşmüştüm, tek kelimeyle kusursuzdum, en iyisiydim. Ders notlarım mükemmeldi, insanlarla ilişkilerim de öyle, kezâ. İyi olabilecek her özelliği kendime eklemeyi denedim; iyimserlik, hoşgörü, yardımseverlik, sosyallik... Benden küçük olan herkesin rol modeliydim. Mutluydum bunun için, mutluluğum uzun sürmedi."
Arada titreyen sesime aldırmıyorum hiç. O bir yabancı, ne ailem, ne arkadaşım ne de düşmanım. Bir yabancı, beni yargılayamaz, hoş, bunu zaten yapmaz.
Ona güvenmemin tek sebebi sesindeki huzur.
"O zaman?"
"Bu gerçekleştiğinde... çok fazla söze maruz kaldım. Hata yapma gibi bir lüksüm kalmamıştı artık, kötü olma gibi bir şeyim de yoktu. Herkes ondan sonra bana taş bebekmişim gibi muamele etmeye başladı, olumsuz olan hiçbir şey yapamazdım, yüzüm bir saniyeliğine bile düşemezdi, notlarım doksan dokuzun altına asla inemezdi... Ben hiç kötü zamanlar geçiremezdim. Bunu devam ettiremedim, zorlu zamanlar geçirirken mükemmel profili çizmeye dayanamadım. Notlarım düştü, gülümsemelerim silindi, iyimserliğin kayboldu, yüzüm çöktü. İyi değildim ve bunu bana kimse hoş görmedi. Ne sorunum olabilirdi acaba? O kadar mükemmelken, paraya para demiyorken, başarılıyken mutsuz olmaya ne hakkım vardı? Ondan sonrası benim için oldukça sancılıydı."
Derin bir iç çekiyor, konuşmak ve konuşmamak arasında kalmış gibi.
"Bunu hepimiz yapıyoruz. Hepimiz sadece kendi iç dünyamızı ve kendi sorunlarımızı biliyoruz. Sonra... Sonra dıştan bakılınca bizden daha iyi bir hayata sahip olan herkese karşı bir önyargı oluşuyor içimizde. Tanrı aşkına, istediği her şeye sahipken bu neyin üzüntüsü, neyin depresyonu, diyoruz çokça. Eğer sahip olduğu özellikler çok mükemmelse o kişinin de insan olduğunu unutuyoruz ister istemez."
"Ailem oldukça karışmaya başladı bu sefer, iyi olmamamı fark etmemeleri üzerine bir de beni eskisi kadar iyi olmamakla suçladılar, onlar için hep bir dahası vardı. Ben o dahaların zirvesine hiç ulaşamadım fakat en dibini gördüm bugün."
"Çok alakasız ama bir şey söylemek istiyorum. Sesin çok güzel."
"Efendim?"
Dediğinin üzerine şaşırıyorum çünkü sesim berbat durumda olmalı, saatlerce ağladığım için.
"Sesin diyorum, çok güzel bir tonu var. Her ne anlatırsan anlat sıkılmam hiç."
"Daha iyi olduğu zamanlar da olmuştu. Yine de teşekkür ederim."
"Saat çoktan on iki oldu, evde misin? Ağlıyordun telefonu açtığında, yorulduysan uyumalısın, yarın tekrar konuşabiliriz istersen. Sakın senden sıkılmışım gibi düşünme, sadece sesin... her saniye biraz daha uykulu gelmeye başlıyor."
Yanlış anlaşılmamak için hızlı hızlı kurduğu cümlelere gülüyorum, haklı. Çok yorgunum.
"Haklısın, çok uykum var."
"Yarın saat dokuzda diyelim mi?"
Tekrar başımı salladım.
"Yarın saat dokuzda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metanoia
Short Story"Nefretimin içinde boğulan ruhumu dışarıdan izliyorum." [marklee+leedonghyuck]