8|daha fazla katlanamıyorum

297 46 18
                                    

"Ben artık katlanamıyorum Mark. Dayanamıyorum, hiçbir şeye müsamaha gösteremiyorum. Öyle doldum ki... Öyle doldum ki her an patlayabilecekmiş gibi hissetmekten alıkoyamıyorum kendimi. İçten içe ölüyorum."

Tatlı gün ışığının ağlarken titreyen sesi ve hıçkırıkları kadar ruhumu paramparça eden bir şey daha yok sanırım. Öyle ki bugün sızlayan vücudumdaki her bir darbenin morarmış yerleri uyuşuveriyor, onun acısı doluyor ruhuma, ondan başka hiçbir şey hissedemiyorum. Aramıza giren dört yüz elli dört kilometre anlamını yitiriyor ve ben onu hiç göremesem bile, ağlaması için omuzumu destek veriyorum.

"Eğer istiyorsan tüm kırıklarını ortaya dökebilirsin Haechan. Sana söz veriyorum, toplamana ve gereksiz olanları atmana yardım ederim. Ama öyle çok bir şey bekleme benden, malûm henüz kendi zihnimi bile tam anlamıyla toplamış sayılmam. Yine de seninkini toparlamak için elimden geleni yaparım."

"İlk zamanlarda görmezden gelip sonraya bıraktığım her şey göğsümde kocaman bir ağırlık yapıyor, orada yer zapt etmişler kendilerine ve ben birazını daha sığdıramıyorum. Ben artık çok çabuk üzülüyorum, Mark, öyle üzülüyorum ki hep yüzümü süsleyen o kocaman gülümsemeyi bile takınamıyorum. Hep başarılı olduğum rol yapmada tam bir işe yaramaz haline geliyorum ve bu en çok bana zarar veriyor. Çünkü herkes... herkes üzülmemin daha iyi olduğunu savunuyor. Ben insan değilmişim gibi gözümün içine baka baka kötü olmamı söylüyorlar. Bende yanlış bir şeylerin olduğunu, aslında kız olmam gerektiğini falan söylüyorlar sürekli. Üzülüyorum sonra. Tanrı aşkına, insanlar nasıl bu kadar acımasız olabiliyor?"

İkimiz de göğsümüze ağır gelen kırıklardan yorgunuz ve bunu sadece birbirimize söylüyoruz. Dört yüz elli dört kilometre öteden birbirimizin derdine şifa olmaya çalışıyoruz biz, her ne kadar başaramayacak olsak bile sadece buna bel bağlıyoruz.

Başka nasıl yaşarız ki?

Bizi bu durumdan çekip çıkartabilecek birilerinin yokluğuna da kızamıyoruz biz, işimiz gücümüz kendimiz olmuş artık, ölüyor bile olsak bunu kimseye söylemeyecek kıvama gelmişiz ve tek isteğimiz uzak olmak. Her türlü kötü sözden, bakıştan, gülüşten... Hepsinden uzak olmak istiyoruz.

Ve bu istediğimiz şey mesafeleri de beraberine alarak aramızdaki mesafenin çok uzağına doğru gidiyor.

"Birçok kişi var dünyanın belirli kurallarla ayakta kalacağını düşünen, işte o kişiler bizim canımızı bu kadar yakanlar. Ne olmuş yani birini seviyorsak? Bu kişiler şey değil mi... Hani şu aşkın bedenlerle değil, ruhlarla yaşandığını söyleyen? Peki ya şimdi neden biz birini sevdik diye dünyanın en korkunç yaratığı haline bürünüyoruz?"

"Sanırım insanlar kör olmuş, gerçekten canavar olan hiçbir şeyi göremiyorlar, gerçekten kötü olan kimsenin farkında değiller. Sadece işleri güçleri bizmişiz gibi hissediyorum bazen, Mark. Böyle zamanlarda herkesten ve her şeyden uzaklaşıp içimdeki her bir bozukluğu yoluna koymayı denerim fakat artık öyle değil. Şimdilerde, seninle tanıştığımdan beri tek istediğim şey yanında olmak. Uzaklardan gelen sesinle yetinmek ne kadar zor anlatamam sana ve hayallerin saçma olduğunu düşünmeme rağmen yüzünü, ellerini tutan ellerimi bir de bana gülümseyişini hayal etmekten alıkoyamıyorum kendimi. Böyle zamanlarda... aklımın içinde çığlık çığlığa yankılanan onca sesi yatıştırmak için tek yapabileceğim şey bu."

"Biliyor musun, Haechan? Aramızdaki kilometrelerce uzaklık daha önce hiç bu kadar yakın hissettirmemişti."

"Eğer Seoul'de bir üniversite kazanırsam babam gitmemi söyledi, bir daha geri dönmemem şartıyla para yardımı yapacakmış. Yani... bir şansım var."

"Kazandığın üniversite ne zaman açıklanacak?"

"Gelecek hafta pazartesi günü. Yapamayacağım Mark, gerçekten olmayacak. Sınava girerken çok kötüydüm. Her gün kendimi yiyip bitiriyorum ve bütün kötü hislerimi açığa çıkartan herkesten nefret ediyorum. Nefretim uzun sürmüyor gerçi, ben çok dönek biriyim, biliyor muydun? Öyle ki arkasından nefret ettiğimi savunduğum herkesin yüzünü görsem, hayır öyle değil, onların bana bakan yüzlerindeki gülümsemeyi görsem içime dahi sığdıramadığım tüm nefretim uçup gidiveriyor bir anda. Ve ne zaman alaylı bakışların tekrar gözlerde yerini aldığının farkına varsam... İşte o zamanlar, öylesine büyük bir acı havuzuna atılıyor ki bedenim, günün sonunda benden geriye hiçbir şey kalmayacakmış gibi hissediyorum. Uzaklaşmak istiyorum, cidden, bazen başımı alıp gidesim geliyor fakat yine bana ev sahipliği yapacak olan tek yer, ancak sahil oluyor."

Gözlerim dolmaya başladığında kendimi tutamayarak sarsıla sarsıla ağlamaya başlıyorum, odamın karanlık duvarlarından çekiyorum gözlerimi, bacaklarıma örttüğüm yorganımın üzerinde yastığımı koyarak yüzümü görüyorum. Kendimi saklama çabalarına giriyorum, daha çok, eğer benim ağladığımı duyarsa üzülür diye korkuyorum. Üzülür, bir de buna üzülür diye.

Ona hiçbir şekilde kıyamıyorum ve benim acım yüzünden de olsa, asla üzülmesini istemiyorum.

"Keşke burada olsaydın, böylece sana sarılabilirdim"

"Keşke orada olsaydım, kollarının arasına girer ve bir daha asla çıkmazdım."

"Bir şansımız var bence, her ne kadar ruhlarımız paramparça olsa da, her şeyi eskisinden daha da iyi yapacak bir şansımız var."

Kışa süreli bir sessizlik bu aramıza giren, yavaş nefes seslerinin süslediği bir sessizlik. Gözlerimi duvarlara dikip yine içimin dağınıklığını biraz olsun toparlayabilmek uğruna saatlerce uğraşabileceğim türden kısa fakat huzursuz edici bir sessizlik.

"Biliyor musun, seninle ilgili birçok şeyi merak ediyorum Haechan."

"Ben de öyle, şimdiye kadar sadece sesin kulaklarımı doldurmuş olsa da seninle ilgili her şey bir anda ilgi alanıma giriveriyor işte."

"Her gün yüzünü düşlüyorum."

"Bana gülümsediğin düşüncesi içimi kıpır kıpır ediyor."

"Bir gün birbirimizi kanlı canlı görebileceğimiz düşüncesi yaşamaya eş değer benim için."

Cümlesinden sonra küçük bir kıkırtı kaçıyor dudaklarımdan, gerçekten aynı şekilde düşünüyor olmamız, hayır, öyle değil daha çok... Daha çok bu kısa zaman dilimi içerisinde birbirimize böylesine yoğun duygular besleyebilmiş olmamız beni böyle hem şaşırtan, hem mutlu eden.

"Yarın... görüntülü mü konuşsak acaba Mark?"

"Neden olmasın? Aslında bu oldukça makbule geçerdi benim için, sonunda yüzünü görebilecek olmak fazlasıyla heyecan verici."

"Beklediğin gibi değilimdir muhtemelen, aksine, bence düşündüğünden daha çirkinim."

"Buna ihtimal dahi vermemekle birlikte konunun bahsinin bir kez daha açılmasını şiddetle yasaklıyorum. Bence çok güzelsindir."

"Hayır, senden daha güzel değilim inan ki."

MetanoiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin