Achte

916 99 176
                                    

Yoongi'den

Sayın çok bilmiş, seks düşkünü, geri zekâlı Jung Hoseok beyefendi, gittikçe sinirimi bozmaya başlamıştı. Sabah yaşadıklarımızdan sonra mesajlarıyla beni sinir etmişti. Şimdi ise hem bunları düşünerek sinirleniyor, hem de canım arkadaşımın(!) susmayan çenesiyle baş etmeye çalışıyordum.

"Taehyung, tahmini ne zaman susup şu makyöz arkadaşını çağırırsın? Saat akşam dokuz."

"Off hyung, bir şey de anlattırmıyorsun."

Gözlerimi tavandan çekip iç çekerek Taehyung'a baktım.

"Taehyung, tanrım. Lütfen şu arkadaşın Jongho mudur nedir onu çağırır mısın artık?"

"Hyung, onun adı Jungkook."

"Her ne sikimse işte."

Ayağa kalkıp odama doğru ilerledim. Dün Taehyung'ın salona getirdiği -ama benim çok dağınık duruyor diye rahatsız olup odama getirdiğim- eşyaları alıp salona doğru ilerledim.
O sırada Taehyung telefonda konuştuğu kişiye veda edip telefonu kapattı.

"Hyung, Kook 20 dakikaya geleceğini söyledi."

Başımı sallayarak onu onayladım.

"Tamam Tae."

Taehyung'ın arkadaşının gelmesini beklerken, ben de telefonumdan Netflix'i açıp dizimin yarım kalan bölümünü izlemeye başladım.

°

Çalan kapı ziliyle beraber telefonumdaki dizi de bitmişti, iyi denk geldi ha?

Taehyung ayaklanıp kapıyı açtığında ben de telefonumu bir kenara bırakıp ayağa kalktım.

Taehyung'ın arkadaşı Jungkook salona doğru geldiğinde yanına ilerleyip elimi uzattım.

"Hoş geldin Jungkook. Ben Yoongi."

Jungkook gülümsedi ve havada olan elimi sıktı.

"Hoş buldum hyung. Memnun oldum. Hyung, diyebilirim değil mi?"

"Tabii ki."

Taehyung ve Jungkook salondaki ikili koltuğa oturdular.

"Kookie, ben Yoongi hyung'ın kıyafetlerini ve makyajını aklımda tasarladım. Sana anlatsam, yapabilirsin değil mi?"

Jungkook'un yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Sanırım gerçekten iyiydi bu konuda.

"Tabii ki de yapabilirim. Hadi bir an önce başlayalım."
Sol kolundaki saatine bakıp konuşmasını sürdürdü.
"Saat dokuz buçuk. Anca yetişiriz."

Onu onaylayıp koltuğun kenarına koyduğum makyaj çantasını verdim.

O ise verdiğim çantayı reddederek Taehyung'dan askılıktaki çantasını rica etmişti.

Beni salondaki tekli koltuğa oturtup başımı geri yaslamıştı. Çantasından çıkardığı minik bir taçla önüme gelen saçların geriye düşmesini sağlamış, ve çantasından çıkardığı malzemelerle işe başlamıştı.

°

Bir anda gördüğüm karanlıkla başka bir yerde açmıştım gözlerimi. Burası, çok güzeldi!
Her yer çikolata ve çikolatadan yapılmış yapılarla doluydu. Etrafta unicorn'lar uçuyor, tavşanlar zıplıyordu. Hatta ah, bir unicorn yanıma gelmişti.
"Oh, tatlı şey seni~"

Sırtına binmem için bekliyor gibiydi. Ben de onu kırmayıp sırtına atladım. Pembe dizginlerinden tutuyordum o çılgınca koşarken. Ve bir anda, kendimi bulutların içinde bulmuştum.
Sevincimi ve enerjimi atamıyordum. Ne olmuştu bana böyle? Uyuşuk Minsugacheonjaejjangjjangmanbboongbboong neredeydi?
Daha fazla içimde tutamayıp bağırdım.
"Yehuuuu~"
Çok güzeldi, çok eğleniyordum.
Taa ki, attan yere düşene kadar. Atımı birisi yeşil okuyla vurmuştu ve ben de yere düşmüştüm. Gözlerimi yavaşça açtığımda elindeki okla bana doğru gelen Bay Hoseok'u görmüştüm. Çok kötü gülüyordu. Ve kahkaha atıyordu. Bana daha da yakınlaşıp kötü gülümsemesiyle omuzlarımdan beni sarsmaya başlamıştı. Aynı zamanda da "Eninde sonunda benim olacaksın Minsugacheonjaejjangjjangmanbboongbboong!" diyordu kötü kötü kahkaha atarken. Bay Hoseok'un sesleri arasına Taehyung'ın seslenmeleri de girmişti. Taehyung'ın sesi daha da belirginleşirken yavaşça gözlerimi açmıştım.

A Snap | yoonseok Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin