chapter four

575 72 180
                                    

ortak kullandığımız yatakta oturmuş taeyong'un dış pencereye demir korkuluklar çakmasını izliyorum. üzerindeki ince sıfırkolluya rağmen terlemiş, yorulmuş vaziyette.
yine de inatla bütün pencereleri kapatmaya çalışıyor, boş yere uğraşıyor zaten ondan kaçmaya çalışmıyorum. şimdilik bunu denemeye niyetim yok çünkü annem ve kardeşim için endişeleniyorum ancak ileride neler olacağını kim bilir. tae elindeki matkabı yere bırakıp içeriye girmek için arka kapıya yaklaştığında bacaklarımı vücuduma doğru çekip kendimi güvenli bir pozisyona konumluyorum.

yatak odasının kapısını açar açmaz bana doğru yaklaşmaya başlıyor, plansız ve öfkeli tavırları yüzünden titreyerek geriye çekilmeme sebep oluyor. bedenini yatağa bırakıp bu sabahtan itibaren yaktığı beşinci sigarayı dudaklarının arasına sıkıştırdığında düşünceli bir sevgili olmamı istediğini hatırlayarak mırıldanıyorum,
"henüz öğlen olmadı ama sen beşinci sigaranı bitiriyorsun bile. belki de durmalısın."

ciğerlerine çektiği dumanı yeniden havaya üflerken eliyle görünmeyen, dağınık şekiller çiziyor. "neden?"

"ne, neden?"

bir aptalla konuşuyormuşum gibi tane tane, gözlerimi devirmemeye çalışarak cevaplıyorum.
"zararlı da ondan."

tek hecelik kahkahasının dumanların arasına karışmasına izin verip yüzümü dikkatlice izleyerek cevaplıyor, "sigaradan daha zararlı şeyler biliyorum."

gözlerimi yutkundukça hareket eden adem elmasında, gömleğinin açıkta bıraktığı boynunda gezdirdiğimde kendimi onu arzularken buluyorum ve bu çok aciz hissettiriyor.
yaptığı, söylediği onca şeye rağmen ona çekiliyor olduğum için kendime kızıyorum. sevimli eski sevgilisine benzememi istediğini bilsem de kendimi tutamayarak küfür ediyorum, "siktir, bir tane de bana versene."

"bununla ilgili ne konuşmuştuk dan, küfür senin güzel dudaklarına hiç yakışmıyor."

"şuanda bu saçmalıkla uğraşamam çünkü sigara içmeye ihtiyacım var."

taeyong önce boş boş tavanı izliyor sonrasında ise ben daha ne olduğunu anlayamadan boynumdan kavrayarak bedenimi sertçe yatağa yaslıyor. çırpınıyor, tırnaklarımı kollarına geçiriyorum ancak öfkeli olduğu için her zaman olduğundan çok daha orantısız bir güç kullanıyor. boynumu mengene gibi sıkan kollarından kurtulabilsem bağırabilir, sesimi duyurmaya çalışabilirim ancak bu kadarını bile yapamıyor ve çaresizce hareket etmeyi kesiyorum. pes ettiğimi fark edince ellerini çekip başını kulağıma doğru eğerek fısıldıyor,
"işte böyle, işte böyle bebeğim."

gözlerimden bir damla yaş akıyor ve boynuma doğru kayarak gıdıklanmama sebep oluyor.
tae ne çektiğim acıyı ne de gözyaşlarımı umursamazken konuşmaya devam ediyor.
"gevşe, uslu durduğun sürece sana zarar vermeyeceğim. sen benim her şeyimsin danny. zamanla bana alışmayı, neler yapman gerektiğini ve nelere öfkelendiğimi öğreneceksin. en güzeli de ne olacak biliyor musun?"

gözlerimi doğruca gülümseyerek konuşan şerefsizin yüzüne çeviriyorum, o kadar mutlu ki gözlerinin içi parıldıyor. ürkütücü, kirli elleri çenemi kavrıyor ve birkaç kez yabani tavırlarla sağa sola sallıyor.
"pes etmeyi öğrenmeni izlemek olacak. bunun için sabırsızlanıyorum."

gözlerimi, kararlı bakışlarımı hayatımı mahvetmeye and içmiş pisliğin suratına dikip çenemi kendimden emin bir tavırla yukarıya kaldırıyor ve tam karşımda duran suratına son gücümü kullanarak tükürüyorum.
aşağılayıcı bir eylem, kabul, ancak sineye çekmesi gerektiğini düşünüyorum.
sonuçta beni kaçırıp eski sevgilisi gibi davranmamı bekleyen kendisi.

elmacık kemiğimin üzerine geçirdiği yumruk, bu adamın kendisine karşı işlenen hiçbir kötü eylemi sineye çekmeyeceğini ispatlarken gözlerim kararmaya başlıyor. derin boşluklara gömülmeden önce vücuduma arka arkaya inen birkaç darbeyi daha hissediyor ve şanslı olduğumu düşünüyorum.

my body is a cage - dotaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin