chapter eight

546 62 117
                                    

gözlerimi açtığımda taeyong'un kusurdan uzak ayrıca bir o kadar da ürkütücü suratı yüzümün bitişiğindeydi. bakışlarımız buluştuğunda gülümsemiş ardından yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle mırıldanmıştı.
"günaydın."

dayak yemiş gibiydim, her yerim ağrıyordu ve hâlâ yorgun hissediyordum. gözümün önüne doğru gelen saçlarımı uzaklaştırmak için kolunu kaldırmaya çalıştığımda bile başarısız olmuş, yeniden gözlerimi kapatmıştım. bu kadar halsiz olmam normal değildi, o pislik kim bilir bana ne tür ilaçlar vermişti. yine de tam bir centilmen gibi davranmaya çalıştığı için gözümün önüne gelen saçlarımı okşayarak kulağımın arkasına sıkıştırmış ve memnun ifadesiyle söylemişti. "saçların biraz uzadı sanki..."

kızmaması için onaylamaya çalıştım ancak ağzımdan acınası bir iniltiden başka hiçbir şey çıkmadı. gözlerimi kısıp ağlamaklı sesimle konuşmaya başladım, "bana o ilaçtan bir daha verme, l-lütfen."

"bu sana bağlı dan. sınırlarımı zorlamazsan, en önemlisi de kim olduğunu unutmazsan vermem."

başımla onayladım, kahrolasıca dan gibi davranmak mı yoksa kahrolasıca dan'a dönüşmek mi daha kötü diye düşündüğümde birinci seçenek daha cazip geliyordu. kim olduğumu unutmak istemiyordum ancak burada kalmaya devam ettiğim süre boyunca bu pek mümkün olmayacak gibiydi. işte tam da bu yüzden, kaçmak için dahice bir plan kurmaya karar verdim. uzun sürecek olsa dahi ya bu evden kurtulacak ya da denerken ölecektim.

gözlerimi kapamış düşüncelerime odaklanmaya çalışıyordum ki neşeli sesini duymamla bütün hevesim kaçtı.
"bugün seninle bir yere gideceğiz."

merak etmiyorum desem yalan olurdu bu yüzden başımı kaldırmaya çalışarak sordum, "nereye?"

"saçlarını eskisi gibi uzun hale getirebilecek bir kuaföre."

lanet olsun.
bu adinin her gün yeni bir pislik çıkartmak söz konusu olduğunda ciddi bir yaratıcılığı vardı. başımı haddinden biraz fazla sert şekilde yastığa bıraktığımda saçlarımı okşamıştı.
"saçların kısa diye çok üzüldüğünü görüyorum uslu kız, seninle seviştikten sonra upuzun saçlarını okşamamdan çok hoşlanırdın ama endişelenme senin için bu sorunu çözebilirim. hem istersen dönüşte şu sevdiğin kalpli tokalardan da alabiliriz."

sesimin daha net çıkması için birkaç kere öksürdüm, "lütfen alalım, o kalpli tokalar olmadan uyuyamam. şuan en çok ihtiyacım olan şey o kalpli to-"

cümlem tam da en ironik kısmında kalçama inen sert tokat yüzünden kesildiğinde neredeyse bağırarak ağlamaya başlayacaktım.
gerçekten canımı yakmıştı, hem de öyle çok yakmıştı ki tenim yanıyordu ve çığlık atmak istiyordum. yine de taeyong'a canımı acıtabilecek güçte olduğunu hissettirmemek için sustum.

saçlarımı özenle düzenleyip parmaklarıyla taramış, çenesini başıma yasladıktan sonra "seni en çok sesini kestiğinde sevidiğimi biliyor muydun dan?" diye sormuştu.

cevap vermedim oysa ben de onu en çok sesini kestiği zamanlarda seviyordum.

__________________

eve geri döndüğümüzde saat dokuza yaklaşıyordu, kuaföre gittiğimizde tam da taeyong'u memnun edecek şekilde pamuk şeker yemek istediğimi söyleyip durduğumdan saçlarımı yaptıramadan geri gelmiştik. kalıp saçlarımın yeniden uzun hale gelmesi için ısrar etmemesi garibime gitmesine rağmen şimdilik halimden memnundum çünkü istediklerimi yaptırmak için neyi kullanamam gerektiğini çözmeye başlıyordum.

kendimi yatak odasına kapatıp taeyong'un seveceğini düşündüğüm kıyafetleri giymeye çalışmamın sebebi de, bu gece çok önemli bir görevimin olmasıydı.
ona haddinden fazla yüz verip itiraf etmesini sağlayacaktım, bütün bu saçmalıkları neden yaptığını, ne zaman duracağını ve diğerlerine ne olduğunu...

my body is a cage - dotaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin